Yutmi

İÇİM ACIYOR

 

Geçmişin gölgeleri yok artık. Sadece bir gök gürültüsüydü. Bazı soruların cevapları yok, sadece bedelleri var.

Ölmek için artık çok geç. Hiçbiri öteki değil. Her an eskiyi yakalama çabası. Eski sessizlikte, dilinde sessizliğin. Uzaklar öylesine yakınlar ki, bir hüznün sözcükleri kadar hafif ve ezgisel. Herkesin dramatize ettiği kendi yaşamları.

Herhangi bir gün. Anımsamıyorum. Sevgilim kolumda, bir Eylül akşamı yürüyoruz. Hiçbir şey düşünemiyorum, dik bir yokuşu büyütüyorum gözümde. Topu topu elli metre. Konuşmuyoruz, dudaklarının kıyısından öpüyorum, gözlerim kapalı. Burukluğumu farketmesin istiyorum.

Öğrenilmişilikle kokluyor tenimi, öğrenilmişlikle öpüyorum dudaklarından. Önceki aşklarımızı gülüyoruz yağmurdan sırılsıklam olmuş yüzlerimizde. Ölmekten değil, sevmekten korkuyorum.

Sera Oteli altında bir not, içim acıyor. Okumasını istiyorum şiiri, onun sesinden dinlemek. Sıcacık gülümsüyor, ikiyüzlü. Okuyor. Dinlemiyorum, izliyorum. Gülümsemeye çalışıyorum, olmuyor. Paylaşılan bir sessizliğin dile ihtiyacı niye olsun ki?

Günbatımına borçluyum onu. Aşkımız diyor, ölümsüz diyor. Gülüyorum, gülüyor. Kimi bir sevgi, kimi bir çift laf, iki sohbet. Yalnızlığımı çizmişim meğer. Yağmur altında gördükçe sevgilileri öpüşürken, onu sevmekten kurtulamamışım.

Tek bir nota, tek bir cümle bir romandan, bir imge bir öyküden, bir kahraman, bir kare izlediğim filmlerde. Yıkıldığım, şaşırdığım ve tek bir an yaşamımda beni kıskıvrak yakalayan. Havada asılı tek bir kurşun, hedef yüreğimin tam ortası sanki.

Ben öğreneli yıllar oldu, o unutmak zorundaydı.

Karanlık dikmiş gözlerini bakıyor, içimdeki boşluğu ve yalnızlığı üzerime yıkıverecekmiş gibi. Korkum boşluğu besliyor. Sadece yalnızlığım kalıyor geriye. Ben ve yalnızlığım. Hem titretip hem de beni içine çeken en kendim.

Dramatik yaşamlara gülerdik. Acılar da sevinçlerimiz kadar besledi bizi. Kendimizi yaşamayı seçmiştik bir kez. Bazan da bırakıp gidememek, alışkanlık, gecelerde yalnızlığın sömürüsü.

Adı Pınar olan, Aylin olan sarsıntıyı, harcanma korkusunu, bir istasyon delisini, dahası tren düdükleri kokan bira yudumlarını, cigaradan çekilen sabahların ilk ve son nefesini.

İnsan kılıklı bir sıkıntıyım ben.

Üç kez başbaşa kaldım kendimle. Gök gürültülü bir sabah yağmuru ile birlikte, yalnızlığımı düşünmedim. Bir de bir akşamüstü nostaljisi, terasta değildim ve huzursuzdum. Üçüncüsü güneşin vurduğu yüzlerin birinde Ayşe Hanım’ın güzelliği. Sizi delicesine seviyorum diyemedim. Yüreğim kadar yaşamışım.

Beklemenin heyecanını yaşamıyorum artık. Yeni kaygılar için tan ağarmasını beklemek dışında.

Nasıl desem, hani çok uzaklardaki parlak bir yıldızı alıp da koynuna yatarsın ya tüm dünya, işte onu kıskandım. En serseri ruhum bir gel-git duyarlığında yok olup gitti. Bir bedenim kaldı koynuna girmeye hazır.

27.11.2010

Çandarlı / Serdar Zeren

 

Yorum Yazın