Apankula
Saatine baktı. Sadece beş akrebi ve beş yelkovanı vardı. Adımlarını sıklaştırdı. Yağmur serpiştiriyordu. Kanatlarını koltuğunun altına almış, yüzüne şeffaf bir maske takmıştı.
Yağmur şiddetlendi. Yerçekimi artıyor diye geçirdi içinden ama o anda yerçekiminden başka şeyleri düşünmeliydi. Tekrar saatine baktı. Akrepler ve yelkovanlar yer değiştirmişlerdi ama bunun ne önemi vardı ki? Zaman anlaşılmaz bir şeydi ve herkes onun geçtiğini iddia ettiği halde nereden geçtiğini gören olmamıştı. Bir dükkanın önünde durdu. Başını kaldırdı. Doğru yerdeydi. En azından vitrine yapıştırılmış kağıt doğru yerde olduğunun kanıtıydı: “Yeni hayat bağları geldi.”
İçeri girdi. Dükkan sahibinin soru sormamayı sevdiğini biliyordu. Alnı ile taze gelmişleri işaret etti.
“Paket olacak. Bir ölçek de menekşe istiyorum.”
İlk ve tek menekşesiydi MOR. Gözleri sadece bu renge kördü.
Menekşelere inanılmazdı oysa. Onlar olsa olsa bilinebilirlerdi.
Tekrar saatine baktı. İstediği bir zamanı seçti. Dışarıda yağmur kesintisiz çizgiler haline dönüşmüştü. Dükkandan çıkmadan önce önemli bir gün alıp almamakta tereddüt etti, sonra yeterince yükünün olduğunu düşünüp vazgeçti. Yağmur çizgilerini eli ile kenara çekip kendine yol açarak bir süre yürüdü. Sokağın bitiminde sola kıvrılıp, çok tavanlı bir bara girdi.
İçeride hafif bir uğultu vardı. Herkes kendi gününün sözcüklerini tüketiyordu. Bar sandalyelerinden birine ilişti. Hayat bağlarını, kanatlarını ve bir ölçek menekşesini tezgahın altındaki rafa yerleştirdi. Barmenin bütün kulaklarının kendisine çevrili olduğundan emindi:
“Beneksiz olsun.”
Birileri ile göz göze gelmek kaç yaşam tarzının çakışması olabilirdi acaba? Belki de düşündürücü olan ya da düşünülecek şey bu olabilirdi.
Dışarıdan bir akordeon sesi geldi. Kulakları akordeoncuyu işitme menzilinden çıkana dek takip etti. Atladığı şeyin ne olduğunun farkına varması biraz daha gecikti böylece.
Kimsenin, hiç kimsenin ardından bakmamıştı şimdiye kadar. Kimsenin ardından da gitmemişti. Hep gidilen oydu.
Gitme vakti gelmişti. Cebinde sadece bir bilet vardı. Kırışığını düzeltip barmene uzattı.
Gitti..
04 Nisan 2013 Perşembe, 18:08 at 18:08
Hoşgeldin Zaika’cım.
Senin kaleminin gücü, yüreğinin zenginliğiyle şenlensin buralar…
Hoşgeldin, safa geldin…
04 Nisan 2013 Perşembe, 18:17 at 18:17
Hoşbuluştuk Başak’cım. Teşekkürler.
30 Temmuz 2013 Salı, 04:00 at 04:00
” Menekşe, ve Beneksiz” kavramlarını -bütünü bir çok kez okusam da- anlayamdım:). Neyi ıskalıyorum acaba? Daha bir çok sorum olabilir ama ilk bunu çözmem gerektiğini düşündüm kendimce 🙂
31 Temmuz 2013 Çarşamba, 19:01 at 19:01
Sayın Oğuzhan Kifci
Yazıyı, Apankula’da okursanız, orada ıska diye bir şeyin olmadığını göreceksiniz.
Teşekkür eder, esenlikler dilerim.
17 Temmuz 2014 Perşembe, 18:38 at 18:38
“yazıyı apankula’da okumak” ne demek münevver hanım? bilmece gibisiniz..
17 Temmuz 2014 Perşembe, 21:24 at 21:24
okumayı bilmek derim Enver Bey.
Saygılar