Kulaktan kulağa
Tam yazının başlığı hakkında yazacaktım ama son dakikada frene bastım. Az kalsın büyük sürprizi açık edecektim ve Fazlı da beni kedilerine yem edecekti 🙂
Bir süredir bir KA bir de Fazlı duyar oldunuz benden ve daha da uzun bir süre duyabilirsiniz. İlk duyanlara kısa bir açıklama; KA bir fotoğraf atölyesi, Fazlı da bu atölyenin eğitmen ve yönetmenlerinden biri… 🙂
Bu atölyede yaptığımız bir çalışmayı paylaşmak istedim sizinle. Hiç bir açıklama yapmayacağım bu metin ve fotoğrafla sizleri baş başa bırakmadan önce, Kenan’a fotoğrafı için, Fazlı’ya da bu izni bana verdiği için teşekkür etmek isterim.
Taşının gölgesi vurmuş toprağa
mezarın içi kadar karanlık.
Ve bir kedi
girmeden o karanlığa,
kıvrılıp ayak ucuna,
bekler her sabah sevdiceğini,
bekler mezarın kenarında.
Bekler ki
güneş gitsin öte tarafa…
* * *
En sevdiği şey sabah güneşi yatağa vurduğunda, O uyurken ayak ucuna kıvrılıp, uyanacağı anı beklemekti. Önce başucundaki masa lambasının gölgesi vururdu yüzüne, bir kaç dakikaya kalmaz, güneş aydınlatırdı yüzünü. İşte tam o sırada gözlerini gözlerine diker, kirpiklerinin kımıldamasıyla üzerine atlar ve patisiyle burnuna dokunurdu. Bir boğuşma başlardı yatağın içinde. Gün başlardı. Yaşam başlardı. Bilirdi sevildiğini. Severdi ilgisini. Peki, peki ya bilir miydi ölümü kedi? Belki de bilmezdi… Bence bilmezdi. Her sabah güneşinde, O’nun ayak ucuna yoksa niye gitsindi…
Belki de ölümü bilmeyen kedi değil, o taşı oraya diken bizlerdi…
* * *
Benim hiç kedim olmadı
Ama kedisi olan arkadaşlarım oldu
Benim hiç mezarım olmadı
Ama mezarı olan sevdiklerim oldu
Ben mezarlığa gitmem
Ama gidenler oldu.
BÇ.
30 Ocak 2015 Cuma, 12:32 at 12:32
🙂 mezarlıklara gitmek lazım aslında. hakikat göz kırpıyor orada bize, belki görürüz. ışıklı caddelerde göremeyiz.
30 Ocak 2015 Cuma, 12:45 at 12:45
Bu fotoğrafa öyküler, şiirler yazılmış gibi geldi bana… Pek güzel olmuş… Düşündürücü ve bir o kadar da hüzünlü… Ölümü bilerek yaşamak yeterli olabilir, “insan” olmak için…
30 Ocak 2015 Cuma, 12:52 at 12:52
BÇ’ yi tebrik ederim dizeleri için 🙂 Ölümü hatırlatır bize mezar taşları, tıpkı arabadaki fren gibi, yavaşlatır bizi hızla gittiğimiz hayatta…dikkatimizi toplar ve devam ederiz dünyada…bir sonraki mezar taşını görene kadar…belki de göremiyeceğimiz kendi mezar taşımıza kadar.
30 Ocak 2015 Cuma, 13:39 at 13:39
Mezarlıklar dışardan bakınca ürperticidir. İçine girince asude havasına kapılır, tanışmaya başlarsınız güneşi olmayanlarla.
Acayip güzel öyküler dinlersiniz. Bir Bodrum, bir de Alaçatı’nın eski mezarlıkları görülmeye değer.
Kediler ölümü bilir. Ayrıca, acıyı hatta utanmayı da bilir sevgili Başak. Çocukluğumda iki mi üç mü kedim oldu da ondan bilirim.
30 Ocak 2015 Cuma, 15:41 at 15:41
Onur’um sen hele bi cumadan dön, ben mezarlığa da giderim seninle, … 🙂
30 Ocak 2015 Cuma, 16:01 at 16:01
bir yarısında gecenin
din değiştiren taşlar var avucumda,
sıksam, suyu çıkar cehennemin
en ücrasında yalnızlığın
sabahımı zehirler de yenilgi,
kor/kan kardeşliğim
vaftizinde yıkanır pişmanlığın
sus/ar dudaklarımda pişkinliği
içime işler,
ve ciğeri şişer şiirimin…
30 Ocak 2015 Cuma, 16:09 at 16:09
Cok sevgili Basak
2006 yılında8 ay icinde annemi, erkek kardesimi ve babami kaybettim.
Basuclarindaki taslara Can Yucel’in siirlerinden alintilar yazdirdik.
Senin paylastiklarin bana onlari animsatti..
cok sevgiler
30 Ocak 2015 Cuma, 17:59 at 17:59
İnci Hocam,
Sizi sevdiklerinizle Yutmoğraf’ın satırlarında buluşturduğumuz için mutluyuz. Huzur içinde yatsınlar…
07 Şubat 2015 Cumartesi, 18:09 at 18:09
Yüreğine sağlık:))