Yutmi

İbadet…

Ağustos 15 2014

İlk horoz sesini duyduğumda saate baktım, altıydı. Bu kadar erken kalkmasam iyi olacak deyip geri yattım ama ne horoz susuyor ne de ben uyuyabiliyordum 🙂 Giyinip odadan dışarı çıktım.

Ama dışarıda da karşıki tepelerde otlayan at ve ineklerden başka kimse yoktu… Yandaki odalardan hala horultu sesleri geliyordu. Bir şeyler daha yazayım diye bilgisayarın başına oturdum ama ne yazayım? Borçka’da yaşayan ama yazları anne babasıyla Lekoban’a (yaylaya gelen) gelen 8 yaşındaki küçük Elif’i mi anlatayım, Maden köyünde ayaküstü tanışıp sohbet ettiğim, belki yine gelirim hem de tek başıma gelirim ümidiyle telefonunu aldığım Hatice’yi mi yazayım?? Hatice’nin Gerede’de yaşadığı, iki çocuğu olduğu ve yazları köye geldiğinden başka hiç bir şey bilmiyorum ki… Bir de cana yakınlıkları… Hepsi o… Lekoban yaylasına değil ama Maden Köy’e bir kere daha gelmeyi çok isterim. Hem de o yollara rağmen. Ahşap evlerini, dar ve yokuşlu sokaklarını, evlerin arasından fışkıran yeşilini çok sevdim. Bir de yukarıda şelalesi varmış. Onu göremedik tabi vakit olmadığı için. Ne yaparsak yapalım eninde sonunda misafiriz oralarda ama yine de bir hafta orada kalmak, oranın halkıyla sohbet etmek, hikayelerini dinlemek isterim. Özellikle de kışın nasıl olduğunu… Ama bildiğim kadarıyla kışın yaylada kalan olmuyor. Kalan ne yapar ki? Böyle bir yerde zaman nasıl geçer? Yazın iş var çalışıyorlar. Görüyoruz. Peki ya kışın? 

Dışardan çıngırak sesleri geliyor. Hadi ben gidiyorum… Sonra yazarım artık.

GÜN BAŞLIYOOOR !!! 🙂 (not: yine de çadırda kalmadığım için daha mutluyum galiba. Sanırım çadır işine daha genç yaşlarda alışmış olmak gerekiyormuş :))) )

Çıngırakların sahibi olan iki kadına günaydın diyerek güne başlıyorum. Sohbet ederek yayla evlerine çıkıyorum. Erkencisin diyorlar, kaçta kaltın diye soruyorlar. Altıda kalktığımı ama biraz oyalandığımı söyleyip onlara soruyorum hemen siz kaçta kalktınız diye… Onlar için gün beşte başlıyormuş. Nerden geldiğimizi nerede kaldığımı soruyorlar. Biraz sonra bizim kaldığımız tesisin sahiplerinin evinin önüne geliyoruz. Sabah kahvaltısı için onların evine doğru yöneliyorum. Evin bahçesini kaplayan krep kokusu beni benden alıyor. Kapıdan kafamı uzatıp günaydın diyorum. Günaydın diyor genç kadın gülümseyerek. Bir taraftan tavadaki kreple uğraşıyor. Çocuklar yok, belli ki henüz uyanmamışlar. Eşi de ben gelince çıkıyor evden. Zaten iş için çıkacakmış, rahatsız olmamalıymışım. Öyle diyor genç kadın ve beni içeri buyur ediyor. İçeri girip kapının yanındaki divana ilişiyorum. Sohbete başlıyoruz. Daha çok ben soruyorum o yanıtlıyor. Adı Songül’müş. İki kızının birinin adı Elif. Elif 8 yaşında ve okula gidiyor. Diğeri Dilek, 5 yaşında. Genç anne olmuşsun diyorum. Yok aslında geç bile kaldık diyor. Songül 16 yaşında nişanlamış ama evlenmek için 21 yaşına kadar beklemişler. Daha sonra da bir süre çocukları olmamış. Neden beklediniz evlenmek için diyorum. Erken diyor. Birbirimizi sevmiştik, beni başkasına vermesinler diye nişanlandık Adem’le diyor. Kocasının adı Adem. Ama askerlik filan derken 21 yaşımda evlendim diyor. Bu çok hoşuma gidiyor. Anlaşılan burada çocuk gelinler yok… Gürcü olmalarının bununla bir ilgisi var mı diye düşünüyorum.

Songül iki ocakta krepleri pişirirken, fırında da ekmekler pişiyordu. Bir saat kadar hem sohbet ettik hem de o ekmelerini pişirmeye devam etti. Tam o sırada tepemdeki kuş seslerini duyuyorum. Bir de bakıyorum ki tavanda bir kuş yuvası var üstelik içinde de yavru kuşlar var. Meğerse Songül’ler yaz başında yaylaya geldiklerinde evdeki bu yuvayı ve yumurtaları görmüşler ve dokunamamışlar. Sonuç da bu üç küçük yavru 🙂

Saat 8 gibi arkadaşlar da terker teker gelmeye başladı. Bahçedeki çardağın altındaki büyük ahşap masaya kurduk kahvaltı sofrasını… Reçeller başta olmak üzere tüm kahvaltılıklar çok lezzetliydi. Belki de ilk defa yediklerimle ilgili bir şey yazacağım sıkı durun; krepin içine süzme yoğurt sürüp, ayı üzümü (yaban mersini) reçeli ve yöreye ait peynirle dürüm yaptım ve bundan tamı tamına ÜÇ TANE YEDİM !!!!

   

Tabi bu kadar yedikten sonra oldum bir külçe… Yürürken zorladı beni. Ama bir iki saate kadar hiç bir şey kalmadı. Küçük bir tepenin eteklerinde az biraz kar kalmış. Şener bizi onun üzerinde kaydırmak için elinden geleni yaptı ama kar öyle erimiş ki… :))

Karları geride bırakıp, göle doğru yüremeye başladık. Evet evet söylemeyi unuttum bugün gideceğimiz yer Naçadirev gölü. Henüz göl ortada yok ama yürüyoruz bakalım 🙂 Az gittik, uz gittik dere tepe düz gittik sonunda Karçal’ın eteklerindeki, göle ulaştık. Ve burada yine ruhumu teslim ettim. Bence doğanın içinde olmak ve bunu tüm ruhunla hissedebilmek en büyük ibadet. Bence tabii… Daha da konuşmayayım… Ben susayım, Yutmi anlatsın… 🙂

Akşam yemeğini yedikten sonra ben erkenden odaya geçiyorum. Yağmur yağmaya başlıyor. Eğer yağmur sabah da devam edecek olursa bizim kamp alanından başlayacak yürüyüşümüz de, Ali’nin araba yolculuğu da iptal olacakmış.. Teneke damın üzerine duran yağmurun sesini dinlerken uyuya kalmışım.

“İbadet…” için 12 Yorum

  1. zafer Diyor ki:

    Misur ekmeğunun gara lahanaya verduğu dad cibi, hayatımıza dad vereysun daa! :))

  2. ali cihad Diyor ki:

    agzina saglik, cok guzel yerler geziyorsun ve de anlatirken bizim kafamizda da ayni guzelligi olusturuyorsun basakcim.

  3. Saniye Özsan Diyor ki:

    Şu anda İstanbul’un nemi ve sıcağında, o kar parçasının üzerinde tekrar kaymak için çabalamayı ve Naçadirev’e ayaklarımı daldırmayı hayal ediyorum ve çok mutlu oluyorum.

  4. Saniye Özsan Diyor ki:

    Bir de Songül’ün titizliği ve tertibi… Hiç aklımdan çıkmıyor.

  5. basak Diyor ki:

    Gerçekten Songül çok temiz ve tertipliydi. Gerek kaldığımız yerler, gerek sunduğu o güzel yemekler… Lekoban’a yolu düşeceklere gönül rahatlığı ile tavsiye edebiliriz 🙂

  6. nazım Diyor ki:

    gerçekten harika başakcık. çok hoşuma gitti ve zevkle okudum. afiyet olsun. eline sağlık…

  7. Necla Diyor ki:

    Sıcak Ankara gün ve gecelerinde oralarda olmak istedim çook:-) Ellerinize sağlık…

  8. gülden Diyor ki:

    gene bizi oralara götürüp getirdin başakçığım sağolasın eline emeğine sağlık
    dostlukla gülden

  9. Sultan KOÇ Diyor ki:

    Sevgili Başak, fotoğrafları ve yazdıklarını okuyunca oralarda olmayı çok istedim. Teşekkür ederiz bizimle bu güzellikleri paylaştığın için.

  10. ibrahim Şepitci Diyor ki:

    Bu sefer çok çok kıskanmadım Başak 🙂 4 gün çıralı, 1 gün motor gezisi yapıp biraz yatıştım :))
    Şu sıcak günlerde karlı fotolar görmek çok hoş oluyor ayrıca gördüğüm kadarıyla ibadet sevap dengesinde yine tavandasın :)))

  11. yıldız Diyor ki:

    Başakcım,

    Fırtınada yaptığımız o zorlu rafting in resimleri var mı sende:))))

  12. basak Diyor ki:

    Kaç aylıksın sen Yıldız’cım :)))
    Ben bile 8 aylıkken :))

Yorum Yazın