Maden Köy’e selam olsun…
Bu sabah Şavşat’dan ayrılıyoruz. Hedefimiz Lekoban… Sahra geçidini geçip, seyir terasına varıyoruz. Amaaaaa seyredebilecek bişeycik yok, zira her tarafı sis basmııııış… 5 mt ötesini göremiyor insan…
Yine de Yutmi’nin keyfi yerinde hiç değilse giden arabanın penceresinden geleni geçeni yutmak zorunda kalmıyor. Bol bol çiçek yutuyor… Zaten bu bu bölümde az yazı çok fotoğraf var. Karedeniz’in güzelliklerinin içine girdikçe söze gerek kalmıyor. Hatta siz yazıları boşverin (yazılar yalnızca küçük hatırlama notları çünkü) müzikle beraber fotoğraflara bakın bence 🙂
Seyir tepesinden inip Lekoban’a doğru yola çıkmadan önce biraz meyva alıp SATLEL Kalesine uğruyoruz. Satlel kalesi’den sonra da Maden Köy’e doğru yola çıkıyoruz. Lekoban yaylasına bu köyden sonra yürüyerek geçecekmişiz. Şener öyle söylüyor…
Meydancık’tan geçtikten sonra Maden Köy’e varıyoruz. Varıyoruz varmasına ama nasıl varıyoruz bir de bana sorun. Yollar öyle dar ki… Üstelik bir taraf yine uçurum… Yürek dokuz atıyor. Ama geldiğimiz köy muhteşem ! Ben ahşabı çok sevdiğim için evleri hayranlıkla izliyorum. Yeşile de nasıl yakışıyorlar… Biz yalnız güzelliklerini görüyoruz tabii ama kim bilir yaşam şartları ne kadar zordur. Hele ki kışın… Yine de çok güzel 🙂 Nasıl anlatılır bilemiyorum en iyisi mi ben sizi fotoğraflarla baş başa bırakayım.
Maden Köy’de öğle yemeği için bir yayla evine misafir oluyoruz. Köy halkı çok güleryüzlü ve misafir perver. AAAA Bu arada burası bir Gürcü köyü. İhtiyarlar hariç herkes Türkçe biliyor. Yokuşta karşılaşıp sohbete durduğum Hatice, beni köyün biraz yukarısındaki göle götürüyor. Göl de köy kadar güzel. Ben önce Yutmi’nin karnını doyuruyorum. Çocuk fena acıkmış :)) Yemekten sonra fazla oyalanmadan yeniden aracımıza binip yürüyüşe başlayacağımız noktaya doğru haretekete geçiyoruz. Bu günlük bu kadar yeşil yeter, fazlasına alışık değil bizim gibi şeherliler, alerji neyim yapar 🙂
01 Ağustos 2014 Cuma, 10:32 at 10:32
Harika, fevkalade, mükemmel…….tek kelime duyguları ifade için yetmiyor, bu üçleme sanırım duygularımı anlatıyor 🙂 Karasu dan İnebolu ya kadar karış karış gezdim ama görüyorum ki en lezzetli yerler daha beni bekliyor. Bu fotoları gördükçe, yazıları okudukça ülkeme ve insanlarımıza olan sevgim daha da artıyor. Yüce Allah ım inşallah uzun süreler afetsiz, barış ve sevgi dolu olarak bu topraklarda yaşamamızı nasip eder inşallah. Tekrar tekrar ellerine, gözlerine sağlık Başakcım.
01 Ağustos 2014 Cuma, 10:53 at 10:53
Sabır otunun bir de damlacıkları mı varmış? Bizim göremediklerimizi yutmi görmüş 🙂
01 Ağustos 2014 Cuma, 11:38 at 11:38
İki saattir internette Şavşat bölgesini geziyorum, bölgenin türkülerini dinliyorum…
Yaşıyorum güzellikleri…
Sayende!
Teşekkürler!
Gidebilirim oralara yine (Ayder’e gitmiştim), umarım.
01 Ağustos 2014 Cuma, 11:46 at 11:46
Yemyeşil, çok güzel ve huzur dolu ^_^
01 Ağustos 2014 Cuma, 12:33 at 12:33
Sabır otu değilmiş, latince ismi polygonum bistorta ssp. carneum. Kurtpençesi, yılanotu, çiyanotu olarak biliniyormuş. Öğrenmek lazım. 🙂
01 Ağustos 2014 Cuma, 13:08 at 13:08
harikasın başak’cık. harika anlatımla bizi oralarda gezdirdin…
01 Ağustos 2014 Cuma, 17:15 at 17:15
Ege’de nisan sonu baharlar geçer, savrula savrula içerlere, doğuya ilerler çiçekleri izleyen arıcılar. Demek baharlar Şavşat’a ulaşmış. Dünyanın en güzel pembesi bu olsa gerek. Kokladın mı, kokuyor mu Başak?
01 Ağustos 2014 Cuma, 19:04 at 19:04
kokmuyor ki…
ama çok güzel !! 🙂
02 Ağustos 2014 Cumartesi, 22:52 at 22:52
Sevgili Başak, fotoğraflar ve yorumlar yine harika… Eline yüreğine sağlık…
04 Ağustos 2014 Pazartesi, 23:01 at 23:01
Süpersin başak her şeyi bi daha yaşadım, hatta göremediklerimi gördüm:)
18 Ağustos 2014 Pazartesi, 17:18 at 17:18
Başakcım,çektiğin resimler hafızamı tazeliyor.Muhteşem gezimizi ,muhteşem resimlerinle yad ediyorum.
28 Eylül 2014 Pazar, 14:38 at 14:38
Başak Hanım, yazılarınıza ve fotograflarınıza bayıldık!
Sevgiler…