Haberler, haberler…
Kahvaltı salonuna gelenlerle beraber bizim sohbet de sonlandı… Ben de biraz keşif gezisi yapmak üzere yollara düştüm. Otelin yukarısındaki yeşilin içine doğru yürüdüm. Doğa beni içine çektikçe çekiyordu.
Bir saate yakın yürümüşüm. Aracımızın kalkış saatine yetişmek için dönüşe geçtiğimde, ana yola çıkmadan, iki tane yavru köpek peşime takıldı. Bir taraftan onlarla sohbet ediyor bir taraftan da “acaba nereye kadar bana eşlik edecekler?” diyordum içimden. Otel bahçesine yaklaştığımızda iki yavrunun hiç de geri dönmek niyetinde olmadığını anladım. Biraz endişelendim, çünkü kaldığımız otelin de iki tane köpeği vardı üstelik o köpekler büyükyü… Biz otele vardığımızda büyük köpekler uyuyordu. Ben de hemen o iki yavruya yiyecek bir şeyler ayarladım. Kahve içmek için otele girdikten bir süre sonra gelen köpek havlamalarını duyunca tekrar dışarı fırladım. İki büyük köpek, benim iki yavruya havlayıp duruyorlardı. Ufaklıkların da onlardan kalır yanı yoktu… Ortalıkta kıyamet kopuyor, küçüklerle büyüklerin arasında çıkan savaşı bizimkiler engellemeye
çalışıyordu. Ufaklıklar havlıyordu havlamasına da açık renk olan yavru korkudan tir tir titriyordu. Ünal, küçüklerin önüne siper olmuş, büyükleri yanlarına yaklaştırmıyordu. Ben de gittim yanlarına. Dur sustan anlamıyorlar tabii. Oturdum dördünün ortasına, bir elimle büyükleri severken diğer elimle de küçükleri sevmeye başladım. Bir taraftan büyüklere ne kadar ayıp ettiklerini, küçüklerin hem misafir hem kendilerinden küçük olduğunu anlatmaya çalışırken, küçüklerden kahve rengi olan ve bir türlü susmayana da susmasını söylüyordum. Biraz uzun sürdü ama sanırım işe yaramıştı. Küçükler havlamayı daha geç kestiler fakat sonunda herkes sakinleşmişti. Bizim de yola çıkma saatimiz gelmişti… 🙂
İlk durağımız Arsiyan gölleri idi. Burada gölün üzerinde yüzen küçük adalar varmış. Arsiyan göllerine giden yol üzerinde bir orman katliamı gördük. Bazı müteahhitler, uygunsuz şekilde, orman arazisinde ağaç kesiyorlardı. Ağaçları hep akciğerlerimize benzetmişimdir. Karadeniz bizim akciğerlerimizmiş ve dereler de kan damarlarımızmış gibi gelir bana… Umarım bu katliamlar sona erer de bir gün nefessizlikten ölmeyiz.
“KÖR OLASIN DEMİYORUM, KÖR OLMA DA GÖR BENİ”
AĞAÇLARA KIYMAYIN EFENDİLER, İNSANLAR DOĞAYI KATLETMESİN !
Arsiyan gölüne gitmek için Arsiyan yaylasına ulaşmamız lazımdı. Bu yayla Gürcistan-Türkiye sınırında bir yaylaymış. Her iki ülkenin karşılıklı tepelerinde, o ülkeye ait birer gözetleme kulesi vardı. Sınır bölgesinde jandarma kontrolünden geçtikten sonra yaylaya doğru yolumuza devam ettik. Yaylaya vardığımızda araçlardan inip, yürüyüşe geçtik. Karşımızda gördüğümüz yüksek tepenin adı da Arsiyan tepesiymiş. Bu tepedeki “Gözen” zirvesine dağcılar her sene tırmanış yaparlarmış. Zirve yaklaşık 2500mt. Civarındaymış.
Doğanın ihtişamı tartışılmaz (bana göre), bununla birlikte benim ilgimi çeken diğer bir şey de ahşap yayla evleri. Ve evlerdeki yaşamlar… Ama bu kısacık gezide ancak uzaktan bakmakla yetiniyorum.
Arsiyan’dan ayrılıp, öğlen yemeği için “Balıklı Göl” e doğru yola çıktık. Saniye “bir dakika bir dakika duru musunuz orkide gördüm” diye bağırmaya başladı. Ben pek inanmadım çünkü benim bildiğim orkidenin hiç dağda bayırda olduğunu görmemiştim. Ama yine de baktım Saniye orkidenin başında fotoğraf çekmeye başlamış bile ben de yanına gittim. Orkide o bizim bildiğimiz orkidelerden değil ama bir çeşit orkideymiş. Neyse benim gibi bilmeyenler varsa diye fotoğrafını koyuyorum. Bilmediğim bir bitki ile daha tanıştım yolda; bezelye. Bezelyeyi biliyorum ama bitiki halini
hele ki çiçeğini bilmiyordum. Bizimkilerin çeşme başında verdikleri bir mola sırasında etrafte gezerken, bir bahçede gördüm onları. Şans bu ya bir genç bir kadın çalışıyordu bahçede, ona sordum bu şiçekler ne diye, bezelyelerin çiçekleri olduğunu söyledi.
Yemek yiyeceğimiz yere vardığımızda yağmur yağıyordu. Dışarıdaki piknik masalarına oturma imkanımız yoktu. Biz de kulubeye doğru yürüdük. Küçük bir kulübeydi ama öyle güzel yemekler hazırlamışlar ki, yağan sağnak yağmura rağmen bir güzel karnımızı doyurduk.
Şavşat Karagöl’e gitmek üzere yola çıktığımızda yağmur durmuş, güneş gözkırpmaya başlamıtı bile. Yolda geçtiğimiz bir köyde durduk. Hepimiz yola inip, Zafer’in tabletinden bize okuduğu haberleri dinledik. Eeee haber saatini kaçırmamak lazım değil mi? Keşke bütün haberler böyle olsa hayatta… 🙂
Karagöl’de çok güzel vakit geçirdik. Ben habire araçtan fotoğraf çekmeye çalıştığım için çok mutsuz olan Yutmi, burada bayram etti ve bana güzel armağanlar verdi 🙂 Müzik eşiliğinde bakmak isterseniz;
24 Temmuz 2014 Perşembe, 14:39 at 14:39
Fotograflariniza bayildim, ozellikle en sonuncusuna…
24 Temmuz 2014 Perşembe, 15:35 at 15:35
Fotoğraflar harika, insanı seyrederken dinlendiriyor, elinize yüreğinize sağlık..
Başarılarınızın devamını dilerim..
24 Temmuz 2014 Perşembe, 15:51 at 15:51
Gülerek, yürekten haber okumak ..
Bugün işe başladım, sıkıcı bir günde haberleri okumak ve fotoğraflar ruhumu zenginleştirdi.
“Doğaya iyi bakmayı bilen göz gerçeği görüyor..”
Başak’cığım teşekkürler
24 Temmuz 2014 Perşembe, 17:39 at 17:39
Sen de 53 olunca, 41 yıllık arkadaşın olur 🙂
24 Temmuz 2014 Perşembe, 17:44 at 17:44
AMİN AMİN 🙂
24 Temmuz 2014 Perşembe, 19:22 at 19:22
başak, çok çok güzel. eline sağlık ve iyi gezmeler…
25 Temmuz 2014 Cuma, 09:30 at 09:30
Başak çok güzel yerler ve tabi ki senin bu güzellikleri bize yansıtmana diyecek bir şey yok. Eline koluna sağlık. Bende gitmek istiyorummmmmmmm…………..
25 Temmuz 2014 Cuma, 12:36 at 12:36
Fotoğraflar, müzik, anlatı hepsi harika… Yaşa Başak!
26 Temmuz 2014 Cumartesi, 17:42 at 17:42
Başakcım, Haberler Haberler’in altındaki 2 yaprağın fotoğraflarına bayıldım. Ne göz var sende, ne yürek…
28 Temmuz 2014 Pazartesi, 01:02 at 01:02
Başakcım,
Hayat her zaman bize güzel haberler vermeyebiliyor.Ancak acısı da tatlısı da bizim hayatımızın bir parçası.Güldüren iyi haberler duymak dileğiyle.Fotoğraflara bayıldım, bayıldım, bayıldımmm::)))
Elinize ve emeğinize sağlık.Yutmoğraf iyi ki bu işi bilen ellerde…!
Sevgilerimle…
28 Temmuz 2014 Pazartesi, 09:28 at 09:28
=)
28 Temmuz 2014 Pazartesi, 10:48 at 10:48
Şu iki kayık…Yorgunluktan mı, keyiften mi, küreklerini öylece bırakmışlar. Gölün huzurlu, davetkar kollarında söyleşen iki dost mu desem, yoksa iki sevgili mi? Belki sahipleri de az ileride söyleşiyor biz görmesek de.
Aslolan sevmek ve paylaşmak değil midir geçip giden hayatı?
Şu gölde bir küçük kayık olasım geldi Başak… Senin yüzünden, senin yüzünden yine.