Kaplumbağanın Sırrı (Hanoi)
Bu 14 günde o kadar çok şey yaşadık, öyle çok şey gördük ki ben hatırlayabilmek için zaman zaman fotoğraflardan yararlanıyorum. Fotoğraflardan anladığım kadarıyla Hanoi’ye geldiğimizde hava kararmış, muhtemelen akşam yemeği yenmiş ve isteyen Hoan Kiem gölünün etrafında dolaşabilsin veya akşam pazarına gidebilsin diye serbest zaman bırakılmıştı.
İsteyen Sinan’la gezecek, isteyen yalnız gezecek veya dileyen otelde dinlenebilecekti. Bu arada Sinan’la ilgili bir not düşmek istiyorum çünkü bence bu önemli; Sinan, bu gezide neredeyse 7-24 bizimleydi… Serbest zamanımız çok azdı, olan serbest zamanlarda bile Sinan grupla beraberdi. Oysa çoğu rehber, serbest zamanları kendi için ayırır. Ama Sinan, bir yeri sanki ilk defa keşfetmiş de bize de göstermek istiyormuşcasına heyecanlanıyordu. Gruptaki insanları dikkatle izliyor, onları ilgilenebilecekleri şeylere yönlendiriyor, hatta bunun için elinden geliyorsa programa ufak tefek ilaveler yapmak için mesai saatini :))) uzatıyordu. Mesai saati kısmı işin espirisi çünkü Sinan, sanki bu işi yapan bir profesyonel değil, oraları çok iyi bilen bir arkadaş, bir dost gibiydi. Yanlış anlaşılmasın O işini de çok iyi yapıyordu ama bunu öyle içinden gelerek yapıyordu ki biz bazen bunun onun işi olduğunu unutuyorduk. Gittiğimiz yerlerde önceden gördüğü ve Onu heyecanlandıran ne varsa bizimde bilmemizi yaşamamızı istiyordu. Bu çok değerli bir özellik, bizim için de büyük bir şanstı… Sevgili Sinan, içindeki o heyecanın ateşi hiç sönmesin 🙂
Nerede kalmıştık; ben de Yutmi Cunyır’ı kaptığım gibi gölün etrafında dolanmaya başladık. Göl, kırmızı metal köprüsü, içinde ve kenarındaki tarihi küçük yapılarının ışıklandırmasıyla, akşam başka güzel, sabah başka… Bu gölün bir de öyküsü varmış. Çin imparatorunun baskısı altında yaşamak istemeyen Vietnam halkı sık sık ayaklanıyor ama bir türlü başarıya ulaşamıyormuş. Öykü bu ya; sonunda gölden çıkan bir kaplumbağa, kutsal bir kılıcı imparatora karşı ayaklananların liderine verince zaferler arka arka gelmeye başlamış ve böylece Vietnam bağımsızlığına kavuşmuş. Onun için de gölün adı; kılıcın bırakıldığı göl anlamına gelen “Hoan Kiem”, Vietnam’ın başkenti de Hanoi olmuş. Daha sonra Edebiyat Tapınağında da gördüğüm sütunları taşıyan kaplumbağa heykelleri, Vietnam’da kaplumbağanın özel bir yeri ve anlamı olduğunu düşündürttü. Biraz araştırdım ama o göldekinden başka bir hikayeye rastlayamadım. Eğer bilen varsa ve paylaşırsa seviniriz.
Hoan Kiem gölü, Hanoi insanının sabah ve akşam sıkça ziyaret ettiği, sabah gün doğarken etrafında spor yapıp, gece gündüz bir şeyler yeyip içtikleri, şarkı söyleyip oyunlar oynadıkları bir yer. Vietnam halkı güne erkenden spor yaparak başlıyor. Sabah 7-8 gibi gölün etrafında spor yapanları görmeniz zor. Ama 5-6 gibi erken kalkıp giderseniz, bir çok insanın topluca spor yaptığını görebilirsiniz. Özellikle ileri yaşlı insanların da spor yapıyor olmasını görmek, beni çok mutlu etti. Sinan, Vietnamlıların çok çalışkan insanlar olduğunu söylüyor. Hadi gölün etrafında iki tur atıp önce gecenin ışıklarına doyalım, sonra da sabah sporumuzu yapalım 😉
Zira bugün gezecek çok yerimiz var. Ho Chi Minh’in mozolesine ve sarayına gideceğiz, Etnografya müzesini ziyaret edip, Edebiyat Tapınağına gezeceğiz. Akşama da meşhur su kuklaları tiyatrosuna gideceğiz. Hadi başlayalım;
Ho Chi Minh’in mozolesi ve sarayını gezmeden önce size Ho Chi Minh hakkında söylemek istediklerim var. Vietnam Bağımsızlık hareketinin lideri olan Ho Chi Minh, 19 Mayıs 1890 da doğmuş. Vietnamca da adının anlamı “ışığa kavuşturan” demekmiş. Asıl adı olmayıp, bu isim ona sonradan takılmış. Fransız Çinhindi egemenliği altındaki bir bölgede doğmuş. Öğrenciliği sırasında Fransız yönetimine karşı eylemlere katılmış. Daha sonra bir şilepte çalışmaya başlamış. Afrika ve Akdeniz’de Fransız sömürge yönetimi altında olan ülkeleri dolaşmış. Daha sonra Fransa’ya giderek sosyalist dünya görüşünü benimsemiş. Fransız Komünist Partisinin kurucularından olmuş ve yazdığı yazılarla bir taraftan da Vietnamlı gençleri ülkelerinin bağımsızlığı için bilinçlendirmiş. İşte Vietnam’ın bağımsızlık mücadelesi böyle başlamış… Ho Chi Minh hakkında biraz daha detaylı bilgi edinmek isteyenler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Ho_Chi_Minh
Ho Chi Minh’in sarayının benim aklımda kalabilecek en önemli özelliği; Ho Chi Minh’in bu sarayda kalmayı reddedip, saray çalışanlarının kaldığı konutlardan birine geçmesi. Sinan’ın anlattığına göre Ho Chi Minh, Fransızlardan kalan bu sarayda kalmayı reddederek, sarayın elektrikçisine gidiyor, sen sarayda kal ben de senin lojmanına yerleşeyim diyor. Bir süre burada yaşadıktan sonra bakıyorlar ki Ho Chi Minh sarayda kalmayacak, ona sarayın bahçesinde bir ahşap ev inşa ediyorlar. Ho Chi Minh de yaşamının geri kalan kısmını bu evde geçiriyor. Şimdi sarayın bahçesinde ve Ho Chi Minh’in kaldığı evlerde biraz dolaşalım. Sonra da etnografya müzesi ve edebiyat tapınağına bakalım. Su kuklası tiyatrosuna gelmeden tiyatro hakkında bir iki şey söyleyeceğim :))
Etnografya Müzesi ve Edebiyat Tapınağına;
Şimdi gelelim şu su kuklaları tiyatrosuna… Sinan bizi tiyatroya girmeden önce sakın uyumayın diye uyardı. Oradaki sanatçılar görür ve çok ayıp olur, bozuluyorlar dedi. Ben o an başımıza geleceği tahmin ettim. Bu tiyatro dünyaca ünlüymüş ve geçmişi çok eskiymiş. Gerçekten de sahne bir havuz ve kuklalar içinden çıkıyor. Çok değişik bir gösteri ve kabul ediyorum görülmesi gerek. Ancak bu gösteri bir saat olunca biraz zorlandık doğrusu :))) Yine de Yutmi Cunyır da ben de uyumadık. Ama bana sorarsan, bu kısım, tercihe bağlı olmalı, isteyen parasını ödeyip girmeli ve gezi öncesinde bu katılımcılara bildirilmeli. Eğer tüm grup gidelim derse ne ala… Çok mu acımasızım acaba? Biliyorum bizim hiç bir şeyden mahrum kalmamızı istemedin ve dünyaca ünlü bu gösteriyi biz de izleyelim istedin. Malum sorarlar adama memlekete döndüğünde; “aaa Vietnam’da su kuklaları tiyatrosuna gitmediniz mi?”. Yok gitmedim dersen de “aaa olur mu ama o Hanoi’de görülmesi gerekenlerin başında geliyor”. Ama be Sinan’ım bu 1 saat olunca çok fena oluyor. Hele koskoca yoğun geçmiş bir günün ardından… Senin de bunu kısaltacak halin yok… Biz yine bir kaç fire verdik. Yemin ederim arka sıra komple uyuyordu. Sen beni dinle bu gösteriyi opsiyonel yap 😉 Bakın size bu gösterinin 7 dk’ya indirilmişini izleteyim de ne demek istediğimi anlayın. “Amma konuştun Başak, onca emek, koca bir geçmiş var orada hiç sana yakışıyor mu böyle davranmak” diyebilirsiniz ama zorlandım ne yapayım. Ben de herkes gibi “Görülmesi gereken bir gösteri” yazamayacağım beni affedin. Tek söyleyebileceğim hiç görmediğim tarz bir gösteri olduğu. Belki farklı kültürlerin etkisi bilemiyorum. Yine de siz bana bakmayın, dinleyip, izleyip kendiniz karar verin 😉
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 08:50 at 08:50
Cok ilginc hikayeler anlatmissin. Bilmiyordum, ogrendim. Cok tesekkurler Sevgili Basak.
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 09:29 at 09:29
İlahi Başak, güldürdün beni!…Su kuklaları gösterisi bana çok ilginç geldi. Belki kukla tiyatrosu merakımdan, belki sizin gibi yorucu geçen bir günün ardından izlemediğim için. Kuklacıların nereye saklandığını da merak ettim. Su altına ise o kadar süre nasıl nefes aldılar?
Gülmemin sebebi ise şu : gösteri sırasında uyuyanlardan söz etmişsin ya; siz dua edin Japon No tiyatro değilmiş. :)))))))
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 09:30 at 09:30
Ben su gosterisini sevmistim, uyuklama şansım da yoktu çünkü bir fare dolaşıyordu çevrede…:-)
Sarayda kalmak istemeyen bir lider, ne güzel…
Önceki Vietnam şarkıları, Joan Baez’ler için de teşekkürler…
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 09:38 at 09:38
Düzeltme: Noh tiyatrosu olacaktı. :)))))
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 09:42 at 09:42
Başak
unutmuştum su kuklaları tiyatrosunu, sen çok yaşa emi
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 09:53 at 09:53
Başakcım yine bizim için gitmiş ve “aman eksik kalmasın her bi şeyi çekeyim-yazayım” gayretiyle çabalamışsın. Kendimi borçlu hissediyorum hep.
Fotoğraf şölenini seyrederken, ya j.yutmi’ye bi şey olsa ne yapardı Başak diye geçti aklımdan. Bir dahakine Yutmi’yi de götürmelisin; ne de olsa tecrübeli ve cefakar, fedakar kardeşimizdir kendileri..
Sevgiyle
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 10:03 at 10:03
Başak’cım hikayeler için teşekkürler. Fotoğraflarına bayıldım hepsi çok güzel eline sağlık :))))
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 10:23 at 10:23
Su kuklaları tiyatrosu bana da ilginç geldi:)
Belki senin olumsuz imalarda bulunman da merak uyandırdı ….Belki yazının en sonunda yer alması ..Bilmiyorum 🙂
Yani birgün gidersem mutlaka görmek isterim:)
Fakat 1 saat ne olursa olsun uzun süre..2 bölüm halinde gösterilse ,isteyen ara verilince kaçsa.
2. bölümde bomboş mu kalır salon :))
Değerli bilgi ve yorumlar ile herzamanki gibi güzel fotoğrafların için teşekkürler Başak.
Peki bu saray kimin için yapılmış ,kim kalıyormuş diye soran bile yok
Sarayın yanındaki kulübede kalan Ho Chi Minh dünyaca biliniyor ..
Onun sarayı rededişi,kaldığı kulube daha önemli hale gelmiş..
Yıllar önce bir slogan vardı niyeyse aklıma geldi
Ho..Ho..Ho Chi Minh…..iki, üç daha fazla Vietnam:)
Sağol Başak 🙂
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 10:43 at 10:43
Saygı ile.. İnsan bu kadar güzelliği birileriyle paylaşırken, kıskanır diye düşünüyorum. Demek Başak hanımın yüreği harman gibi geniş… Her karede yeniden dakikalarca durup, sindireceğim. Birine değinmeden edemeyeceğim: Parkta, gür kanatlı ağacın altındaki iki kişi; bayan ve bay. Kırçıl saçlı bayan belli ki ellili yaşlarda. Bedeninin istediği formatta oturmuş, rahat. Erkek fötr şapkalı, gazete okuyor. Sır vermiyor… Parktaki biri de banka ters uzanmış, kafası yerde ayakları havada. Sanki güneşi, havayı doyasıya içmek için pozisyon almış. *Nadir Şener Hatunoğlu *
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 11:15 at 11:15
Demek Vietnem bağımsızlık hareketinin lideri Ho Chi Minh 19 Mayıs’ta doğmuş, bir tarihsel bağ kurdum ülkemizin ile.
Ben de öyle banka ters yatmak istedim 🙂
7 dakikası bile uzun geldi, haklısın bence.
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 13:52 at 13:52
Kaplumbağa, benim bildiğime göre çigong ve tai chi gibi öğretilerde kutsal bir hayvan..Vietnam’daki önemi de buradan geliyor olabilir; daha doğrusu Çin ile aynı coğrafyada olmasından dolayı belki onların da mitlerinde yer etmiştir, kimbilir..
Ho Chi Minh’in evi ne güzel korunmuş diye düşündüm fotoğrafları görünce..
Su kuklaları da enteresanmış, yalnız öyle bi anlatmışsın ki uyuklatan bi gösteri de olsa insanı merak ettiriyo bence.. uyumak kaçınılmaz demek ki… komik 🙂
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 14:01 at 14:01
Sevgili Başak, blog’unun müdavimi oldum. Beraber gezdiğimiz gördüğümüz yerleri ne kadar güzel anlatıyor ve resimleri sunuyorsun…Yeniden gezmiş gibi oluyorum. Bu arada, ben de kukla seyrederken uyumayan ve her gösteri bitişinde alkış başlatarak uyuyanları ( başta Anıl :)) uyandıranlardan biriydim…
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 14:36 at 14:36
Sevgili Başak ne kadar güzel anlatmış ve resimlemişsin. Gerçektende oralara gitmiş kadar oluyorum her yazında..Güzel paylaşımların için teşekkürler:) Sen hep gez:)
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 15:58 at 15:58
Servet Abi’cim siz sakın kendinizi borçlu hissetmeyin çünkü ben burada paylaştıklarım için esktra bir çaba harcamıyorum zaten harcayacak hali de kalmıyor insanın. Burada ne görüyorsanız hepsi içten gelerek yapılıyor. Zaten beni bilen bilir, hiç bir kuvvet benim içimden gelmeyen birşeyi yapmamı sağlayamaz. :))) Ama tüm bu fotoğrafların ayıklanması, düzenlenmesi, yazıların yazılması ve müziklerle bezenip yutmoğrafta bir yazı olması için gerçekten ciddi bir emek veriyorum. Bir bölüm nerden baksanız 1,5 – 2 tam gün içinde çıkıyor ve sanırım çabadan kastınız da bu. Ama bunu da keyifle yapıyorum. Yeter ki tüm geziyi yazana kadar heyecanım bitmesin :)))
Ben bunları paylaştıkça ve burada paylaştıklarımı sizlerde keyifle izledikçe ben çok mutlu oluyorum hepsi o…
Yutmi’ye gelince… 🙂 Onun ne kadar cefakar ve vefakar olduğunu sanırım benden iyi kimse bilemez. Bu geziye gelmeyi Yutmi istemedi. Bunu anlatan bir bölüm olmuştu hatta siz bizi orda da yalnız bırakmamıştınız hatırladınız mı? 😉
Siz hiç merak etmeyin ne Yutmi beni ne ben onu bırakırız. Ama o istemedikçe ben onu hiç bir şeye zorlamayacağım artık çünkü o biraz yorgun 🙂
18 Mayıs 2016 Çarşamba, 16:10 at 16:10
Nadir Hocam
Ben bunları sizlerle bir kere daha bir kere daha yaşıyorum. Bazen bilmediğim bir noktaya değiniyorsunuz, öğreniyorum. Bu da benim için çok değerli.
Bunu yaşattığınız için esas ben sizlere teşekkür ederim 🙂
20 Mayıs 2016 Cuma, 22:08 at 22:08
Belgesel tadında çok keyifli ve bilgilendirici bir yazı olmus gene.Bravo☺
21 Mayıs 2016 Cumartesi, 13:11 at 13:11
Yine harika bir sunum, eline sağlık Başak. Su kuklaları tiyatrosu güzelmiş aslında, yorgunluğunuza denk gelmesi biraz ters olmuş 🙂 Anlattığın şeyler içinde başkanın gösterdiği tevazu beni çok etkiledi, hem sosyalist düşüncede hem de inanç sistemleri içerisinde olması gereken ancak insanın lükse karşı koyamayışının, zafiyetlerinin sonucu pek göremediğimiz bir davranış. Maket yaptığım zamanlarda da bana ” sen mimar değilmisin, niye maket yapıyorsun” diyerek seçimimi garipsiyorlardı…mimarız ya beyaz yakalı olacağız illaki :)) görüşürüz, hoşcakal 🙂
23 Mayıs 2016 Pazartesi, 10:09 at 10:09
Keyifle okudum yine..Çok teşekkürler:))