Yutmi

Karadeniz puslidur

Eylül 11 2019

Bulutlara yaslidur

Denizun çocuklari

Hem asi hem mavidur

Dua edem ey ahali,

Yıkılmaya karlı kara dağların

Gölgelikli ağacın kesilmeye

Kurumaya taşkın akan suların

Felek seni bir çaylağa muhtaç etmeye

Güvenirsen bir tek kendi gücüne güven.

Esin Afşar’ı kaybedeli tam 8 yıl olmuş… “Masalların Sonu” adlı parçasında geçer bu dua… Hep içimde hissederek söylemişimdir bu şarkıyı. Karadeniz yazımın son bölümünü de bu dua ile bitirmek, Esin Afşar’ı da bir kere daha sevgi ile anmak istedim.

*   *   *

Yarın Karadeniz’de son günümüz. Bugün de Şavşat’ta kaldığımız köyden Borçka’ya gideceğiz. Bu sabah da 5 sularında kalkıp, kendimi ancak bir buçuk saat kadar oyalayabildikten sonra aşağı inmeye karar veriyorum. A-aa Hatice ve Gülinaz mutfakta sessiz sedasız tıkır tıkır bir şeyler yapıyorlar. Hamurlar hazırlanmııışşş, hatta açılmaya başlanmış. Hiç sesleri çıkmıyordu, oysa bilsem daha önce gelirdim. Dün de erkenden mutfağa inip onlara yardım ettiğim için artık bana alışmışlardı. Üstelik dünkü çalışmamdan da memnun kalmış olmalılar ki günaydın deyip içeri gerer girmez öğütmem için elime koca bir tas ceviz tutuşturdular. Cevizli ve peynirli börek yapacaklarmış. O kadar çok hamur vardı ki neden bu kadar çok yaptıklarını sormak zorunda kaldım :))) Meğerse hem kahvaltı hem de yol için yapıyorlarmış, onun için bu kadar bolmuş.

Ben cevizleri ince ince çekerken, onlar da hamurları açıp, cevizleri ve peynirleri içine doldurup, kol böreği şeklinde sararak, fırına verdiler.

Diğer kahvaltılıkları da hazırladıktan sonra kahvaltı zamanı gelmişti. Börekler nefis pişmişti. Tereyağında cevizli pekmez de vardı. Bunu ilk defa görüyordum. Ama içeriği düşünülürse tam bir bomba olmalıydı. Her öğünde bu sefer hafif şeyler yiyeceğim diyordum kendime ama ne mümkün… Masadaki nefis yiyecekleri gördükçe domates peynirle nasıl geçiştirebilirim ki? :))

Kahvaltıdan sonra ev halkı ile vedalaşıp, yeni yaylalara doğru yola çıkıyoruz. İlk durağımız Çukur köy. Köyde kışın da kalan oluyormuş. Ama daha çok orta yaş üzeri insan kalmış köyde. Gençlerin artık köye pek gelmediğini, bu son kuşaktan sonra belki de artık Çukur Köy diye bir şey kalmayacağını söylüyorlar. Evet Karadeniz’in şartları zor belki ama acaba esas zor olan ne? Şehirler daha mı kolay? Evet teknolojinin getirdiği kolaylıklar var ama şehir hayatının insan ruhuna verdiği zararı da göz ardı edebilir miyiz acaba? Ruh sağlıklı olmadan, “duyarlı bir insanda” beden ne kadar sağlıklı olabilir ki? Tabii artık bunu konuşmak için uygun zaman mı bilmiyorum. Hep birlikte köye mi gidelim, yaylaya mı çıkalım? Ama olanı korumayı, geliştirip güzelleştirmeyi bir başarsak, eminin başka yaşanası dünyalar oluşur.

Çukur köyden sonraki durağımız Napurnev yaylası. Bazı yaylalar boştu ama bu yaylada yaşayanlar var. Sis var ama evlerin arasında dolaşırken etrafımı görmeme engel değil. Bir yayla evinin balkonundan iki sevimli kız çocuğu bana bakıp kikirdeşiyorlar. Anneleri de balkonda, bulaşık yıkıyor. Biraz sohbet ediyoruz. Nereden geldik, nereye gidiyoruz… Küçük kızlardan fotoğraf çekmek için izin istiyorum, annelerine bakıyorlar, anne başıyla onaylayınca balkon korkuluğuna daha da yanaşıyorlar. Ceren ile Cemre bana gülümsüyorlar.

İnternette Karadeniz’in bir çok yaylası ile ilgili yazı, fotoğraf varmış ama kimse Napurev yaylasından bahsetmiyormuş. Öyle söylüyorlar. Demek Yutmi’ye kısmetmiş diyorum içimden… 😉

Yayla kadar, yaylanın tepeleri de çok güzel. Araçla çıktığımız bu tepede, bulutların izin verdiği kadarıyla dört bir yanı görebiliyoruz.

Tepemizde pambık kimi bulutlar, Napurnev yaylasından, Eski Kale yaylasına doğru yürüyoruz. Bu yaylanın insanı da çok, hayvanı da, tabii hareketi de çok. Belki konumundan da ötürü, daha derli toplu bir görüntüsü var. Köyün girişindeki bir evin kadınlarıyla selamlaşıyoruz. Ev sahibi hemen bizi davet ediyor ve çay demlemeye başlıyor. Evlerinin de gönüllerinin de kapıları açık belli… Evin delikanlısı bize akordiyonla Gürcüce parçalar çalıyor. 

Başkenti sordu evinin önünden geçerken selam ettiğim köylü kadın, elindeki samanı bükerken. Hiç çıkmamış köyünden, doğal olarak merak ediyor şehir nasıl bir yer, yaşadığı bu toprakların başkentini nasıl bir yer… Durdum kaldım. Ne diyeyim bilemedim. Bolca yüksek, beton bina var teyze, düzensiz bir yapılaşma var, sizin burası çok daha düzenli kalır şehirdeki yapılaşmanın yanında… asfalt yollar var, arabalar sığmıyor. Dağıtılan kömürlerin dumanı, egzos gazı… Ağaçları kesiyorlar teyze, miras bırakılmış ağaçlarımızı bile kesiyorlar şehirlerde… daha çok beton, daha çok asfalta yer açmak için, park bile yok doğru düzgün başkentte, olanı da pisletip pisletip bırakan insanlar var şehirde teyze mi deseydim? Bırakın evlerinin kapısını, gönüllerinin kapısı kapanmış insanlarla dolu şehir mi deseydim. Ya da bolca AVM (desem o ne diyecek bana kesin), ellerden düşmeyen son model cep telefonları, internet var teyze şehirde, sonra selfi çekiyor insanlar bolca çünkü o internette sosyal medya var teyze desem… Daha neler neler deseeeem mi demesem mi… Bardağın biraz da boş tarafına bakmak gibi oldu benimkisi belki ama  ben mi yanlış görüyorum acaba dolu kısım gittikçe azalıyor mu ne? Sahi siz benim yerimde olsanız nasıl anlatırdınız bugünün şehrini, şehirlisini bu teyzeye?

Dilek, yaylanın sonundaki son evi gösterip, oraya gidelim mi diyor. Olur diyorum. Ekibi misafir olduğumuz evin bahçesinde bırakıp karşı tepeye doğru yürüyoruz. Buradan geldiğimiz yöne bakıyoruz, etrafımızdaki manzaraya bakıyoruz nefis… Hadi bir sonraki tepeye de yürüyelim diyor, ona da yürüyoruz. Biraz daha doğanın içine doğru sokuldukça huzur da çoğalıyor sanki. Tepenin ucuna oturup bu nefis görüntüyü içimizin aldığınca içimize doldurmaya çalışıyoruz. Burada ne görüyorsanız o güzellikleri en az 10’la çarpmalısınız. Bu son yaylamızdı, yarın dönüyoruz.

Gezi sırasında çokça çalan ve Dilek’in sen sevdiği parça ile bitirelim bu geziyi. Bu parça da sana gitsin Dilek’cim. Yeni Karadeniz yaylalarında buluşmak dileği ile… Şimdilik hoşçakalın.

“Karadeniz puslidur” için 4 Yorum

  1. aysel Diyor ki:

    Bir Karadenizli olarak bayıldım:) Fotoğraflar harika. Eline sağlık canım

  2. Saniye Özsan Diyor ki:

    1- O şahane hamur işlerinden hep az yedim 🙁
    2- Büyükşehri birisi bana sorsa, boğazımıza kadar kalabalığa, pisliğe battık, çıkmayın buradan derdim.
    Tam da Karadeniz özlemim coşmuşken mesajını gördüm ve okuyorum. Tabii ki şahane fotoğraflara döne döne bir daha bakıyorum, hep bakıyorum, yakın tarih hafızamız, kıymetlimis 🙂

  3. Yıldız Tufan Diyor ki:

    Başak cım, ne güzel yazmışsın.Fotoğraflar da ayrı güzel. Eline, yüreğine sağlık.

  4. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    Sozim kalmamiştur!..

Yorum Yazın