Işık saçan periler
“Kendime benzettim yanışlarını
Yönsüz yolsuz kanat çırpışlarını
Eğilmeden güneşe özgür kalışlarını
Bir mevsimlik hayat buluşlarını”
Bir dost sofrasında muhabbetteyiz. Konu yakamozdan açıldı. Sofradaki arkadaşlardan bir kısmı yakamozu – bir çok kişinin de bildiği gibi- ayın suya yansıması olarak biliyormuş. Bu görüntü de çok hoş çok romantik bir görüntüdür kuşkusuz ancak yakamozun bambaşka bir büyüsü vardır. Üstelik ay olan gecede yakamoz olmaz. Ben ilk yakamozlarımı bundan yıllarca önce Oğuzhan’la Kalkan’da, Kalamar koyunda yaptığımız bir gece dalışında gördüm. O zamanlar henüz dalgıç değildim ama dalışlara düzenli gittiğim yıllardı… O gece, sanki Peter Pan’ın minik perisi Tinkerbell, sihirli değneği ile hepimizin ellerine dokunmuş ve her birimizi ışık saçan bir periye dönüştürmüştü. Ellerimiz suda dolaştıkça, parmaklarımızın ucundan minik pırıltılar saçılıyordu. Öyle heyecanlanmıştım ki… Şu an bile aynı heyecanla gözlerim yaşarıyor. NE MUHTEŞEM BİR GÖRÜNTÜ ! İşte o parmaklarımızın arasından dökülen minik pırıltılar yakamozmuş.
Yakamozlarla ikinci karşılaşmam da Maldivler’de oldu. Bütün bir haftayı deniz üzerinde teknede geçirdiğimiz bir dalış gezisiydi. Bir akşam, küçük bir adada akşam yemeyi yiyeceğimizi söyledi kaptan. Hepimiz pek sevindik. Ada dediğim de küçücük bir şey. Etrafını dolaşmak 5-10 dakika ya sürüyor ya sürmüyor 🙂 Gece adanın etrafında yürürken, sahilde, hemen denizin yaladığı kumlar üzerine saçılmış minicik ışıklar gördük. ŞAKA GİBİYDİ! Zaten o gezinin tamamı şaka gibiydi ama o geceyi hiç ama hiç unutamıyorum.
Yakamozlar ve ateş böcekleri ! Her ikisi de beni büyülemiştir hep. Saatlerce bir ateş böceğinin peşinde koşup, gecelerce yakamoz toplayabilirim…
Sofrada yakamozdan bahsederken hep o anlar geliyordu gözümün önüne. Bir de Pi’nin yaşamındaki o muhteşem sahne !!! Yakamoz sihir değil de nedir allah aşkına ! ?
Servet Abimiz, hani masallarda olur ya ak saçlı ak sakallı bir dede –dede kadar büyük değilse ve sakalı yoksa da 🙂 – işte aynen öyle bir insan Servet Abi… Bize hikayeler anlatan ve hepimizin sevgilisi… Onun yakamozu anlatışını da onun ağzından aktarmak istiyorum;
“Büyük mercan resiflerinde gece yarısı bir saatte (kesinlikle gündüz olmuyor) milyarlarca mercan ve sünger kolonisi o saati bekliyor. Yılda bir kez ve yalnız o saatte… Önce bir iki noktada ince, beyaz bir duman görünüyor hani Salihli ovasında bir bağevinden gün doğarken tüten baca dumanı gibi. Sonra yavaş yavaş onların yakınları ve giderek resifteki tüm canlılar poliplerini bırakıyor sözleşmiş gibi. Bir saat içinde deniz adeta dev bir çorba kazanı oluyor. Her koloni kendi formunu yaratmış, hani kar kristalleri gibi asla bir birine benzemeyen.
Bir yolculuğu, yeni bir hayatı başlatmak için bir yolculuğa çıkan katrilyonlarca polip yeni koloniler kurma hayalinde… ama sadece yüzde biri başaracak bunu. Çoğu besin zincirinin bir üstüne hayat verecek hiç gocunmadan.
Kendimi kaptırdım, işte böyle bir macera bizim yakamoz dediğimiz bu hayatın en küçük canlıları. Aslında hepimiz her şeyi onlara borçluyuz…”
Bu güzel sohbetin üzerine, ertesi gün haikular ve resimler gelmeye başladı ardı ardına 🙂 Ben de bu güzellikler, yalnızca o sofradakilerde sınırlı kalmasın istedim ve işte buradayız 🙂 Yakamozun resmini yapmak istedim. Yakamozları topladım, sonra onları boyadım, tüplere doldurdum ve dünkü resimler çıktı. Aslında onlar yakamoz resmi değil tabii ama yakamoz boyasından yapılmış resimler.
Ahiku hocam bize -yan masandan- bir ahiku göndermiş
yakamoz vurur,
açılır insan dosta
koyulaşır dem…(söz.türk)
* * *
Ardından Servet Abi biraz çekingen ilk ahikusu ile katıldı aramıza
ay buluttaydı
ekimde gökovada
ışıdı deniz
* * *
Sonra ortağım Onur döktürüvemiş (Ege’lidir kendisi) Ben de dayanamadım resimledim 🙂
Hepinizin yüreğine, kalemine sağlık ! Eh şimdi gel de içme bu güzelliklere…
ŞEREFİNİZE !
YAKAMOZLARIN VE ATEŞBÖCEKLERİNİN ŞEREFİNE !
YAKAMOZ (Bu da sualtı dünyasından 🙂 )
Yakamoz bir canlıdır, latince ismi Noctulica Milliaris olan bu canlı aynı bir ateş böceğinin denizde yasayan versiyonudur. Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda bir ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlı.. Bunlardan milyonlarcasi bir araya geldiginde geceleri bir kayık geçerken, veya bir balık sürüsü geçtiginde bu canlılara çarparak ışık çıkarmalarını sağlar. O yüzden balıkçı sandallarında yüksek bir direk ve bu direğin ucunda oturulacak bir yer vardir. Balıkçılardan biri buraya oturarak ay olmayan geceler, balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi oraya yönlendirirler. O yüzden Lüfer avlarken Lüx ışığı kullanılır, balık gelsin diye değil misinanin değdiği yakamozlarin çıkardığı ışıktan Lüfer korkmasın diye Lüxışığı yakamoz ışığını söndürmek için kullanılır. Aslında Yakamoz (eğer göreniniz varsa bilir) olağan üstü bir seydir, Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormus gibi olur. Ama bunun için ay ışığı olmaması gerekir. Ay ışığı (daha baskin oldugu için) gerçek yakamozu göremezsiniz. Bir de Yakamozlu ve Ayışıksız gecelerde denize girince pırıl pırıl gümüşe bulanmış gibi olursunuz.
Kaynak:http://www.denizce.com/yakamoz.asp
23 Ağustos 2013 Cuma, 03:53 at 03:53
uçsuz bucaksız
rengarenk sevgi topla
başak tarlası…
23 Ağustos 2013 Cuma, 09:13 at 09:13
Yakamozlar sandalı sarıp sarmalıyorsa aman aman halin yaman…
http://www.youtube.com/watch?v=vSZjelZd-kw
23 Ağustos 2013 Cuma, 09:32 at 09:32
Ayyy ne güzel! Benim de canım yakamozlara dokunmak ve gümüş gibi parlamak istedi… Şimdiye kadar gerçek bir yakamoz hiç görmedim; eminim çok etkileyicidir! Pi’nin Yaşamı’ndaki o sahne de çok güzeldi..Demek dünkü ışıltılı boyaların sırrı buymuş :))
23 Ağustos 2013 Cuma, 11:07 at 11:07
Sohbetinize imrendim. Orda olsaydım şunları anlatırdım galiba.
Servet’le Antalya’da aysız bir gecede küçük bir motora doluşup “yakamoz avına” çıkmıştık. Ama hep rüya gibi hatırladığım, gene Antalya’da Fasilis’te -Servet bilir- Kubilay’ın köhne teknesinde Yücel, Kubilay, ben ve kızlarım Ayşe, Elif ile 1990 yılında yaşadığımız yakamoz şenliğidir. Akşam yakaladığımız balıkları teknede mangalda pişirip rakı ile sohbete dalmışken, gece yarısı olmuştu. Ay yoktu, yıldızlar omuzlarımıza kadar inmişti. Yücel bir ara bana “gözlüğünü çıkarsana” dedi. Çıkardım, aldı bir kenara koydu ve beni aniden denize ittirdi. Düşmemle kendisi de atladı. O saate kadar farketmemiştik. Birden ışıklara boğulduk, yüzerken, teknenin merdiveninden çıkarken üstümüzden su değil ışık akıyordu.
Gene Yücel’i özledim.
23 Ağustos 2013 Cuma, 11:09 at 11:09
Her sene tatilde napar eder ayın kendini bizden sakındığı bir gecede denize girerdim, yakamozların büyülü ışıltısını içimdeki çocukla buluşturmak için 🙂 Bu sene fırsat olmadı…derken bu yazı tüm yakamozları alıp getirdi küçük kıza. Komodo’daki payet büyüklüğündekileri bile. Sağ ol Başak’cım…
Denizin mavi karanlığında
Küçücük bir kız,
Yakamoz takmış saçlarına
23 Ağustos 2013 Cuma, 12:51 at 12:51
teşekkürler Başak 🙂 gk
23 Ağustos 2013 Cuma, 23:49 at 23:49
Yazmam gereken bir iki mail vardı , bir yanım yazmak istiyor bir yanım sa öteliyor.. Hadi.. Başak ne yazmış .. Bu saate güzel, gülümseten birazda bilgilendiren(Meydan Larousse gibi kız) bu yazıyla karşılaşmak mail yazmaktan daha keyifli.. Sevgilerimle..
24 Ağustos 2013 Cumartesi, 09:16 at 09:16
Dostlarıma söylemek üzere yeni bir dilek öğrendim: “yakamozlan”
24 Ağustos 2013 Cumartesi, 16:28 at 16:28
Başak’çım, ateş böceklerini çok severim onları görebilme şansımız çok ama bir akşam Antalya’da minderlerin üzerinde açık hava sineması seyrederken tepemizde ışıl, ışıl uçtular sinema seyretmeyi bırakıp ateş böceği kovaladık. Seneler önce Bodrum’dan tekne turuna çıkmıştık. Çökertme koyunda gece yakamoz gördüm. Mucize gibi gerçekten çok özeldi. Senin yazınla tekrar o anları yasadım. Teşekkür ederim daha güzellerini yaşamak dileğiyle……
Sevgiler
29 Ağustos 2013 Perşembe, 13:01 at 13:01
Yaşa Başak:)) Hep sorduğum sorudur, ayışığı ve yakamoz bir bütün müdür, ışık olmadan yakamoz yakamoz mudur?
Ahmet Kaya’nın da “Yakamoz” diye bir şarkısı var