Yutmi

Krallığa vize

Haziran 10 2016

Küçük pırpır uçakla yaptığımız sarsıntı bir uçuş sonunda Kamboçya’dayız. Kamboçya’nın bir uzak bir yakın tarihi içinde gezeceğiz. Yakın tarihi acıtıyor. Onun için önce uzak tarihinden, Angor Krallığı’ndan başlayalım.



Kamboçya’nın havaalanı küçük bir havaalanı. Bağajları aldığımız yerin yalnızca üzeri kapalı. Bu yoksul ülkenin havaalanı yine de beklediğimden iyi, temiz ve düzenli. Belki de Kamboçya’nın en turistik bölgesine geldiğimiz içindir. Siem Reap Angor Krallığı’nın tapınaklarının yer aldığı bir şehir ve Sinan’ın söylediğine göre; UNESCO dünya mirası olan bu tapınakları ziyaret edecek turistler için yapılandırılmış. Siem Reap’de tapınakların haricinde, çokça otel, Aspara danslarının yapıldığı restoranlar ve pazar yerinden oluşuyor. Bir de daha çok hediyelik eşyaların yer aldığı, daha çok ticari amaçla yapılmış bir iki müze… Bir de bizim de ziyaret ettiğimiz mermer heykellerin ve diğer el sanatlarının üretildiği atölyeler…

Havaalanından otele vardığımızda henüz öğle saatleriydi ve gezinin en sıcak günlerini yaşıyorduk. Sinan, bu saatlerde dışarıda gezmenin çok iyi olmayacağını, ama isteyenlerin pazara gidebileceğini söyledi. Pazar yeri kapalı mekanlardan oluştuğu için en azından tepemize güneş geçmeyecekti. Gruptaki arkadaşların bir kısmı otelde kalırken, Tülin, Mete Bey, Anıl ve ben pazara gitmeye karar verdik. Son üç günümüzdü ve bir dakikasını bile boşa geçirmek istemiyorduk.

Boğucu sıcağa rağmen otelin yanındaki tuk tuk durağından anlaştığımız bir tuk tuk ile pazar yerine ulaştık. Evet çok sıcaktı ama güneş görünmüyordu. Hava kapalı da değildi ama sanki gökyüzünde bir sis bulutu güneşin önünü kesiyordu. Pazara girince dönüşte nerede buluşacağımızı kararlaştırdıktan sonra dağıldık. Bu pazarda da Vietnam ve Laos pazarlarında gördüğümüz şeylerle karşılaştık. Sanki tekstil biraz daha fazlaydı. Ama oralarda görmediğim bir şey, pazar içindeki açık kuaförlerdi. Yan yana dizilmiş kuaförler, tezgahta meyve sebze satar gibi saç yıkıyor, boya yapıyorlardı 🙂 🙂 Pazarı tavaf ettikten sonra akşamki programa katılmak üzere otele döndük.

Akşam yemeğini yiyeceğimiz restoranda Aspara dansı izledik. Ben Bali’de izlediğim Keçak dansını hatırladım ama bu çok daha sadesiydi. Yutmi Cunyır, ilginç bir biçimde ayaklara fokuslandı 🙂

Sabah gün doğmadan Angor tapınaklarının yolunu tuttuk. Tapınaklara girebilmek için hazırladıkları bilet, oldukça detaylıydı. Adeta Angor Krallığı’na giriş vizesi gibiydi. Tek farkı pasaporta yapıştırılmıyor oluşuydu ancak bu bileti kaybettiğin anda sıkıntı çıkabiliyor, görevliler farkettiğinde sanırım yeniden çıkartmak için tekrar işlem yapmanız gerekebiliyormuş.

Angor tapınaklarında gün doğumunu yüzlerce turist birlikte beklerken, çevrede seyyar satıcılar var diyeceğim, çok ayıp olacak. Çünkü bunların çoğu el sanatları yapıp satıyorlar ve çok güzel işler var. Tabii bunların yanında hediyelik eşya satanlar da var. Ama gerçek olan şu ki, onlar bizim gibi güneşin doğuşunu değil, bizlerin onlardan birşeyler almasını bekliyor. Ben kendi adıma bir kaç parça resim satın aldım. Hem çok beğendiğim, hem de Kamboçya halkına biraz katkım olsun istediğim için. 


Güneş doğduktan sonra Yutmi Cunyır ile Keşişlerin peşine düştük… Angor tapınaklarının tarihçesini geçenlerde Strabon üyelerinden Sait Bey paylaşmış. Hiç daha fazala araştırma yapmayacağım, zira oldukça detaylı bir tarihçe paylaşmış Sait bey. İsteyen fotoğraflaradan sonra tarihçeyi de okuyabilir.

Siem Reap bölgesinde gezdiğimiz tapınaklar; Angor Wat, Bayon, Angor Thom, Ta Prohm. Bunların hepsi birbirinden çarpıcı. Ancak beni en çok büyüleyen, dev ağaç köklerinin sardığı Ta Prohm tapınağı oldu. Ağaçlar öyle etkileyiciydi ki adeta tapınağı gölgede bırakıyorlardı. Daha önce fotoğraflarda gördüğüm bu manzaranın içinde olduğuma inanamıyordum. Gezdiğim tüm tapınaklar içinde beni en çok heyecanlandıran bu tapınak oldu.

Kamboçya’daki üçüncü günüde Mekong nehrinde gezmeye -burada da- devam ettik. Ben yüzen köyleri çok merak ediyordum ama çok kalabalık olduğumuz için ancak yüzen bir turistik restorana gidebildik. Burada yemek yemedik ama Yutmi Cunyır yedi :))) Diğerleri de hediyelik timsah filan aldılar. Bunu bir sonraki bölüme bırakalım ve Kamboçya’daki son gün gittiğimiz, başkent Phnom Penh’i ve Kamboçya’nın yakın tarihini de bir sonraki bölümde paylaşalım. Şimdilik hoşçakalın. 

Angor tapınaklarını merak edenler için;

Angor, Güneydoğu Asya’nın en önemli arkeolojik sitelerinden birisidir. Angkor Arkeoloji Parkı, ormanlık alan dahil olmak üzere yaklaşık 400 km2’nin üzerinde olup, varlığı 15. yüzyıla kadar gelen Khmer İmparatorluğunun farklı dönemlerine ilişkin muhteşem kalıntılarını barındırır. Bunların en ünlüleri, Angkor Wat, Angkor Thom ve sayısız heykel süslemeleri ile Bayon Tapınağı’dır.

Şehir 1177’de Çampa Krallığının akınlarıyla yıkıldı. Ancak birkaç yıl sonra İmparator VII. Jayavarman Çampaları yenerek yeni bir kent inşa etti. Buda dinini benimseyerek, Buda’ya adanan ve Bayon adı verilen büyük bir tapınak yaptırdı. Tapınağı çevreleyen 50 kulenin dört tarafında gülümseyen insan figürleri vardır.

Angkor Wat, 12. yüzyılın başlarında Kral II. Suryavarman için tapınak ve başkent olarak inşa edilmiştir. Buradaki en büyük ve en iyi korunmuş tapınak olup, kuruluşundan beri önce Hindu, sonra Budist olarak hizmet vermek üzere, daima önemli bir dini merkez olarak kalmıştır. Tapınak, klasik Khmer mimarisinin en somut örneğidir ve Kamboçya’nın sembolü (herhangi bir ülke bayrağı üzerinde bulunan tek yapıdır) olması yanı sıra ülkenin en önde gelen turistik cazibe merkezidir. Angkor Wat, Khmer mimarisinin iki temel özelliğini barındırır: tapınak dağı ve asma koridorlu tapınaklar. Yapısı, Hindu mitolojisindeki tanrıların evi olan Meru Dağı’nı çağrıştırmak üzere planlanmıştır. Bir hendeğin etrafındaki 3.6 kilometrelik bir dış duvarın içinde, her biri diğerinin üzerinde inşa edilmiş üç dikdörtgen galeri bulunur. Tapınağın tam merkezinde her biri dikdörtgenin birer köşesine, bir adedi de tam ortaya gelecek şekilde yerleştirilen beş kule vardır. Diğer birçok Angkor tapınağının aksine, Angkor Wat batıya bakar ki bunun önemi de uzmanlar arasında tartışma ve bölünme konusu teşkil etmektedir. Yapı, mimarisinin ihtişamı ve uyumu haricinde aynı zamanda, geniş duvar heykelleri ve duvarlarını süsleyen birçok Hindu koruyucu meleği ile de hayranlık uyandırır. Guiness Rekorlar Kitabı’na göre, Angkor Wat dünyadaki en büyük dini yapıdır.

Angkor Wat klasik Khmer mimarisinin en üst örneği ve Angkor Wat Stili’ne adını veren tarzdır. 12 yüzyılda Khmerli mimarlar, ana yapı malzemesi olarak tuğla ya da laterit yerine kumtaşı kullanımında eskisinden daha tecrübeli hale gelmişlerdir. Angkor Wat Stili, çoğunlukla nitelik yerine nicelik kurbanı olan Bayon dönemini takiben gelmiştir. Bu tarzdaki diğer tapınaklar Angkor’daki Preah Pithu, Angkor dışındaki Beng Mealea ve Phimai’daki Phanom Rung’dur. Antik Yunan ve Roma mimarisi ile kıyaslanan Angkor Wat, en fazla övgüyü dizaynındaki uyum için alır. Tarzının mimari açıdan karakteristik özellikleri: kemerler, lotus çiçeği goncası şekilli kuleler, geçiş yollarını geniş tutmak için inşa edilmiş yarı asma katlar, eksenel galeriler, bağlantılı çıkıntılar, haç seklindeki teraslardır. Görülen alanların büyük kısmı kumtaşı bloklarından, dış duvarlar ve gizli mimari kısımlar ise lateritten oluşur. Blokları yapıştırmak için kullanılan materyal henüz tanımlanamamakla birlikte, doğal reçineler ya da sulandırılmış kireç olabileceği önerilmiştir.

Dizaynın diğer parçaları zaman etkileri ve yağmalanma suretiyle yıkılmıştır; yağmalananların arasında kulelerin üstündeki altın alçı ya da bazı duvar heykelleri ya da ahşap figürlerin üstündeki varaklar ve duvar ve tavan panelleri ile kapılar da vardır. Tipik dekoratif unsurlar; koruyucu melekler, duvar heykelleri, yükseltiler üzerinde uzanan taçsı çelenkler ve hikaye mizansenleridir. Heykelcilik muhafazakardır ve daha önce yapılan diğerleri ile kıyaslandığında daha statik bir yapı ve daha az zarafet içerir. Tapınağın ilk dizayn ve inşası 12. yy’ın ilk yarısında Kral II. Suryavaman hükümdarlığı sırasında (1113-1150), Vishu’ya adanmak suretiyle başlamıştır. Kralın tapınağı ve devletinin başkenti olarak inşa edilmiş, yapının dizaynı ya da inşası üzerine yazılmış herhangi bir belgeye ise rastlanmamıştır. Yapının orijinal ismi ise bilinmemektedir.
Tapınak günümüz şehri Siem Reap’in 5.5 kilometre kuzeyinde, kısa bir mesafe güneyinde ve eski başkent Baphuon’un doğusunda bulunur. İnşaatı Kral’ın ölümüyle durmuş ve bazı duvar heykelleri yarım kalmıştır. Angkor 1177’de Khmerlerin geleneksel düşmanları Chamlar tarafından talan edilmiş ve birkaç kilometre kuzeyde yeni bir başkent inşa eden yeni Kral VII. Jayavarman tarafından yeniden inşa edilmiştir.
14 ya da 15. yüzyılda, tapınak Theravada Budist kullanımı için değiştirilmiş ve günümüze kadar da bu şekilde kalmıştır. 16. yüzyıldan sonra ihmal edilmiş olmasına rağmen, Angkor Wat diğer Angkor tapınakları arasında değişik bir yere sahiptir ve hiçbir zaman tamamen terk edilmemiştir. Hendeği sayesinde orman tarafından gelebilecek tehlikelere karşı korunmuştur. Bu sıralarda tapınak Prah Pisnulok olarak bilinmekte, modern ismi ise 16 yüzyıldan beridir Shir Tapınağı anlamında kullanılmaktadır.

Yaklaşık 30 yılda tamamlanan bu tapınak, “insan beyninin bugüne kadar tasarladığı en görkemli, en uyumlu yapıt” olarak nitelendiriliyor. Bu tapınağın yapımında, Mısır Piramitleri’nden daha çok taş kullanılmış ve her taşın üzerine kabartmalar işlenmiştir.

Angkor Thom, Khmer İmparatorluğu’nun son başkentidir. Çok gelişmiş bir şehir olan Angkor Thom 12. yüzyılın sonlarında kral VII. Jayavarman tarafından kurulmuştur. Kentte bulunan yazıtlardan birisi Jayavarman’ı damat, kenti ise onun gelini olarak anmıştır. Yaklaşık 9 km² büyüklüğünde bir alanı kaplayan kentin içinde daha önceki dönemlerden kalanların yanı sıra kral Jayavarman ve daha sonra gelen kralların yaptırdığı birçok anıt bulunmaktadır. Kentin merkezinde Jayavarman’ın resmî (devlet) tapınağı, Bayon bulunur. Angkor Thom’da inşa edilmiş bilinen en son tapınak 1295 tarihli Mangalartha’dır.
Angkor Wat’tan sonra inşa edilmiş olan 700 yıllık Angkor Thom, Khmer İmparatorluğu’nun son başkentiydi. İyi ruhlar ve iblislerin kabartma resimleriyle bezeli kapıları olan tapınağın o dönem yaşanan bir savaşla yıkılan antik başkent Yasodharapura’nın üzerine inşa edildiği düşünülüyor. Bu tapınağın ana merkezi olan Bayon’da yer alan 54 kule, antik krallıktan 54 bölgeyi simgeliyor.

Duvarlarında 11.000’den fazla rölyeflerin yer aldığı bu tapınakta, anlatılan hikâyeleri tasvir eden bazı rölyeflerin uzunluğu ise 120 metreyi buluyor. 12. yüzyılın sonunda Kral VII. Jayavarman tarafından inşa edilen tapınakta yer alan 216 gülümseyen yüz ile Bayon’un her şeyi görüp kontrol etme gücüne sahip olduğuna inanılıyor.

Bayon, Kamboçya’da Angkor Thom’un merkezinde yer alan zengin süslemeleri olan bir Khmer tapınağıdır. 12. yüzyılın sonları veya 13. yüzyılın başlarında Mahayana Budist Kral Jayavarman VII tarafından devlet tapınağı olarak inşa edilmiştir. Jayavarman ölümünün ardından, sonraki gelen kralların dinlerine göre Hindu ve Budist inançları doğrultusunda değiştirilmiştir. Bayon’un en önemli özeliği merkezi zirve ve etrafındaki 37 kulenin üzerindeki devasa yüz figürleridir.
Angkor’daki en çok ilgi çeken tapınak Ta Prohm’dur. 13. yüzyılda Kral VII. Jayavaman’ın annesine yaptırdığı bu tapınağı sarmalayan dev kökler büyüleyici ve dünyada bir eşi daha olmayan görüntüleri gözler önüne seriyor. Komşu ülkelerden gelen saldırılarla birlikte zamanla tapınak terk edilince, tapınak üzerinde büyüyen devasa Banyan ağaçları kökleriyle tapınağı neredeyse yutmuştur. Restorasyon çalışmalarında birçok bitki ve ağaç temizlenmiş olsa da bu ağaçların kökleri tüm tapınağı sardığından temizlenmesi mümkün olmamıştır.
Baphuon Tapınağı, Angkor tapınakları içinde en eski olanıdır. 11. yüzyılda 2. Udayadityarvarman tarafından yapılan bu 3 katlı tapınak, bu alanda ayakta kalan tek Hindu tapınağıdır ve Tanrı Şiva’ya adanmıştır.
Banteay Srei, 10. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olup “Kadınlar Tapınağı” olarak da anılıyor. İyi korunmuş bu tapınakta kullanılan kızıl kumtaşı üzerine yapılmış olağanüstü taş kabartmalarıyla, Klasik Khmer sanatının tacı olarak kabul ediliyor.

Phonom Bahheng, 10. yüzyıl başlarında Bakheng tepesinde kurulmuş bir tapınak olup, 67 metre yüksekliğindeki tapınaktan, Angkor Wat’ın ihtişamı ve güneşin batışı izlenmeye değer. Diğer Angkor tapınakları kadar görkemli olmasa da gün batımının en güzel izleneceği tapınaktır
Angkor, Güneydoğu Asya’nın en önemli arkeolojik sitelerinden biridir. Yaklaşık 400 kilometrekare boyunca uzanır ve tapınakların yanı sıra, hidrolik yapılar (havzaları, dayk, rezervuarlar, kanallar) ile iletişim yollarından oluşur. Birkaç yüzyıl Angkor Khmer Krallığı merkezi oldu. Etkileyici anıtları, birkaç farklı antik kentleri ve büyük bir su rezervuarı ile bu site, benzersiz özel bir bileşimi ile uygarlığımızın olağanüstü tanığıdır. Angkor Wat, Bayon, Preah Khan ve Ta Prohm, dini tapınaklar olarak sembolik öneme sahip olmasının yanı sıra Khmer mimarisinin birer örnekleri olarak coğrafi bağlamda bağlantılı olup, Khmer İmparatorluğu’nun ardışık mimarisi ve toplumsal düzenine yüksek düzeyde tanıklık eder. Bu nedenlerle, Angkor kültürel, dini ve sembolik değerleri örneklendirmesi yanı sıra, mimari, arkeolojik ve sanatsal önemi olan büyük bir sitedir.

Sonuç olarak; Angkor kompleksi, 14. yüzyıla kadar uzanan 9 Khmer sanatının tüm aralığı temsil eden ve tartışılmaz sanatsal başyapıtların (örneğin, Angkor Wat, Bayon, Banteay Srei) bir dizisini içerir. Angkor’da gelişen Khmer sanatının Güneydoğu Asya üzerinde etkisi çok ve derin oldu ve bu bölgenin kendine özgü evriminde temel bir rol oynamıştır. 9. – 14. yüzyıl’da Khmer İmparatorluğu Güneydoğu Asya’nın ve bölgenin siyasi ve kültürel gelişiminde biçimlendirici bir rol oynadı. Khmer mimarisinin kendine özgü gelişimi Hint alt kıtasına da etki ederek, oryantal sanat ve mimaride yeni bir sanatsal ufuk oldu.

“Krallığa vize” için 9 Yorum

  1. Hasan Diyor ki:

    Bu kez çok uzun ve detaylı olmuş sanırım..Tez yazar gibi yazmışsın..
    Tam okuyup sindiremedigim için şimdilik emeğine sağlık demekle yetinip birşey yazmayım.
    Kamboçyaya gitmiş kadar olmanın ötesinde ..Ülke hakkında bir Kamboçyalı kadar bilgi sahibi olacağımız anlaşılıyor…Dur bakalım:)

  2. Nurgök Diyor ki:

    Yutmi Cunyır haklı. Ayaklar çok güzel. 🙂 Seyyahnamenin arkasından bize bakan resim adamı Robert De Niro’ya benzettim. 🙂 Angkor Tapınağı’nı saran ağaçlar da muhteşem ve doğa taşı kucaklıyor ve sarıyor diye düşündürttü. Paylaşım için teşekkür ederim. Devamını heyecanla bekliyorum.

  3. Nurgök Diyor ki:

    * Seyyahhane olacaktı. :))))

  4. Nadir Şener Hatunoğlu Diyor ki:

    Saygı ile.. Başak hanımın ürünleri, insanlığa açılan üç boyutlu pencere gibi. Bir de şu izlenimi edindim; insan ancak sanatsal ürünleriyle tanımlanabiliyor. *matematikçi, bilim uzmanı*

  5. nazım gümüşsoy Diyor ki:

    harika ve süpersin başakcık. zevkle okudum. bol daha çok gezmelere….

  6. Şaziye Diyor ki:

    Ellerine sağlık. Bir nefeste okudum. Gitmiş kadar olmadım, gitmek görmek istedim

  7. Saniye Özsan Diyor ki:

    O ağaçlar ve kökleri tapınaklara zarar veriyor mu? Yani taşları patlatıp yıkılmasına neden olmuyor mu? Görüntü güzel ve değişik ama bunu düşündüm.

  8. basak Diyor ki:

    Olabilir Saniye’cim,

    Mantıken öyle gibi ama bence bu aşka değer… Ömür boyu sürse keşke… nadir de olsa böyle aşklar yok mu? Belki de patlatmaz. Dilerim patlatmaz 🙂

  9. Pınar Doğan Diyor ki:

    Ne çok şey öğrendim sayende:)) Ben de Ta Prohm Tapınağı’nı daha doğrusu banyan ağaçlarını görmeyi hayal ettiem hep. Onunla ilgili belgeselleri izlerken yada fotoğraflara bakarken bile ruhum etkileniyor, kim bilir gidip gördüğümde neler hissedeceğim:) Çok teşekkürler…

Yorum Yazın