Sal ve Pokut Yaylaları
Yine güneşli bir güne uyandık. Neyse ki burada olduğumuz süre boyunca hava bize hep kıyak geçti. Yağmuru neredeyse hiç görmedik diyebilirim. Bir kere Avusor’de sıkı yağmıştı, o da bizim kahvede olduğumuz süre boyunca, sonra geçti…
Her sabah güneşli bir havaya uyanıyoruz uyanmasına da gittiğimiz yere göre de hava durumu değişiyor. Yani aşağılar günlük güneşlikken yukarıyı bir anda sis basabiliyor. Karşı tepe bir anda sislerin içinde kaybolabiliyor. Sonra bir anda sis dağılıp sizi bir sürprizle karşı karşıya bırakabiliyor ve bunun ne zaman olacağını asla bilemiyorsunuz. Örneğin bugün gideceğimiz Sal yaylasından deniz görünüyormuş, bakalım biz görebilecek miyiz. Karadeniz bu, sağı sollu belli olmuyor 🙂
Karadeniz insanı da eğer iklimi gibiyse ki bence öyle 🙂 onun da sağı solu belli olmuyordur diye geçiriyorum aklımdan 🙂
Bugünkü rotamız Sal ve Pokut yaylaları. Kaldığımız pansiyondan araba ile yaklaşık 1600 mt yukarıda ve 1 saat uzaklıkta. Yol inanılmaz derecede bozuk. Düzgün bir toprak yol değil bana göre ama Ekrem Bey’ göre bu yolun en iyi hali. Eskiden çok daha kötüymüş. Böyle bir yolun daha kötüsü nasıl olur bilemiyorum. Ama Avusor yaylasından sonra her yayla yolunda bu sıkıntıyı yaşayacağımızı anlamış bulunuyorum :). Eeee herşeyin bir bedeli var. Ve yaylaların güzelliklerini görebilmenin bedeli de bu yollar. Yayalaya doğru tırmandıkça tırmanıyoruz ve yarım saat içinde o kadar yükseliyoruz ki ben artık bulutların içine gireceğimizi düşünmeye başlıyorum. Haksız da sayılmazdım. Karadeniz’in yaylarının üzeri zaman zaman örtüp zaman zaman dağılan sis bulutları ile kaplı. Sisler içinde geldiğiniz bir bölgede sislerin dağılmasıyla karşı karşıya kaldığınız manzara, sizi bir anda şaşkına çeviriyor.
Yolumuzun üzerinde ilk önce Sal yaylası var ve orada duruyoruz. Daha sonra da Pokut yaylasına geçeceğiz.. Pokut’da “Plato’da Mola” adlı bir restoranda (yayla evinin birini restoran olarak düzenlemişler) öğle yemeği yiyiyoruz. Buraya geldiğimden beri yediğim en güzel yemeklerden. Lahana dolması, muhlama, otlu börek, yoğurt, salata ve lokma … Hepsinden de yedim. Bir tabak dolusu… Kendimi bıraksam bir tabak daha yiyebilirdim.
Yemekten sonra evlerin yanındaki tahta piknik masasına oturup, karşı tepenin üzerindeki evlere bakıyorum. Niyetim oraya gitmek aslında ama sağdan sağdan gelen sisi görünce otur biraz bakalım burada diyorum kendi kendime. Sis dağılırsa inersin. Ne tekim bir kaç dakika içinde karşı tepe görünmez oluyor. Alttaki fotoğraflar bu ana ait. ve fotoğrafların altında da dakikalar yazılı (13:43, 13:51, 13:52)
Burada otururken bir taraftan da Anadolu’nun kayıp şarkılarından dinlemek istersiniz belki 🙂
Bu sis oyunlarını çok seviyorum. Ama doğada :)) Bazen insanın da yüzüne, yüreğine böyle sis iniveriyor. İşte o hiç hoşuma gitmiyor. Sevdiğim birinin yüzüne, yüreğine inen sisin ardında ne olduğunu görememek beni hem üzüyor hem de sinirlendiriyor. Ama doğadaki sis öyle değil. Doğada sisin kendine has bir bir güzelliği var ve dağıldığında ortaya çıkan manzara gerçekten çok hoş oluyor. Hele ki yükseklerdeyseniz. Belki insanlar için de böyle düşünmeyi başarabilirsem üzülmem. Ama sevdiğim insanların yüzünde sis bulutu görmeye gerçekten dayanamıyorum…
Yemekten sonra bir grup -grubun bir kısmı Plato’da Mola’da kalmayı tercih etti- Hazindak patikasında yürüyüşe geçtik. Yunus’un zulasını bulup, bir kadeh rakıyı aramızda pay ettik 🙂 Burada insan rakı içip de nasıl kafayı bulmaz, bulup da nasıl uçurumdan yuvarlanmaz bilmiyorum 🙂 Alü’cüm bir gün kısmet olup da birlikte buralara gelme şansımız olursa bir kadeh de biz tokuşturalım tamam mı? 🙂 Ben Yunus’a söylerim o bizi zulaya getirir 🙂
Dönüşte tekrara Sal yaylasında durup sisin dağılmasını ve denizi görmeyi bekliyoruz… Biraz dağılır gibi oluyor, bizi bir heyecanlandırıyor önce ama sonra yine örtünüveriyor… Denizi filan göremiyoruz. Bulutların üzerine de çıkamıyoruz 🙁 Öyle sisin içinde kalakalıyoruz.
Her iki yaylada da gördüklerimizi size fotoğraflarla aktarmaya çalışacağız ama ne kadar başarılı olabiliriz bilemiyorum. Dağları, tepeleri, ormanları ve bulutlarıyla öyle büyük bir alan ki karelere sığması olanaksız…En iyisi mi bu bölümde ben susayım da fotoğraflar konuşsun.
Yutmoğraf burada öyle ilginç şeyler yutmaya başladı ki bir başkası bana yutmoğrafın bu börtü böcekleri yutacağını söylese hayatta inanmazdım. Ama Karadeniz’in yaylalarında, çekirgeden helikopter böceğine, sümüklü böcekten dağ çiçeklerine kadar her şeyi yuttu. Açık hava iştahımızı açtı tabii. Onun da benim de :)))
03 Temmuz 2012 Salı, 10:31 at 10:31
Oooh bir serinlik geldi, bir ruzgar esti. Sagolasin…
03 Temmuz 2012 Salı, 11:35 at 11:35
Ortam mı, çeken mi, makine mi, ya da hepsi bir araya gelmiş ve harika fotoğraflar çıkmış. Yusufcuk ile çekirge fotolalı N.Geografic’e girer bence.
Teşekkürler, sevgiler….
03 Temmuz 2012 Salı, 12:05 at 12:05
Ben de tam Explorer’ın Eylül’deki Maçahel turuna gitmek için bir ekonomi ayarlaması nasıl yapabilirim diye düşünürken senin fotoğrafların geldi…
Yap bir kıyak be Milli Piyango;-))))
03 Temmuz 2012 Salı, 12:26 at 12:26
Başakcım fotoğraflar harika. bambaşka bir dünya sanki gittiğin yerler. Anlattıkların da. Faklı yerlere götürdü beni. Sevgiler.
03 Temmuz 2012 Salı, 12:27 at 12:27
Şu sisin gelişini gösteren üç foto var ya onlar müthiş.
03 Temmuz 2012 Salı, 12:41 at 12:41
Hem ağlamak hem de gülmek bumidur? :))) süper süper süper…
03 Temmuz 2012 Salı, 14:07 at 14:07
Başak’cığım ne güzel yerler bende çok görmek istiyorum Karadeniz’i, heveslendirdin benide vallahi…. Amma kocacığımın dediği gibi milli piyango kıyak çekerse!….
03 Temmuz 2012 Salı, 14:26 at 14:26
Yine yeniden güzel, Ankara nın serinliğine denk gelldi bu sefer serin manzaralar 🙂 Bu arada yutmografına geçmiş olsun dileklerimi de iletiver, senin kadar dayanıklı değilmiş yumurcak :)) Karadenizmi üşüttü yoksa denizmi tuttu? Yine teşekkürler bu güzel sunum için.
03 Temmuz 2012 Salı, 14:52 at 14:52
İş dolayısıyla gittiğim Karadeniz’de, sallana sallana tırmanırken gördüğüm manzaralar karşısında yeşil tanımı yetmez, buralar “yeşil kere yeşil” demiştim. Sayende aynı duyguları tekrar yaşadım. Yüreğine sağlık.
03 Temmuz 2012 Salı, 16:29 at 16:29
Pokut ve Sal yaylalarının arasından Çamlıhemşin’e inen bir antik patika vardır, yürüyüşçülere duyrulur 🙂 gk
03 Temmuz 2012 Salı, 21:54 at 21:54
merhaba Başak,
Karadeniz’e çok gittim ama hiç böyle fotoğraflar çekemedim. Hepsi çok güzel gerçekten, video paylaşımı için de teşekkürler, sevgiler,
melike
09 Temmuz 2012 Pazartesi, 14:01 at 14:01
Başakçım, tatilden döndüm, şimdi bakabildim bu kısma… Manzaralar her zamanki gibi çok güzel, Yutmoğraf’ın yuttuğu şeyler de :))) Maceraları insanı gülümsetiyor :)… Ayakkabı içindeki çiçek fotoğrafını çok sevdim…Elinize sağlık…
16 Temmuz 2012 Pazartesi, 23:57 at 23:57
İki sene önce, kaçkar yaylalarında 10 gün kamp yapmıştık. Sizin yine güzel resimlerinize bakınca kamp günlerini hatırladım. Güzel yazınız için teşekkürler,
Kemal