Yutmi

“Mİ” li günler (5)

Kendi evimde TV gereksiz bir aksesuar gibi durur. En çok mesai yaptığı “Diren Gezi” günlerinde sabahtan akşama kadar çalışmaktan o yorulmadı, ben ayakta haber dinlemekten akşamları bitkin düştüm. Türkiye ayakta, ben de olan biteni ayakta izledim. Bitkinliğimin nedenini sonradan anladım.

Anamın evinde durum farklı. Emzirme aralıkları, TV saçmalıkları ile dolmaya başladı. Derya Baykal’dan lale yapmayı, Süper Dadı’dan çocukları mola paspasına koymaya kadar neler öğrendim neler. Bu arada anamın emektar televizyon makinası kadınların kırmızı rujlarını ekranın sol köşesine kaval gibi uzatıp, erkeklerin mavi gravatlarını dikenli zırhlar haline getirir oldu. Eğlence bu ya, iyi ki kadınların dudakları kaval gibi uzun değil deyip dalga geçmeye başladım.

Zaman her şeyin ilacıdır”, “İnsan her şeye alışır” gibi laflara sinir olurum. Orada biri derdinden (aşk, ölüm, elem, keder, can sıkan, ruh daraltan) kıyametler altında, biri de elinde bir reçete ile yanına geliyor. Kağıtta “zaman” yazıyor. Bre salak! O kıyametler altında kalan, reçeteye değil, asıl da o reçeteyi uzatan eline ihtiyaç duyuyor.

Benim “Mİ”lerim de zamanla büyüyecekler. Ama ben onların biberonlarına zaman koyup su ile çalkalamıyorum. Zira zaman emeksiz geçtiğinde çöle akıtılan sudur. Emek ise zamansız sarfedildiğinde , demiryolu kemirmekten öte bir işe yaramaz.

(devam edecek)

zaika

 

Yorum Yazın