Yutmi

Sacit Somel

Nisan 28 2004

Bu sabah ofise geldiğimde Kezban bana “Başak Hanım bu size gelmiş” diye bir zarf uzattı. Zarfın üzerinde el yazısı ile benim adım yazılıydı. El yazısı ile diyorum çünkü yazı birden beni anneanneme ve dedeme götürdü. Aynı onların el yazısına benziyordu. Mektup için büyük ve kalınca bir zarftı. Gönderenin adı da tanıdık değildi adresi de… Zarfı açtım içinden Sacit Somel’in adıma yazıp imzaladığı bir kitap çıktı…

Al sana güne, güzel ve mutlu başlamak için KOCAMAN bir neden. Bu sabah Ogus’da ofise gelmişti. Kitabı hemen ona da gösterdim. O da çok mutlu oldu. Ve bu yazıyı okuyunca aynı heyecanı ve mutluluğu Sibel’le Kevser’de duyacak buna eminim.

Neydi beni mutlu eden bu olayın hikayesi? Hikayenin kahramanları kim? Ogus, Kevser ve Sibel’in bu kitapla ve hikaye ile ne ilgisi var?

Merak eden okusun…..

Bir Pazar öğleden sonra, Kevser, Ogus, Sibel ve Ben Çankaya’da Yeşil Vadi’ye gittik. Güneşli güzel bir havada bira içip sohbet ederken daha ilerdeki masalardan birinde bir çift gözüme çarptı. Yaşları 80 civarında görünüyordu. Her ikisinin de ellerinde gazete ve dergiler vardı ve kafa kafaya vermiş bir şeyler okuyorlardı. Bir ara tuvalete gitmek için kalktığımda yanlarından geçtim. Doğru tahmin etmiştim, yaşları seksen civarındaydı. Kadın biraz daha genç duruyordu. İki sevgili gibiydiler, önce biri elindeki gazeteyi ona okuyor, sonra diğeri, sanki onu tamamlar gibi elindeki dergiden bir şeyler okuyordu.

Beraber bir haftasonu geçiriyorlardı, hayatı paylaşıyorlardı, belki beraber üretiyorladı….. ama çok hoş görünüyorlardı.

Hani bazen hiç tanımadığınız birine çok içiniz ısınır da gidip öpesiniz gelir….. olur mu size de? Bana olur bazen… Öyle bir şey oldu işte. Masaya döndüğümde bizimkilere de gösterdim onları… Nazara hiç inanmam ama neden bilmem, nazar değmesin istedim onlara. Çantamı kurcaladım……. bu dileğim için, bir nazarlık (hele ki bende) bulur muyum diye ama yok tabi. Onlara bir şey vermek istiyorum ne olabilir. Küçük bir anı, güzel bir dilek, sevgi işte ne bileyim……. Sibel çantasından bir anahtarlık çıkardı “al bunu ver” dedi. O da hissetmişti sanırım benim hissettiklerimi. “Tamam “ dedim. Ama heyecanlanmıştım şimdi de. Durup dururken hiç tanımadığım insanlar,… ne derler nasıl karşılarlar.

Amaaan “ dedim “vereceğim işte çok içimden geldi”. Masalarına gittim. “Bu sizin için” dedim. Şaşırdılar. Bir açıklama yapmam gerektiği ortadaydı. “Bir süredir sizi izliyorum. O kadar tatlı görünüyorsunuz, beraber o kadar hoş zaman geçiriyorsunuz ki, ilerde sizler gibi olmak isteriz. Bu anahtarlığın ise bir nedeni varsa o da bu işte….. içimden geldi…..” Açıklama mıydı, geveledim mi? Ben de ne olduğumu şaşırdım bir an. Sonra onların teşekkürleri ve şaşkın bakışları arasında güneşin batarken bulutların üzerinde bıraktığı bir renkle masaya döndüm.

İlerleyen saatlerde bu tatlı çift evlerine gitmek üzere masalarından kalktılar. Bizim masamıza doğru gelirken, bir taraftan üzerine taktıkları anahtarlarıyla anahtarlığı sallıyor, bir taraftan da bize bakarak tebessüm ediyorlardı. Masamıza gelince durdular, ayaküstü biraz sohbet ettik. O zaman öğrendik ki Sacit Bey Cumhuriyet gazetesi yazarlarındanmış. Yanındaki dünya tatlısı hanım ise eşi. Çocukları büyütüp evlendirmişler, kendileri bir başlarına hayatın geri kalınını mutlu ve huzurlu ve bence en önemlisi de hala bir şeyleri paylaşarak geçiriyorlardı. Hepimiz, nedenini anlamak belki biraz güç ama (aslında nedeni küçük şeylerde gizli o sihir), karşılıklı olarak birbirimizi tanımanın mutluluğunu yaşıyorduk. Bize hoşça kalın deyip, benim adresimi aldıktan sonra yanımızdan ayrıldılar. Masadaki herkesin yüzünde hoş bir tebessüm, benim gözlerimde ise tebessümle beraber, biraz da ıslaklık vardı……

Hikaye bu. Gelelim hikaye’nin kahramanlarına.

Bu sabah gelen kitap Sacit Bey’e, Sacit Somel’e aitti. Sacit Somel, 1917 doğumlu, Siyasal mezunu, yurt dışında konsolosluklarda görev yapmış, emekli olmuş ve halen Cumhuriyet gazetesi yazarlarından.

Eşi hakkında bilgim yok ama o gün gördüğüm ve kitabın önsözünden anladığım kadarıyla eşi; Sacit Bey’in ilham kaynağı, hayat arkadaşı ve en yakın dostu. Eşinin meslek hayatı hakkında ise hiçbir bilgim yok.

Bu hikayeyi size niye yazdım…… Bilmem….. içimden geldi…..

Yazımın sonunda, Sacit Somel’in “Kim Düşürdü Bizi Halden Hallere” adlı kitabının (adı size ne çağrıştırır bilemem ama kitap tamamen Sosyal Siyaset üstüne makalelerden oluşuyor) iç kapağındaki, yabancı bir düşünürün bir sözünü aktarmak istiyorum ;

Biz düşmanlarımızdan korunuruz,

Tanrı bizi dostlarımızdan korusun.”

BISMARCK

Sevgiler,
Basak

“Sacit Somel” için 4 Yorum

  1. Gülayşe Koçak Diyor ki:

    Sevgili Başak hanım,

    Bir kuzinim, sizin bu yazınıza tesadüfen rastlamış. Ben Sacit ve Ferengiz Somel’in kızıyım – işin garibi, annem ve babamın sizleri anlata anlata bitirememelerini hatırlıyorum; onlar da sizleri çok sevmişler, hatta heyecanla, “insan iftihar ediyor böyle güzel insanlarla” demişlerdi.

    Bu perşembe akşamı Ankara’ya geleceğim bayram için; sizin bu denemenizin çıktısını da beraberinde götüreceğim. Kim bilir ne kadar sevinecekler!

    Bu arada – ben de Yaratıcı Yazma hocasıyım ve sizin web sitenizden genel olarak da çok etkilendim. Ellerinize sağlık; sağolun, varolun! 🙂

    Sevgilerimle,
    Gülayşe Koçak

  2. basak Diyor ki:

    Gülayşe Hanım,
    Mesajınızı okuduğum zaman nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Tabi derhal altı sene önce yazmış olduğum bu yazıyı bir defa daha okudum. O günü ben de bir kere daha yaşadım. Annenize ve babanıza sevgilerimi ve saygılarımı iletirseniz çok sevinirim.

  3. Servet Diyor ki:

    Böyle sıcak insan öyküleri, insanlıktan nefret etmemi önlüyor. Çünkü insan türünün tüm canlılara zarar verdiğini düşünenlerdenim. İyileri o kadar azaldı ki rastladığımızda senin gösterdiğin içtenliği fırsat bilmeliyiz. Bir daha kim bilir ne zaman rastlarsın benzerlerine. Hoş bir anı, bir güzelliği yaşadığın/ yaşattığın ve paylaştığın için teşekkürler.

  4. Zeynep Diyor ki:

    Can arkadaşım Başak’ın, belki birçok kişinin dönüp bakmayı ya da görmeyi tercih etmeyeceği, kendisini çevreleyen her ayrıntıya ve onlarda gizlenmiş iyilikleri, güzellikleri açığa çıkarmaya adanmış bakışını seviyorum… Dün akşam yukarıda anlatılan anıyı bizimle paylaşarak dünyada böyle güzel insanların da yaşadığına ve yalnız olmadığımıza bizi yeniden inandırdı o. Üstelik neredeyse bir deja vu yaşattı bize, yan masadaki cânım insanlarla sohbet-muhabbet başlatarak… İyi ki varsın Başak!

Yorum Yazın