KÜBA’DA 28 TÜRK
“Gezi boyunca keşke “insan karakterleri” yazama becerim olsaydı diye düşündüm. Portre fotoğrafı çekmek gibi… Ben hiç portre fotoğrafı çekmedim… Bunun geçekten çok ama çok eksikliğini hissettim. Neden mi?”
İnanmayacaksınız ama sondan bir önceki bölümü yazıyorum :). Bu bölümde size 28 kişiden oluşan gezi grubumuzu anlatacağım… Ancak ondan önce Küba’ya ait son bir günden ve birinden, Küba’lı resim öğretmeni, Jorge Gonzales’den söz etmek istiyorum.
Jorge Gonzales, 2004 yılında, Havana’nın dışında bulunan mahallelerden birinde, 5-12 yaş grubu çocuklara güzel, renkli bir dünya yaratmış. Bu mahallenin çocuklarının gelebileceği – sorduk, yaklaşık 100 kadar çocuk geliyormuş- bir resim atölyesi kurmuş. Çocuklar burada toplanıp birlikte resim yapıyorlar. Resim konularını bazen kendileri seçtikleri gibi bazen de Gonzales onlardan; gıda sorunu, ozon tabakasının delinmesi, küresel su kaynaklarının tükenmesi gibi konularda resim yapmalarını istiyor. Çocuklar resim yaparken hem bu konular hakkında konuşup bilgi sahibi oluyorlar, hem de güzel vakit geçiriyorlar. Konuştukları konular yalnızca toplumsal sorunlar değilmiş tabii. Sanattan konuşuyorlarmış örneğin. Bir sanat eserine nasıl bakılır, müzik nasıl dinlenir… Bunun gibi insana ve hayata dair ne varsa… Bu proje, dışarıdan da desteklerle (bağışlarla, hediye gelen boya setleriyle) ayakta duruyor. Biz de giderken yanımızda bir çanta boya götürdük 🙂 Böyle güzel projeler dünyanın neresinde olursa olsun desteklenmeli. Hele ki Küba gibi dayanışmayı içselleştirmiş bir ülkede…
Küba’lılar çocuklarına çok değer veriyorlar. Ve daha önemlisi tüm çocukları kendi çocukları gibi sevip kucaklıyorlar. Küba’nın çocukları onun için sağlıklı ve mutlu… Benim Küba’da en çok merak ettiğim konulardan biri bu oldu. Çocuklarla nasıl bir diyalog içindeler ve nasıl bir eğitim veriyorlar…
KÜBA’DA 28 TÜRK
Jorge Gonzales tarafından başlatılan ve devam eden Coloreando Mi Barrio (Mahallemi Boyuyorum) projesi, Küba gezi anılarımın sonuncusuydu. Ben bir öykü veya roman yazarı değilim… Eğer öyle bir becerim olsa, kim bilir ne öyküler, ne romanlar çıkar bu küçük dev ülkeden… Bu gezi boyunca keşke “insan karakteri” yazma becerim olsaydı diye düşündüm. Portre fotoğrafı çekmek gibi. Ben hiç portre fotoğrafı çekmedim… Bunun geçekten çok ama çok eksikliğini hissettim. Neden mi? Çünkü öyle bir gezi grubumuz vardı ki, her bir karakter nevi şahsına münhasır… Belki şimdi “herkes öyle değil midir?” diyorsunuz ama bizim Küba grubu inanın bir başkaydı. En az Küba kadar yazı çıkardı yazabilseydim ama ben insanları anlatmayı pek beceremiyorum. Parmaklarım birbirine dolaşıyor.
O nedenle burada grup arkadaşlarımın yazdıklarından destek alacağım. Gülden’cim senin “enler” listeni çok bize özel olabileceğini düşündüğüm için eklemiyorum haberin olsun 🙂 Ben de bir kaç söz söyledikten sonra, yazının sonuna gruba gelen bir kaç e-postayı ekleyeceğim. Bu güzel insanlara ait, güzel yazıları saklamak için, yutmoğraf benim için en güzel arşiv…
Herşeyden önce şunu söylemeliyim, bu gezinin Jose Marti Küba Dostluk Derneği çatısı altında gerçekleşiyor olması, zaten belli ortak paydaları bulunan insanların bir araya gelmesini sağlıyordu. Sanırım o nedenle de bu kadar keyifli ve huzurlu bir gezi oldu. O nedenle otobüste, yemek yerken, otelin terasında dolu dolu, keyifli sohbetler, paylaşımlar yaşandı. Küba bizi, biz birbirimizi besledik. Yeri geldi güldük eğlendik, geyik muhabbetimizi de eksik etmedik… Ama duyarlı insanların, bilinçli yaklaşımıyla konuştuk Küba’dan, Küba’nın yönetim sisteminden, insanlardan …
Esin, JMKDD’nin temsilci olarak bizi Küba’da hiç yalnız bırakmadı. Tercümeleriyle, düşünceleriyle, heyecanlarıyla, o güzel gülüşüyle hep yanımızdaydı. Hatta benim daha da yakınımdaydı, oda arkadaşım oldu. Esin gibi güzel bir insanı tanımış olmak benim için çok değerli… Esin’cim, senin de izninle o komik fotoğrafımızı burada saklamak istiyorum 🙂
Yurt dışı gezilerine turla gitmeyi sevmeyenlerdenim. Mecbur kalıyorsam da ayrı gezmeyi tercih etmişimdir hep. Bu gezide de bir kaç serbest günde gruptan biraz koptum. Sevgili Faruk çok güzel bir yol arkadaşıydı, uyum sağladık, birlikte gezdik. Benimle gezmek zordur çünkü 🙂 Çok yürürüm, çok az dinlenirim, her gördüğüm deliğe burnumu sokmak isterim 🙂 yanımdakiyle(lerle) neredeyse hiç ilgilenmem, bir de son bir senedir yutmoğrafım var, ondan başkasını da pek gözüm görmüyor :)… Anlayacağınız kolay bir yol arkadaşı sayılmam… Ama sevgili Faruk’la çok güzel gezdik. Çok iyi bir badiydi (biz dalışta tek başımıza dalmayız. Mutlaka bir dalış eşi olmak zorunda ve ona da badi deriz 🙂 ), kendisine buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. Umarım en kısa zamanda sevgili eşi Elif ve çocukları Pınar’la Kerem’i de tanıma şansım olur…
Önce benim için çok değerli bir mesleğe sahip, öğretmen Ahmet Bey ve sevgili eşi Seyfinaz Hanım’dan başlamak istiyorum… Onları ilk Küba Dostluk Derneğinde tanıdım; Ahmet Bey hacca gitmek istiyormuş, Seyfinaz Hanım da Küba’ya… 🙂 O kadar sıcak ve içten insanlar ki, iyi ki hacca değil de Küba’ya gelmişler 🙂 Değerlerine, ilkelerine bağlı bu iki güzel insanla tanıştığıma çok ama çok memnun oldum. “Değerlerine ve ilkelerine bağlı” bu cümleyi ortak paydaya alabiliriz 🙂 Herkes için tek tek yazmayacağım. Ahmet ve Yasemin diyerek, Ankaralılardan devam edeyim 🙂 Her ikisi de neşeli ve çok cana yakın (bunu da ortak paydaya alsak 🙂 ) Ahmet’in tiyatral yeteneğine ve sorumluluk bilincine (“sorumluluk bilinci”, bunu da ortak paydaya alalım) hayran kaldım. Yasemin’in ilk günlerde söylediği, Cem Karaca’nın “doğarken ağladı insan, bu son olsun bu son” şarkısı -ki benim de en sevdiğim parçalardan biridir- gezi boyunca düşmedi dilimden. Sergide tanıdığım kızları Deniz ise anne ile babasının tam bir karışımı, dünya tatlısı bir kız 🙂 Leyla’cım, sakin, huzurlu, dingin… Yoga’dan nasibini almış güzel insan… Yardımsever, sevecen (ortak payda…). Hasan’la Nergiz… Onlar da Ankara’dan bir güzel çift. Hasan heyecanlı, Nergiz Sakin 🙂 Öyle güzeller ki birlikte, el ele… 1 Mayısta, Nergiz’in bana uzattığı eli hep elimde hissedeceğim 🙂 Doğa ile Nuray Abla ! İki çılgın ! (bu da ortak paydaya girsin lütfen 🙂 ) Bilmeyen, ana-kız sanır ikisini… Kadircan Bey’in kibarlığı sonra… Zarif bir İstanbul beyefendisini hatırlatır duruşu… RAPUNZEL ! Çocukluğumun masal kahramanlarından biri… O güzel, upuzun sarı saçlarıyla -hele bir de arkadan ördüğünde- bana hep Rapunzel’i anımsatan güzel Feray… Gamze, Özlem ve Esengül… Sessiz ve derinden sözcükleri dökülüverdi onların isimlerini söyleyince 🙂 Zeki, uşağum, Hopa’lım, inatçı karadenuzlum, gözleri ışıl ışıl güzel arkadaşım… Karaböcüğüm, Neşe’m, nasıl da bıcır bıcır… Gençliğin deli kanı durmuyor damarlarında 🙂 … Sevgili Seval Hanım ve Sema ne zaman sizden konuşulsa aklıma hep Las Terrazas’daki kayak maceranız gelecek :)) Sevgili Samim Bey ve Zekiye Hanım, sizi biraz daha tanımak, öykünüzü dinlemek isterim… İlhan ve Gülden, müzikli tıp doktorları 🙂 Ben Gülden kadar başarılı marakas kullanan, İlhan kadar güzel darbuka çalan bir tıp doktoru ile şimdiye kadar tanışmamıştım 🙂 Ve bir o kadar da içten (“içten” ortak payda). Orhan Bey ve Sevinç, bu güzel baba-kız birlikteliğinizin ne kadar kıymeti olduğunu bildiğinizi biliyorum 🙂 Beni de çok etkiledi ne mutlu size…
Hadi şu ortak paydaları bir toparlayalım. Ne demiştik; Değerlerine ve ilkelerine bağlı, neşeli ve cana yakın, duyarlı, yardımsever, sorumluluk sahibi, içten, çılgın, bir otobüs dolusu Türk, Küba sokaklarındaydık 🙂
Bu arada Rehberlerimiz Joe ve Yoenia’yı nasıl unuturum. Tabii ki unutmadım. Onlar da çok içten çok güzel insanlardı. Yoenia’yı herkes ailemizin kızı diye anacak eminim. Ve Ahmet’i her gördüğümüzde de Joe aklımıza gelecek :))
Hepinizi tanıdığıma çok memnun oldum. Başka güzelliklerde biraraya gelebilmek dileğiyle…
Bu arada 3. sayfaya taşmışım… Yok bende bir tuhaflık var. Ben yazamıyorum arkadaşlardan destek dedim, bu nasıl oldu şimdi anlamadım :)) Neyse bu bölüm bizim bölümümüz ve dostlar arasındayım diye çenem düştü sanırım :))
Sözü Esin, Faruk ve Hasan’a bırakıyorum. Sizlerin bildiği bu e-postaları, onların da izni ile burada tekrar paylaşmak ve saklamak istedim.
From: esin saracoglu Sent: Sat, May 21, 2011 6:41:04 AM
Subject: Bu bir bilgilendirme postası değildir… 🙂
Hepinize merhaba. Dün akşamüstü itibariyle vardım vatan toprağına 🙂 Güzel mesajlarınızı okumak duygulandırdı beni. Sizler gittikten sonra, Küba’nın renkleri biraz soluk geldi bana desem yalan olmaz. Hepinizi hem tek tek hem de uzaktan bir aile resmine bakar gibi özledim. Nahide’ye sürekli sizleri anlatarak kafasını ütüledim. 13 günde bu kadar sıcak ve samimi bir hava eseceğini grupta hiç tahmin etmemiştim. Geziye katılan herkese Küba’da geçirdiğimiz zamanı eşsiz bir deneyime çevirdikleri için teşekkür etmek istiyorum; hem kendi adıma hem de derneğin namına.
Şimdi bir yandan sizlere mail yazıyorum, bir yandan da “doğarken ağladı insan, bu son olsun” diyor Cem Karaca bilgisayarın hoparlörlerinden…Yasemin Abla da sanki eşlik ediyor duru sesiyle, bütün çocukların annesi olabilir kadınlar ve çocuklar herkesin çocuğu olabilir diye düşündürüyor sevgi dolu sesi bana. Ahmet Bey 1 Mayısta grubun en arkasına geçmiş, kimse geride kalmasın diye uğraşıyor, beceriyor da :). Başak sakin ama hem anlayan hem de çok şey anlatan gözleriyle bakıyor bana. Doğa yüreğinin bütün cömertliğiyle yanağımı sıkıyor, “sus Seval” diyor ve Seval Hanım patlatıyor güzel kahkahasını. Zeki, İlhan Abi ve Gülden Abla nereye gitseler bir dost sofrası kuracak halleriyle gülüşüyorlar bir köşede. Leyla sakin bir su gibi, en yorgun anında insanın karşısına çıkıyor, “nasılsın” diyor. Feray Abla hazır cevapları kabul etmeyen soru dolu zihniyle gencecik, sohbeti pek keyifli. Nergiz Abla hangi koşullara düşse insan kalmaya mahkum duyarlılığıyla, “Esin,” diye sesleniyor, “bir problem mi var?” Hasan Bey hemen yanında, “yok bir şey yahu” diyor, insanın her haline anlayış gösterme becerisine sahip. Ahmet Bey ve Seyfinaz Hanım kulağınızı çekmesinden çekindiğiniz ama kulağınızı hiç çekmeyecek olan öğretmenler, ne kadar yaramazlık yapsanız sizi o kadar seveceklerden. Kadircan Bey ne iltifatlarını ne de samimi kahkahasını esirgemiyor kimseden. Faruk Bey en can alıcı tartışmada duru zihniyle yardımına koşuyor herkesin, ne kadar da mütevazi oysa. Nuray Hanım “Viva Küba” diye sesleniyor durmadan, bir kuşağın yükünü almış gibi sırtına, hepsi adına söylemek zorunda adeta. Sema Hanım ELAM’dan ayrılırken nasıl da coşkulu, herkese o iri yapraklardan toplamış dağıtıyor. Orhan Bey sorular atıyor ortaya, herkesi zorluyor tartışmaya, o da adeta geride bıraktığı ülkelerin yükünü almış gelmiş Küba’ya. Sevinç’e daha iyisini devretmek istiyor belli ki… Gamze, Özlem, Esengül ve Neşe çaktırmadan Küba’yı herkesten daha çok keşfediyorlar. Genç olmanın insana verdiği olgunluk ve cesaretle karışıyorlar Küba’da günlük hayata. Saim Bey ve Zekiye Hanım’ın kızlarından mesaj alıyorum arada, ulaşamıyorum anneme ve babama diyor, telaşlanmış. Cevap yazmak geçiyor içimden; burada herkes biraz çocuk ve kaygısız, meraklanmayın, diye…
Uzattım biliyorum ama söylemek istediğim her birinizi tanıdığım için ve Küba’daki zamanımızı ve başka şeyleri paylaştığımız için mutlu olduğum. Bundan sonra size dernek kişisi olarak rahat vermeyeceğimi de bilin. 🙂
Ve Küba… Ben de karmakarışık duygular bıraktı. Ütopyalarımızın yanında ne kadar da sönüktü… Ama gerçek olduğu oranda ve hiçbir ütopyanın beceremediği kadar umut dolu bir insanlık deneyimi… Şimdi vatan toprağında kendime gelmeye çalışıyorum. Ne yaparsak yapalım ütopyaların yanında sönük kalacak olan gerçekliğimizi daha umutlu hale getirmek istiyorum. Şiddetle… Bu gerçekliğin daha da görkemli ütopyalara izin vermesi için…
En yakın zamanda görüşmek dileğiyle,
Sevgiler…
Esin
Sent: Saturday, May 21, 2011 8:38 PM
”Gerçek yolculuk dönüştür” diyor çağdaş bir düşünür. Ben bu sözü hep ”gerçek yolculuk anılara dönüştür” olarak algıladım. Küba’dan döndüğümden beri tam da bu yolculuğun içindeyim. Çok farklı bir deneyim olacağınını az çok tahmin ediyordum, ancak bu kadarını beklemiyordum. Yaşadığım 13 günü sindirmeye çalışıyorum. Çektiğim fotoğraflara ve videolara bakıyorum, her defasında farklı bir ayrıntıyı keşfediyorum. Ayrıntıları boşver diyemiyorum kendime. Yazacak çok şey var, bir toparlayabilsem.
Şu çok net ama; sizler bu yolculuk için, içinde yer alınacak en iyi gurubun üyelerisiniz. Ülkemizin samimi demokrat insanlarının bütün renkleri…..
Ve Esin; bakma sen Başak’ın kız çocuğu demesine. Çok olgun ve sağlamsın. Gülüşün hiç kaybolmasın.
Sent: Mon, May 23, 2011 10:53:09 AM
Subject: RE: Bu bir bilgilendirme postası değildir… 🙂
Uzun yıllar boyunca güzel insanların birbiri bulma kanallarına taş ve moloz doldurdular.İnsanın insana hasreti çok büyük artık.Bu gezi sonrası bizdeki hal birbirlerine benzeyen insanların bir araya gelmesi ile “ Yalnız Değilmişim !” hissinin birlikte yaşanmasının yansımasıdır.Hani şöyle bir deyişimiz var ya “Hacı hacıyı Mekke’de deli deliyi dakkada bulur J” diye. Aslında anlatılmak istenen “Aynı düşüncede olan insanlar,ayrı ayrı davransalar bile bir gün aynı yolda buluşurlar” düşüncesidir . Biz de Küba yollarında buluşmuş olduk işte. Kendinizi bu lafın hacı tarafına mı yakıştırısınız , Che ‘nin mozolesini ziyaretten sonra ( Ahmet ağbi gibi ) yoksa Deli tarafına mı ( onu da hak eden yok değil aramızda hani ) bilmem ama şu bir gerçek ki benim için hayal olan şeyi hemen hemen aynı cümleler ile paylaşan insanlar ile birlikte gerçekleştirmiş olmak tarifsiz bir keyif. Bu gezi sıradan , turistik bir gezi olsa idi eminim bu lezette olmazdı.
Hayallerimin Küba’sını biraz hayal kırıklığı ile karşıladığımı itiraf etmeliyim. Zaten , gerçekler hayallerdeki gibi olsa hayat durur , çaba ve mücadelenin anlamı kalmaz.Yine de Küba’da insanlığa umut ve ilham verecek çok şey var.İnsanlık sadece bunlara tutunarak bile güzel yarınlar kurabilir kanımca. Ancak , ülkemizin görünür geleceği için çok ümitli değilim maalesef. Bu nedenle kendimi yeni gösterime giren “ Devrimden Sonra “ filmine atarak tatmin arayacağım…Sanal gerçekliklerde…:)
Sevgili Esin , sana gelince ; Ben senin tur içinde faaliyetleri düzgün organize etmek için , tercümelerin hakkını vermek için çabalayıp durduğunu düşünüyordum. Meğer sen gözlem yapıp , karakter tahlilleri ile uğraşıyormuşsun J . Nasıl da yakalamışsın herkesi öyle. Kendine güvenin ve inancını hiç kaybetmemeni dilerim. Senin özenli çalışmaların olmasaydı bu gezi bukadar güzel olmazdı.
Herkese selamlar , sevgiler
Hasan KARAGÜL
03 Haziran 2011 Cuma, 19:27 at 19:27
Yaşasın yutmograf, gezimizi de bizleri de ölümsüz kıldı…Artık biz gerçekten de geri dönülemez bir yola girmiş bulunuyoruz. Hepinizi her zaman sevgiyle ve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle anacağımdan hiç şüpheniz olmasın.
Kapımız ardına kadar açık sizleri bekliyor…Yani nasıl ve nerede olursak olalım…….
Yasemin
03 Haziran 2011 Cuma, 21:25 at 21:25
Başak, ellerine sağlık. Son yazına ne kaldı merakla bekliyorum… Hasretimizi yeniden kabarttın bu yazıyla. Buradan gezi grubuna sesleniyorum: ayağım alçıda, hele bir ayaklanayım bu hasret bitecek… Ankaralılar olarak (allafum 10 sene sonunda Ankaralı oldum ben de, çocukken uzaylı gibi gelirdi yaz aylarında deniz kenarına inen Ankaralılar…) güzel bir Küba gecesine ev sahipliği yapacağız seçimlerden sonra. Herkes hazırlığını yapsın Ankara’ya gelmek için. Yaşasın yutmograf sloganına da katılıyorum. Hatta viva yutmograf, gezimizin 29. ferdi…
Not: Güleryüzlü otobüs şoförümüzü unutmuşsun Başak’cığım. Adam darbuka çalınıp göbek atılan otobüsü 13 gün boyunca burnumuzu kanatmadan kullandı. 🙂
03 Haziran 2011 Cuma, 21:35 at 21:35
Haklısın Esin’cim. Otobüs şoförümüz de çok tatlı bir insandı… 🙂 Hadi bir an önce kalk ayağa, bekliyoruz 🙂
06 Haziran 2011 Pazartesi, 20:57 at 20:57
Küba yazıları bitmese keşke…Belki dayanamaz, arada sırada, aklına geliveren birşeyler olur, yazarsın 😉 Viva Cuba, Viva Yutmograf.