REDİFE
Mübadelede giden Rumlardan mı, yoksa kendileri mi yaptı bilmiyorum ama taş üstüne taş koyarak yapılmış, sahibi gibi güzel yüzlü, alımlı bir evdi. Evler sahiplerine benziyor diye düşünürdüm baktıkça.
Önceki yıllarda komşuları, birer birer yenik düşmüşlerdi villalara, yazlık sitelere. Demek sıra onlara gelmiş, onlar da yenilmişti. Bahçenin her yanını otlar bürümüştü. Duvar dibine köklenmiş genç bir incir, içeri sızmaya çabalıyordu yavaş yavaş. Bahçe kapısı paslanmış, kolunda zincir. Dokunsan ağlayacak… Öyle görünce, duvarın dibine, genç incirin karşısına çöktüm. Biraz bakıştık. Neden yenilmişlerdi acaba? Bu ev, bu bahçe kaç insanın rüyalarına girecekti yıllar sonra kim bilir… “Boşuna bekleme” dedi incir, “Redifeler gitti!” Sanki sormuşum gibi. Canım sıkıldı ama heyecanlandım. Demek, adı Redife’ydi. Şiir gibi… Redife, Redife dedim içimden. O güzel endamına yaraşmış.
Geçerken “günaydın!” derdim. Yüzü aydınlanır, başını iki kez hafifçe öne eğerek alırdı selamımı. Çemberinden taşan buğday başağı saçları, duru mavi gözleri vardı. Kocaman çalı süpürgesiyle ya bahçeyi süpürür ya da çiçekleri sulardı tulumbadan çektiği suyla. Bakmasam bile suyun serinliğini, kokusunu duyardım geçerken. Sanki Redife’nin yokluğunu hatırlatmak ister gibi herkes birkaç yaprağını bahçeye bırakmıştı. “Çok mu oldu, nereye gittiler?” dedim bahçedekilere, incire aldırmadan. Sözleşmiş gibi kimse ses vermedi. Koca duta baktım, oralı olmadı. Gövdesi ve dallarıyla eve, bahçeye, kuyuya, kol-kanat germişti. İncir, “Biliyor musun, hâlâ Redife’nin bir gün döneceğine inanıyor bu koca dut.” dedi hınzırca. Duymazdan gelip inadına iki elimle kapıya tutundum ve sevdiğim kadını çağırır gibi seslendim: Re di feee! Bekledim. Sesime ses veren olmadı. Olsun! İncire bakmadan yürüdüm. Hafif bir imbat esti. Önümde bir kaç kuru yaprak uçuştu. Bir umut dönüp baktım, bir su serinliği vurdu yüzüme. Yarın yine gelirim.
04 Eylül 2013 Çarşamba, 07:25 at 07:25
Teşekkürler Servet Abi, yüreğinize, kaleminize sağlık…
04 Eylül 2013 Çarşamba, 08:02 at 08:02
Evet evler sahiplerine benzerdi. Simdi muteahhitlerine benziyor artik.
Eline ruhuna saglik, gozleri muhacir dostum.
04 Eylül 2013 Çarşamba, 09:45 at 09:45
Her zaman kaleminden dökülen kısa, güzel öykülerden biri. Yalın, duygusal ve insancıl. Bütün öykülerinde hep aynı düzeyi tutturuyorsun zaten. Eline sağlık.
04 Eylül 2013 Çarşamba, 09:48 at 09:48
hayat yenilgi
ama dut var incir var
tutunmak için
galiba servet abi benim esin abim 🙂
04 Eylül 2013 Çarşamba, 10:51 at 10:51
çağrıdır o ses
dut dilinden anlarsan
rediftir yaşam…
04 Eylül 2013 Çarşamba, 10:54 at 10:54
Sevgili Dostlarım, sözleriniz öyle güzel ki ..
Aklımdan geçenleri yazdığıma sevindim şimdi.
Çok teşekkür ederim.
04 Eylül 2013 Çarşamba, 10:56 at 10:56
Yarınlarımız böyle biraz hüzünlü de olsa hep umutlu olsun… Gün yine güzel başladı. Selam Servet Abi’ye…
04 Eylül 2013 Çarşamba, 11:48 at 11:48
Neyse ki yarın yine dönüp yanına varacağımız öyküler var, incir var, dut ağacı var… Eline sağlık Servet Ağbi.
05 Eylül 2013 Perşembe, 15:15 at 15:15
Ben de sevdim öykünüzü, ellerinize sağlık…
20 Eylül 2013 Cuma, 09:09 at 09:09
Çok hoş, eline sağlık yazanın. “Ev ona yakıştı” öyküsü geldi aklıma…