Yutmi

KAŞINTI

Aralık 15 2010

Bağlar… Bu aralar bunu pek düşünür oldum. Üzüm bağı değil tabii beni düşündüren. Oysa bir üzüm bağım olsa, ondan başka düşünecek birşeyim olmasa ne de güzel olurdu. Hangi üzümü yetiştirsem, ne zaman ilaçlasam, ne zaman sulasam, ne kadarından şarap, ne kadarından pekmez yapsam… Yaptığım şarapların tadına dostlarımla baksam. Üzümlerim için şiir yazıp, türkü söylesem. Tek düşündüğüm şeyim üzüm bağım olsa…

Yok işte bir üzüm bağım benim. Üzüm bağı olmayınca başka bağlara takıyorum kafayı bende 😉 İplere, halatlara, lastiklere takıyorum. Bir ucu bizde olan bu iplerle, halatlarla, lastiklerle nasıl “bağ”lar atıyoruz çevremizdeki şeylere? Kim bağlıyor bunları bize ve çevremizdeki şeylere? Bağları olan insan özgür müdür? Bağ olmadan yaşanır mı? Diye düşünüp duruyorum. Yaşadıklarımda, okuduklarımda, izlediklerimde bu bağları araştırıyor, anlamaya çalışıyorum.

Vladimir Nabokov ne demiş “Çocuğa bir öykü okursunuz, çocuk size gerçekten olmuş mu diye sorar. Gerçek değilse, gerçek bir öykü ister.” Ben de bu çocuk misali koşup duruyorum gerçek öykülerin peşinde…

Bağ;

Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel vb. düğümlenebilir nesne” güzel, bu fiziksel olarak bağın tanımı. Denizcilikte kullanılırsa bu bağın çözülebilir olması gerekiyormuş öyle yazıyor Türk Dil Kurumu. Bu önemli ayrıntıları da atıp cebe, devam ediyorum; “ilgi, ilişki”, bu da mecaz anlamda tanımı bağın…

Ben bu yazıda mecaz anlamla fiziksel anlamını birbirine katmaya karar verdim.

Bir çok insan kendini bir şeylere bağlıyor. Eve bağlıyor, işe bağlıyor, çocuğuna, sevgilisine, kocasına, annesine, babasına bağlıyor, bir umuda veya bir korkuya bağlıyor ya da hayata ya da bir ölüye… E bu normal değil mi? Diyorsunuz belki şimdi. Tabii ki hayatımızda önem verdiğimiz sevdiğimiz insanlarla bir bağımız, ilgimiz ilişkimiz olacak. Umutlarımız, korkularımız, yitirdiklerimize karşı vefamız olacak. Peki bunlar fiziksel bağlar haline gelmişse? “Bağ”lar insanı -adı üstünde- bağlayıp özgürlüklerini elinden alır mı? Denizcilerin kullandığı bağ ile özgür ruhları arasında nasıl bir “bağ”lantı olabilir?

Bağ, sevginin, saygının, iletişimin, paylaşımın kurulduğu bir bağ ise ve aslında her birey kendi içinde “bağımsız” olabiliyorsa o zaman özgürlük vardır diye düşünüyorum.

Hadi biraz daha açalım… Gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Kendinizi bir şeye iple, halatla, lastikle veya buna benzer şeylerle bağladığınızı düşünün. Evet evet fiziksel olarak… Örneğin kendinizi evinize bağladığınızı düşünelim. Mesela bir halatla. Halatın boyu uzun olabilir ya da kısa. Şimdi de bir lastikle bağladığınızı düşünün ya da bir pamuk ipliğiyle… Ve şimdi bu bağladığınız şeyden uzaklaşmaya çalıştığınızı düşünün. Hayal edin, nereye gitmek isteyebilirsiniz? Bu iplerden hangisi ile neler olur? Aynı şeyleri hayatımızdaki diğer sabitler için de gözümüzün önüne getirelim. Mesela işimize… Ya da Sandalyemize… Başka sabitler neler olabilir? Kurallar? Bir ölü? Peki ya ipimizin izin verdiğinden daha ileriye gitmek istersek? Peki ya dönmek istemezsek? Lastiğin esneme payı fazla ama son noktasına gelip de sizi geri çekeceği anı bir gözünüzün önüne getirin, ya da koptuğunu… Peki ya pamuk ipliği?

Bu bağ, “bağlanmak” hali ile nasıl ilişkilendirilebilir? Bağlanmak sözcüğü bile kim bilir kaç kişiyi korkutuyordur bu dünyada. Bağlanmak; “bağlama işine konu olmak”. İstem dışı olarak biri tarafından bir şeye bağlanmak. Korkulacak bir şey varsa o da bu olmalı. Severek, içten bağlanmaktan korkar mı hiç insan? Ama ne yazık ki günümüzde birçok kişi, biri tarafından birşeye bağlanmaktan korktuğundan daha çok korkuyor, severek, içten bağlanmaktan. Sevgi bağını fiziksel bağlarla karıştırdıkları, eşledikleri için olsa gerek diye düşünmeden edemiyorum. Ya da bu sevginin onları bağımlı hale getireceği korkusu olabilir mi?

Ne durumdasınız?

Bir de  “bağlılık” sözcüğü var. Bağlı olma durumu, mecburiyeti demiş Türk Dil Kurumu. Buyurun bakalım. Bağlılığı çoğumuz iyi anlamda düşünürüz. Oysa mecburiyet hali nasıl iyi olabilir? Sonra da kalkmış, birine karşı sevgi, saygı ile yakınlık duyma ve gösterme demiş. Türkçe nasıl bir dil diyorum kendime zaman zaman. Çevir kazı yanmasın :)…

Şimdi devam ediyorum. Bir de hareket eden bir şeye kendinizi bağladığınızı düşünün. Bir hayvana, insana, bir arabaya, belki bir düşünceye… Aynı yönde gidiyorsanız, hızınız aynı ise, aynı yerlerde durup, aynı yerlerde yola devam ediyorsanız veya biri durduğunda diğerinin onu beklemeye tahammülü varsa sorun yok… İp sizi zorlamaz, belki ayağınıza dolanır o esnada, gereksizliğini anlayıp, çıkarıp atarsınız bir tarafa. Daha kolaydır öyle olunca yan yana yürümek. Peki ya böyle değilse? Ya biri diğerinden daha hızlı gidiyorsa, ya da yavaş ? Ya gittiğiniz yönler farklıysa? Kimin gücü daha fazlaysa diğerini sürükleyeceğini kimse reddedemez herhalde. Sürükleyen direnç karşısında zorlanacaktır, yorulacaktır, yavaşlayacaktır. Sürüklenen hırpalanacak, canlıysa canı acıyacak, hatta sürüklenirken bir de düşmüşse kafasını gözünü oraya buraya çarpacak yaralanacaktır.

Farklı yönlere giden insanların bağ((ım)lılık)ları varsa zorlanırlar. Paylaşım ve iletişimleri yokken bağ((ım)lılık)ları varsa bu daha büyük bir işkencedir, onlar birer köledir.

Farklı yönlere giden insanların gönülden bağ((ım)lılık)ları varsa zorlanmazlar. Paylaşım ve iletişimleri varken bağ((ım)lılık)ları varsa onlar dostturlar, arkadaş, yoldaş, eş, sevdalıdırlar, onlar özgür birer bireydirler.

DİYEBİLİR MİYİZ?

Etten kemikten varlıklara, sıkı kurallı düzenlere bağlanmazsa insan, bağlılıkları hep soyut şeylere, düşüncelere ve duygularaysa, işte böyle yaprak gibi savrulur. Özgürlüğün bir bedeli vardır.

Sulhi DÖLEK

Bu yazıyı yayınlamadan önce fikrini almak istediğim çok sevdiğim arkadaşım  Necla Hanım’ın yazdıklarını da sizinle paylaşmak isterim;

Fikrimi sorarsan ben özgürlüğümü yaşayabilmek için mesafe bırakmayı tercih ediyorum. Aslında bu aynı zamanda karşımdakinin özgürlüğünü kendi varoluşunu istediği gibi ortaya koymasını sağlıyor, bence.

Mesafe deyince de hiç bir fiziksel bağı (lastik, ip) kabul etmiyorum demek oluyor.

Bağımlılık sonunda, senin de dediğin gibi, köleliği getiriyor, sağlıklı anlamlar vermeni engelliyor.

Ben de takılıyım bu konuya, bağımlılık, özgürlük, ama sevgi de var olacak, nasıl?

Sana bir de alıntı:

Safranski den Heidegger okuyorum ve bu cümleyi buraya yazmak istedim:-)) s.316
İnsan kendisini, kendini gösterebilen ve gizleyebilen bir varlık olarak yaşar. Bu mesafelilik, özgürlüğün hareket sahasıdır….

Bağlanmayacaksın – Can YÜCEL

Sorumlulukla bağ arasında ince bir geçişin var olduğunu düşünüyorum. O anlamda; Sorumluluk – Afşar TİMUÇİN ‘in bu yazısı da bence okumaya değer.

“KAŞINTI” için 6 Yorum

  1. zaika Diyor ki:

    Sevgili Başak,

    Yazdıklarını dikkatle ve keyifle okudum..İzin verirsen bir iki cümle de ben kurmak istiyorum.

    Bağ, bağlılık, bağımlılık, bağlanmak, bağımsızlık, bağcık..daha çok var ama anlamını kaybetmesin diye geri kalan “bağ” ile ilgili sözcükleri yazmıyorum..

    5 yıl üst üste yelken denizciliğimden öğrendiklerimden yola çıkacağım.. Yelken ve yardımcıcı Cenoa denen bezler, direklerine bir dizi ip ile bağlıdırlar.. Yelkene çıktığında bu bezler, o ipleri doğru kullanarak yol almayı mümkün kılar..Sert rüzgarda yelken ipini çekip, camadan küçültmezsen teknen yan yatar..Batmaz ama küpeşteden su alır..İplerini iyi kullanan kaptan, rüzgara göre kavança atar ve rotasını belirler.

    Bundan başka, bir barınağa girdiğinde teknen sağa sola savrulmasın diye “baştan” ve “kıçtan” bağlanman gerekir..Bu, başın bağlı ise kıçın sağa sola vurmaman, kıçın bağlı ise kafayı parçalamaman içindir. Bu anlamda bağlanmak “emniyet” açısından mühimdir.

    E..bağlanacak yer bulamadın. Ne yapacaksın?..En iyi ihtimalle bir tonoz bulup “alarga” bağlanacaksın… Ama gene de kıçından çapayı suya sallayacaksın.. Tonoz bulamadın, gece bastırdı, o zaman demirini atar, döne döne demir taramasın diye, sabaha kadar uykusuz kalırsın.

    Denizcilikte her düğüm sağlama atılır, ancak hemen gitmen, “Avara” demen için, bir ucundan çekmen yeterli olur..Hemen çözülür..Bu da kör düğüm çözmeden yola çıkmana yardımcı olur.

    Hayatı bağlı, bağımsız, bağcıklı, düğümlü, ipli, düşünmek yerine, yerinde bizi ve diğerlerimizi koruyacak ipler ve bağlar olarak düşünmekte fayda var sanırım..Aynı denizde olduğu gibi..

    Ne demişti Bilge hocam? “Deniz, kara adamının ufuk çizgisini genişletmekle kalmaz; bir gün ufuk çizgisini kaldırıp atıverir”

    Rüzgarın fırışka olsun dostum, arkadaşım..

  2. zaika Diyor ki:

    mutluluğun iskelede türkü dinleyerek, beethowen’den ay ışığı sonatı ile yıkanarak, poyrazda burnunu üşüterek, çamurda lastik çizme ile gezerek yaşamak olduğunu öğrenmek için çok yaşamışım

    mutluluk, bir ahtapot salatasının dudaktaki kalıntısını mendile silmek degil..deniz anımsatan yerlerde kafa çekmek hiç değil..
    bir limana bağlanıp, kıçın yosun tutana kadar orada bağlı kalmak yerine, vakti gelince palamar çözüp, eyvallah demek ve geri dönünce iki dost ile yorgunluk cigarasını aynı kibritten yakmak..mutluluk bu..
    pencerelerini gök yüzüne açıp,o gün “allah ne verdi” ise o kadar ışık alıp, asıl da kendi şığın ile selamlaşmak..mutluluk bu..
    her varlığı olduğu gibi ve bir daha görmeyecek gibi kucaklamak..mutluluk bu

    “nerelerdeydin?” sorusuna karşılık biraz mahcup durmak..nerelerde olduğunu gizlemeden gene de mahçup olmak..mutluluk bu..

    lastik çizmelerinin çamurlarını bahçede yıkamak.
    sessiz ve usulca mabedine, yuvana girmek..bir bardak şaraba, bir dilim peynire şükretmek..
    ve bütün bunları yazacak sevginin olması..mutluluk bu..

  3. zaika Diyor ki:

    http://www.youtube.com/watch?v=kS8eVFq1ZdU&feature=related

  4. oğuzhan Diyor ki:

    “Bağ” ları bağımlılık gibi görmeden yaşayabilmek en güzeli olmaz mı? Herkese yetecek kadar hareket alanı içerisinde, yaşananların üzerine kat be kat paylaşımlar katarak yaşamak… Bunun için de ilk kendi “Bağ” larımızı kırmalıyız sanırım…

    Hepiniz ne güzel şeyler yazmıssınız, yüreğinize sağlık…

  5. Tek Kollu Ahtapot Diyor ki:

    Ben bu yaziyi Sevgili Basak, Nepal’de oldugunda okumustum. Kismet bugun tekrar okumakmis. Katildiklarim, katilmadiklarim vardi. Mehmet Eroglu’nun sozunu bilirsin ve burada tekrarlamak isterim.
    Der ki: “Bir cogumuzun kendini ozgur sanmasinin nedini, gitmeyi goze aldiklari mesafenin, ayaklarindaki zincirlerinden daha kisa olmalaridir!”
    Bu yazini tekrar okuyunca, bu cumlenin buralarda bir yerde, yer almis olmasi gerektigi seklinde.
    Ben bagli olmanin guzelligine hep inandim, bagimli olmadan…Bagimlilikta ozgur ruh yoktur. Irade beyani degildir.
    Ama baglilik, bir irade beyanidir ve iki kisi yola irade beyani olmadan devam edemez! Biri yoldan cikar…
    Yolun acik, ufkun genis olsun….

  6. Zafer Diyor ki:

    “Bağ”lananların, “bağ” ipinin uçlarını sadece kendi istekleriyle tuttuğunu hayal ediyorum… Acaba bu “Bağ”lanma şekli, her ikisini de yeterince özgür kılar mı?

Yorum Yazın