Şubat
24
2011
Çok yoğun bir hafta sonunun ardından haftanın ilk iş gününe biraz erken başlamıştım. Sabah posta kutuma baktığımda yazı, müzik ve kitap tanıtımlarıyla dolu olduğunu gördüm. Şekerci dükkanına düşmüş çocuklar gibi “önce hangisinden başlasam?” diye yalanırken, ilk gelenden başlamaya karar verdim. Necla Hanım, birlikte okuma yapacağımız kitabın tanıtımını göndermişti. Daha sonra Senem’in gönderdiği müzikler ve “İncelikler Yüzünden” adlı bir yazı vardı. Aklıma Sertap’ın şarkısı geldi hemen 🙂 Pek severim… Sayfanın devamını oku »
Deneme | 4 Yorum »
Şubat
21
2011
Bu ara “Başak Sanat Günleri”ni yakından takip ediyorum 🙂 Konserler, tiyatrolar, sinemalar derken, geçtiğimiz haftasonunu da İstanbul’da geçirdim. Gidiş amacımız dünyaca ünlü “Cirque Du Soleil”i canlı olarak izlemekti.
“Cirque Du Soleil” bir insan sirki. Doğduğu yer Kanada. Sokak göstericilerinden esinlenerek oluşturulmuş bu toplulukla beni Zaika tanıştırmıştı. Zaika’nın evinde “Alegria” adlı gösterisini izlemiştim. Rüya gibiydi. Sayfanın devamını oku »
Genel | 5 Yorum »
Şubat
17
2011
Evde sakladığım bir defterim var. Lise yıllarında ilgi duyduğum beğendiğim konulara, resimlere, karikatürlere yer verdiğim bir defter bu. Bilim ve Teknikte çocuk gelişimi ile ilgili çıkan yazılar, benim karakalem çizdiğim bir resim, sonra karikatürler. Lise yıllarımdan beri Cumhuriyet gazetesinin karikatürlerini hiç atlamadan takip ederim. İsmail Gülgeç , Behiç Ak ve Piyale Madra en sevdiklerim. Tan Oral, Turhan Selçuk… Karikatürü çok severdim gençlik yıllarımda. Hala da severim ama eskisi gibi değil artık hiç bir şey benim için. Tam bir Gırgır hastasıydım. Kendi halinde bir mizah dergisi olan Gırgır’ı nasıl heyecanla beklerdim pazar günleri. Gırgır kapandığında küstüm karikatür dünyasına. Bana nasıl dokunmuşsa, bu bugün bile bu satırları yazarken gözlerim doluyor, boğazıma bir yumruk oturuyor… Yalnızca Cumhuriyet gazetesindeki karikatür köşesini izler oldum ondan sonra…
Bugün gazetede İsmail Gülgeç’in gittiğini okuduğumda da aynı duygu kapladı içimi. Yüzüm düştü. Kaybettiklerimize üzülürüz elbet… Ancak bazıları vardır ki onların yerinin hayatımızda bir başka olduğunu ancak gittikleri zaman anlayabiliriz. Ve onları bir daha görme şansımız da olmayacaksa içimizdeki o tuhaf duyguyla karşı karşıya kalıveririz.
İsmail Gülgeç , benim için çok özel bir insan. Onun karikatürlerini izlemeye başladıktan çok sonra öğrendim hayat hikayesini. Bu onu gönlümde farklı bir yere yerleşirdi. Saygı sözcüğü daha anlamlı oldu…
Bu sayfayı Gülgeç’e ayırıyorum. Zaman içinde evdeki defterimde yer verdiğim karikatürleri burada sizlerle de paylaşacağım. Nedense böyle zamanlarda kelime dağarcığıma kıran girer hep ve nedense bu cümleyi kurarken çok zorlanırım; “Güle güle İsmail Gülgeç ! Herşey için teşekkürler.”
Sayfanın devamını oku »
Genel | Yorumlar »
Şubat
14
2011
Bundan yaklaşık bir ay önce, elime tutuşturulan bir broşürde “çikolata yapma kursu” ilanı gördüm. Aklıma ilk gelen Juliette Binoche’nin “Çikolata” adlı filmi oldu. Ne güzel, ne keyifli bir filmdi. Tutucu bir Fransız kasabasına gelen genç bir anne ile küçük kızının çikolata dükkanından ve onların yaptığı çikolatalarla kasabalının hayatını nasıl değiştirdiğinden bahseder. Sonra Laura Esquivel’ın, duyguların yapılan yemeklere, tatlılara, çikolataya karıştığı “Acı Çikolata” adlı kitabı… Benim gibi çikolata delisi bir hayalperest böyle bir ilan görünce ne yapar sizce? Sayfanın devamını oku »
Genel | 13 Yorum »
Şubat
03
2011
Nesrin’cim,
Akşam konuştuklarımızı düşünürken Zaika aradı. Oradan buradan konuştuk. İyi geceler deyip telefonu kapattıktan sonra Zaika bir daha aradı. Martı’dan bir paragraf okudu. O da aklıma Martı’yı düşürdü mü? Kitabı aradım buldum. Kuğudan küçük adama, küçük adamdan Martı’ya gidip geldim. 1980’li 90’lı yıllarıma doğru bir yolculuğa çıktım. O zamanlarda durduğum yerle şimdi durduğum yere baktım. Martı, bir çok insanın olduğu gibi benim de hayatımda önemli yeri olan bir kitaptır. Belki de Jonathan’ın kanatlarının iki ucunda beliren o iki martının da dediği gibi, şimdi yeni bir aşamanın tam sırasıdır.
” Martıların çoğu, karınlarını doyurmak için gerekenden fazlasını öğrenmeye çabalamazlar. Uçuşun tek anlamı vardır onlar için; yiyeceğe ulaşıp kıyıya dönmek. Onların amacı uçuş değil, karın doyurmaktır. Ama Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil, uçmaktı. O, her şeyin ötesinde uçmaya gönül vermişti.
Oysa bu tür düşünceler, gördü ki, öteki martılar arasında hiç önemli değildi. Sayfanın devamını oku »
Deneme, Kitap | 4 Yorum »