KÜRENİN KİBRİ
Ankara: 01.12.2012
NADİR ŞENER HATUNOĞLU
(matematikçi-bilim uzmanı)
Kibir, aşağılık kompleksinin kamuflajıdır. Tanığım ki Küre’nin böyle kamuflaja gereksinimi yoktur. Asaleti şöyle tanımlamışlar: “Asalet, istikrar ve sürekliliktir.” Küre’de bu özellikler var. Tabanı-tavanı yok, önü-arkası yok, yanı-yöresi yok. Daireler yumağı (kümesi) olduğu söylenebilir. Bir dairenin çemberi (çevresi), çapının üç (3) katından büyüktür: π = 3,1415………………. Virgülden sonra bin (1000) basamak yürütüldü; yine de devirli kesre ulaşılamadı. Büyüğü hangi formülle belirlenirse, küçüğü de aynı. En önemlisi, -bildiğimiz- gezegenlerin hepsi küre biçiminde. Başta, üzerinde yaşadığımız ‘dünya’ (earth)… Gerçi karnı biraz şiş; ama canlıların hatırına, kendi ekseni çevresinde döndüğü için şişmiş. Yoksa gece-gündüz oluşa-bilir miydi?
Her gezegen gibi dünya da kendi çevresinde dönerek güneşi turlamakta. ‘Güneş’ ana, her gezegen için bir hesap defteri tutmakta. ‘Dünya’ için her üç yüz altmış beş (365) dönüşten sonra kendisini ziyaret eden dünya hesabına bir ‘çizik’ atmakta. Dünya (Yer küre) sayesinde ben Güneş Ana’yı seksen (80) kez turlamışım. Açıkçası ben seksen yaşımdayım… Güneş Ana benden yüz elli (150) milyon kilometre uzakta; ama bindiğim füze de (Dünya=Yer Küre) saatte bir (1) milyon kilometre hızla dönerek beni Güneş’e ulaştırıyor.
En küçük gezegen olan PLUTO’NUN birinci (1.) yaş gününü, geçen ayların birinde kutladıydık. 165 (yüz altmış beş) yıl önce keşfedilmiş. (Eksik bildiklerimi, Kars’tan öğrencim gökbilimci profesör öğrencim düzeltsin.)Demek ki ‘Güneş Ana’yı ancak, 165 Dünya yılında bir ziyaret edebiliyor. Ben Pluto’da doğmuş olsaydım, Güneş Ana’yı bir kez bile ziyaret etme mutluluğuna eremeyecekmişim. Bu küçük efendi, Güneş Ana’yı turlaya-bilmek için, kendi çevresinde, (90.600) kez dönmesi gerekiyormuş.
Dünya’ya, yer küreye çok benzediği söylenen Mars’a gelince.. Bir tek özelliğini söylemekle yetineceğim. Güneş Ana’yı, kendi çevresinde 687 (altı yüz seksen yedi) kez döndükten sonra tur’layabiliyor. Bir başka deyişle 687 Mars günü boyunca yol alıyormuş. Bu duruma göre Mars’ta doğmuş olsaydım, ben şimdi ‘Kırk’=40 yaşımda olurdum. Şimdi, tatil köyü Bodrum-Gündoğan’da yazdığım mektubu (15 Eylül 2003) paylaşmak istiyorum:
“Sevgili Mars, al yanaklım; ‘hoş geldin!’ Biraz geç mi kaldın ne?! Sana göre altmış (60) yıl bir saniye bile değil, biliyorum; ama bekleyen âşık için zaman donar, akmak bilmez.
Yine de geldin ya; teşekkürler…
Daha yakınıma niçin sokulamadığını biliyorum; kütle çekimi… Hem elli altı (56) milyon kilometre uzaklık bir âşık için nedir ki?! Bana, daldaki portakal kadar yakın ve O renkte, büyüklükte görünüyordun. Elimi uzatıp seni dalından koparmak isteğini duyduğumu söylersem, yalan olur; çünkü sen, “Uzayın görkemini insanlığa duyumsatan, bir sefireydin.”
İlk günden sonra her gece yine seni izledim; gidişini, küçülüşünü… Kayboluşunu demeye dilim varmıyor; anlıyor musun? Altmış yıl sonra yine geleceğine söz verdin; unutma!
Seni seviyorum; bekliyorum… nadir.sener@hotmail.com
30 Haziran 2014 Pazartesi, 09:16 at 09:16
Böyle ilişkilendirmelere kendimi bildim bileli hayranlık duyarım ve sanırım hem küre, hem Mars, bundan böyle benim için bambaşka anlamları beraberinde getirecek 🙂 Çok teşekkürler hocam 🙂
Sanatçı yönü olan bir matemetikçi olarak sizin Wittgenstein hakkındaki düşüncelerinizi de öğrenmek isterim doğrusu. Bu okuduklarım birden aklıma Avusturalya doğumlu, aynı zamanda matematikçi olan bu filozofu getirdi. Sınırlı sayıda da olsa yaptığım okumalar, kendisine hayranlık duymama neden olmuştu.