Aç geçen 2 günden sora…
Ankara’ya dönüş yolunda sabaha karşı saat üç. Uyku tutmadı. Ceren bana bakıp parmaklarımla ne saydığımı sordu. Ahiku yazıyorum dedim ona… Ahiku ne dedi. Anlattım, güldü, kolumu okşayıp uyudu.
* * *
Yazıya başlamadan kafam takıldı, gidip ilk dalış defterime baktım, ben dalışa ne zaman başlamışım diye… Yıl 2002… Ondan önce de bir 2 yıl nonediver’lığım var. (nonediver, her dalışa giden ama dalmayan kişiye denir 🙂 ) 13 yıldır bu camianın içindeyim. Ne çok yaşanmışlık, ne çok anı… Kimi tatlı, kimi acı ne çok deneyim… Hayatımın dönüm noktalarını oluşturan ne çok olay… Kendi hayatımı kendi ellerime aldığım zamandan buyana neredeyse hayatımın yarısında dalış olmuş. Hiç mi kendini tekrar etmez bu kadar sene içinde? Etmiyor gerçekten. Hiç kendini tekrar etmiyor. Her dalışta yeni birşeyler yaşıyor insan. Kaş’daki kanyon belki aynı kanyon, Bodrum’daki reef aynı reef. Hatta bazı dalış noktalarında yaşayan kaplumbağa ve ahtapotların evleri bile aynı yerde. Ama su sıcaklıkları değişiyor, akıntılar değişiyor, balıkların buluşma saati, insanlar değişiyor… Ben değişiyorum. Baktığım, gördüğüm şeyler değişiyor. Yoksa orfozlar yine benekli, lagoslar çizgili, ahtapotun yine sekiz kolu var 🙂 Giriş güzel oldu da bunu yazacaklarınla nasıl bağlayacaksın bakalım Başak hanım 🙂
Sanırım şöyle bağlayacağım; dalış hayatımdaki dönüm noktalarından biri de Yutmi ile Yutmoğraf’ın hayatıma girişiyle başladı. Biri yoldaşım, diğeri hayat arkadaşım oldu. Biri hayata, doğaya ve insanlara bakış açımı genişletti. Diğeri hayal gücümle ortak olup bana sürprizler hazırladı. İşte bu yüzden Bodrum’da son günü Yutmi’ye ayırdım. Ama en çok 2.gün çok içim gitti onu yanıma almadığım için. Öyle güzel anlar oldu ki, onun yanımda olmayışı beni resmen üzdü. 2. gün su inanılmaz berraktı ve görüş çok iyiydi. Bir ona üzüldüm bir de limandaki renkli teneke kutulara… Neyse canımız sağolsun… Zira yanımda olduğu zaman da sürekli onunla vakit geçirmek istiyorum. Ne olacak bizim halimiz bilmem 🙂 Bildiğim bir şey var ki o da her şey onunla güzel 🙂
Son güne geçmeden dalış sonrası aktivitelerimizden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Dalış sonrası en sevdiğim şey, tekneden iner inmez en yakın biracıya gidip, -bu bir bakkal da olur hiç farketmez- bir iki bira içmek. Herkes otele üst baş değiştirmeye giderken ben bira içmeye giderim. Akşam yemeği olmasa da olur… Benim kafada olanlar varsa onlarla, yoksa tek başıma… Bu sefer Sarıgül, Müge, Şebnem ve Kurtuluş’la biraladık. 2. Akşam balık halinde yemeğe gittik. Yemek yediğimiz restoranın yarısından fazladı bizim ekipti. Akşamın ilerleyen saatlerinde bir şarkı türkü faslı başladı… Çok geçemeden restorandaki herkes şarkı söylüyordu. Uzaktan bakınca hoş bir görüntü vardı. Ben bu sefer dinleyici koltuğundaydım. Eski günler geldi aklıma, gülümsedim, bir kadehi söyleyenlere kaldırdım, diğerini masaya dokundurup öyle bir yudum aldım.
Sabah Yutmi ile beraber teknenin yolunu tuttuk. Bizimki hevesli ve tabii iki gündür otel odasında kaldığı içinde biraz sıkılmış… Her an yutmaya hazır. Limanda başladı yutmaya. Tekneye dalış ekipmanı ile gelmişti. Dalmaya da hazırız yani 🙂
İlk dalış küçük reef’de olacak. Hazırlandık suya atladık. Fakat o ne ! Dünkü pırıl pırıl su gitmiş yerini bulamaç gibi bir su almış. Tamam biraz abartıyorum ama gerçekten de görüş kötü. Yüzeyde akıntı ve dalga var. Yutmi aşağı inmekten vazgeçti. Su üzerinde tekneleri, geleni geçeni çekmeye başladı. Neyse ki bundan da çok keyif alıyor. Tekneler suya batıp çıktıkça, suyun içide yamuldukça bizimki nasıl eğleniyor anlatamam. Housing de olmasa gülmekten su yutması kaçınılmaz. Keyfi yerinde. Yoksa bir assa suratını yandık!
Gizemli bir el ve dalış yapan bir Anonymous ! Eve geldiğimde karelerin içinden çıkan bu görüntüler bu dalışın bonusları oluyor. Bu Anonymous nerden çıktı? Yutmi bunu nerede bulup nasıl yuttu çaktırmadan hiç anlamıyorum. Tam bir muzurat! İkinci dalış bir koyda. Burada görüş daha iyi. En azından sığ olduğu için güneş ışığının kayalık yüzeydeki oyunları keyifli. Yutmi’nin en sevdiği şey… Tabii burada Kızıldeniz’deki, Okyanuslardaki gibi renkli balıklar yok ama olsun… Maksat housingle biraz pratik yapmak. Birkaç kare de olsa, balık niyetine karagöz de olsa razıyız.
Tabii yine en sevdiği bublelardan da yutmadan sudan çıkmak olmaz. Deniz çırpıntılı. Su durgun ve berrak olsa nasıl keyifleniyor, neler bulup yutuyor da… deniz sallandı mı da bizimkini tutuyor. Öyle olunca teknede dolaşmaya başlıyor aç aç… Sualtı çok kesmediği için tekne üzerinde de renkli ne bulduysa yutmaya devam ediyor. Ne terliği kalıyor ne t-shirt’ü, ne uçan ne kaçan kurtulamıyor bizimkinden… İdare edeceğiz artık 🙂
Dönüşte limanda gördüğü devasa gemiyi gösterip ne olduğunu soruyor, o yüzen dev bir otel diyorum. Hiç hoşlanmadığımı sesimin tonundan hemen anlıyor. Neden hoşlanmıyorsun diye soruyor. Binalardan, gökdelenlerden kaçıp denize sığınmışken, denizin ortasında bu koca binanın içinde işim olmaz diyorum. Bir de korktuğumu söylüyorum bu koca demir yığınından. Gerçekten beni korkutuyor bu gemiler. Benim için en kabul edilebilir büyüklük İsis kadar olan tekneler… Hatta ahşap olursa daha mutlu olurum. Daha büyüklerini sevmiyorum gerçekten. Ama bizimki o koca demir yığınını bana mısın demeden tek lokmada yutuyor 🙂
Yutmi yine de doymak bilmiyor. Ve dönüş yolunda sabaha kadar beni uyutmuyor. Her geçtiğimiz ışıklı bölgede, özellikle benzin istasyonlarında beni uyandırıyor. Sabaha kadar yuttuklarımız “3. karanlıkta denemeler” için yeter sayıda oluyor 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 03:42 at 03:42
Nostalji de içeren hoş bir yazı olmuş 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 09:44 at 09:44
teşekkürler Yutmi…gk 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 09:54 at 09:54
bende soruyorum, ahiku ne dedi? 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 09:56 at 09:56
yazıları okumaya fotoğraflara bakmaya doyulmayan gezi yazısı mı olur blog mu olur yaaaaa! oluyormuş Başak Hoca nın ve Yutmi nin dayanılmaz hafifliği vazgeçilemez bağımlılığı böyle bi şey demek ki :))
04 Eylül 2013 Çarşamba, 10:41 at 10:41
yapayalnızlık
kala/balık aslında
içinde hiç’in …
04 Eylül 2013 Çarşamba, 10:41 at 10:41
ahiku için ilk resme bakınız 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 11:34 at 11:34
Kaç yıl oldu hatırlayamadım ama en az 6-7 yıl önce Kalkan’da ilk tanışmamızı, bakkaldan bira alıp, yolda kaldırıma oturup içmemizi hatırladım Başak 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 11:36 at 11:36
Ne güzel günlerdi… 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 11:49 at 11:49
E şimdi bir de dalma arzusu doğdu içimde! Netçez?
04 Eylül 2013 Çarşamba, 11:55 at 11:55
Yazdıklarını 4 gözle bekledim…ama gördüğün ve paylaşmadığın nice şeylerin merakı da içimde 🙂 içi çok sıcak ^.^ insan sıcağı …öpüyorum çok ta…sahi,o suyun altında da gördüğüm maskeli kim ki :))
04 Eylül 2013 Çarşamba, 12:30 at 12:30
Tuuuuba’cım ! Çok sevindim seni Yutmoğrafta gördüğüme !
Hoş geldin 🙂
Not: sana e-posta göndermeye çalıştım ama o adresten geri döndü iletim haberin olsun 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 12:37 at 12:37
Gemiyi görünce aynı günlerde aynı yerlerde olduğumuzu anladım…
04 Eylül 2013 Çarşamba, 15:44 at 15:44
sevgili başak hocam,
bodruma gelemedim diye içim vızık vızık vızıklandı.. sen de bööyleee yastık altı hikayelerin ile süsledinde süsledin..
nedeyimm sana.. 🙂
ez cümle her zaman ki gibi objektifine yakalanan estantenelerini ve bunlara yorum yazdığın klavyene sağlık…
04 Eylül 2013 Çarşamba, 16:48 at 16:48
Bir kaç dalış kaçırdığımı sanıyordum, heyhat!
04 Eylül 2013 Çarşamba, 17:00 at 17:00
Ben ”Maskeliyi” kulağından tanıdım valla..Sarıkulak.. ;)))
04 Eylül 2013 Çarşamba, 22:44 at 22:44
Başakcığım, şöyle bir bakayım tekrar yutmografına dedim bir de ne göreyim bir önceki yazı kadar akıcı bir o kadar keyifli yepyeni bir Bodrum yazısı daha..Ellerine,duygularına,anlatımına sağlık şeker. Sevgiyle kal.
06 Eylül 2013 Cuma, 23:51 at 23:51
“beğen” butonu olsa da tıklasak 🙂