saçmalamai
Bir şeye yarayıp yaramadığını bilemiyor olabilirdik ama zaten yağmurun filleri borazan değil miydi?
Bir zamanlar diye başlayan cümlelerin aklımızda kalmaması gelecek zaman hafızamızın bir şambriyel kıvamında olmasından başka bir şey değildi. Oysa kumsalda ren geyiklerinin izlerine büyüteçle bakarken yere düşen seslerimizin şeytanminareleri tarafından evlerine taşınmasını kulak arkası edivermiştik.
Su perisi su yolunda kırılırdı da papatyalar niye akord tutmazlardı bir türlü akıl erdiremezdik
*
Galiba günlerden bir gündü ve takvim şimdiki zamanı gösteriyordu. Ben çiçeklere dondurma yedirirken, sen bahçe makası ile kedinin tüylerini tarıyordun va aniden Romen Diyojen çıkageldi. Onun kedinin gölgesinden bile korktuğunu bilmediğimiz gibi, gömleklerin sol taraflarına timsah resmi diken terzinin yeşil çimenlerde yuvarlanmasına da bir anlam veremiyorduk.
Vere/mi/bilirdik.
*
İyi Bişeyci” dükkanına pencere koymalı mı koymamalı mı?
İyi Bişeyci, iyi bi şeyler alır, yerine, beğenilen daha iyi bi şey verirdi. Bu böyle sürüp giderdi.
Bir gün İyi Bişeyci dükkanı açmadı. Ertesi gün ve daha ertesi gün de açmadı. İyi bişey alış verişini sevenler merak etmediler. Çünkü merak iyi bi şey değildi.
İy Bişeyci’nin bir gün dükkanını kapattıktan sonra iyi bi şeyler çalarken yakalandığını çok sonra öğrendiler.
Çalınanlar hep iyi bişeyler midir?
*
Sayı saymasını bilmeyen zebralarla yolculuk etmek için mevsimin uğurlu olması gerekmiyordu. Cırcır böceğinin ise bindiği dala bir Bang&Oluffsen’i sırf karıncaları gıcık etmek için astığına dair çıkan dedikodulara verdiği cevap dedim ama koymadım lezzetinde bir dilemma olmaktan ileri gidemiyordu. Denilen bir şeyin konulamaması zaten onu bir adım öteye götüremeyecekti ve bu, iyibişey satıcısının vitrinine konulmamalıydı.
İyibişeyci’nin sattığı malların çalıntı olup olmadığını ise iyibişey meraklıları merak etmiyordu. Çünkü merak iyi bişey değildi.
Ola/mı/bilirdi?
*
Bu tip krallıklardan hoşlanmadığımız için samanların son kullanma tarihleri çoktan geçmişti. Denizkestaneleri tarihsel edepsizlikleri yüzünden yorgan sahibi olamamışlar ve sırf bu yüzden minder dışına kaçmak zorunda kalmışlardı. Karasularının nereye göç ettiğini bilemememizin nedeninin Harman Kardon’un mazotçusu ile atalet kanununun işbirlikçiliği olduğu ise bize henüz üflenmemişti.
Üflene/mi/bilirdi?
Zaika Güleç / Temmuz 2014
22 Temmuz 2014 Salı, 13:12 at 13:12
Saygı ile.. Zaika Güleç dostumuz, işin zor yanını seçmiş. Şiirde olduğu gibi, öyküde de post-modern biçem vardır. İşin iki zor yanı var: 1) imge yaratmak. 2) İmgeyi boşlukta bırakmamak. !antoloji.net’ sitesinde şiir için yazdıklarım -bu konuda- öykü için de geçerli. Daha somutlaştırırsak, ‘uçuşan imgeyi hangi görüntünün yakasına takmalıyız?’ diye Okuyucu tökezler.
Bize ikram ettiği bu öykü için, teşekkürler.