Elma Blues
İki toprağıma:
José ve Servet abimlere…
“Yazmak, hep yazmak isterim/ama yazmayı bilmek istemem.”
İlhan Berk.
I. Elma Paradoksu
“Bu kadar karamsar olma dostum, hayat hep kara değil ki, iyi yanlarını da görmeye çalış.”
“Ya öyle bişey değil ki bu. Kötülüğü görüyorum ben. Bildiğin görüyorum yani. Şu elmayı görüyor musun?”
İki eski dost, sanki ilk defa elma görüyorlarmış gibi aynı anda baktılar çilingir sofrasının üstündeki elmaya. Evet elma. Bildiğimiz.
Cevabını beklemedi Ozan, Ömür’ün gözlerinin içine baktı. Yaprak yeşili gözler, ama nasıl güzel gözler. “İşte dostum, o elmanın içinde kurt var!”
Ömür dayanamadı artık, sinirli sinirli güldü. “Agam, güzel dostum benim, abartmıyor musun sence de biraz?!”
“Peki,” dedi Ozan, tevekkülle dedi bunu. Elmayı eline alıp ortasından kesti. Kurdu da ikiye kesmiş oldu. Al işte, der gibi baktı Ozan. Anladım, der gibi baktı Ömür. Yapacak bir şey kalmamıştı.
José Abi
II. Elma Türküsü
“Ben aslında karamsar değilim de dünya çok boktan be José abi!”
“E ben de onu söylüyorum zaten Ozan’cım…Ulan, benden kopya mı çekiyorsun sen!” Güldüler.
Laptopa bağlı hoparlörlerden Harvester of Sorrow çalıyordu. José’nin içi sıkılmıştı. Sevmiyordu bu gümbürtülü müzikleri. “Oğlum yok mu sizin buralardan birşeyler, çalsana!”
“Vaay, abi görmeyeli sen de mi yerelliğe vurgu yapar oldun!” İroni ustasına ironiyle “vurmaya çalışıyordu genç yazar. Nafile çabalar. Heyecanına verin. José güldü sadece. Ozan Iğdırın Al Alması’nı açtı. Handan Aydın. Doğu-batı şeysi işte, herkes sever. “Yalnız abi söyleyeyim, bu içini burar bak, sizin şaraplara benzemez.”“Bana bişey olmaz olum, sen kendine bak.” dedi. Rakı kadehleri tokuşturuldu. Ozan’ınki José’nin bardağından aşağıda elbet, saygıdır. “Dur, Pilar yengeni bir arayayım. Merak eder sonra.”Güldüler. José yan odaya geçti. Ozan’ın bakışları masanın üstünde duran, yarısı kesilmiş elmaya takıldı.
Elma Abi, Kurt Abi
III. Elma, Kendisi
“Abi elmaya sardım bu aralar. Ezgi’nin Elma şarkısı, işte Nazım’ın meşhur Tahir’le Zühre Meselesi şiiri, ne varsa topluyorum.”
Gülümsedi Servet, gözlerinde denizin öte yakasından kuşlar. Şu Ege, efendi deniz hakikaten. Gözlerden bile belli. Sonra konuştu. Zeytinyağı gibi akıyor sözcükler, zeytin yaprağı gibi yumuşacık. Ağlamaya başladı bizim Ozan. “Ağlama topraam!” dedi gözlerinde kuşlar olan. “Bak şu elmaya, elmayla ilgili şeyler toplayacağına elmanın kendisine baksana.”
Bizim Ozan, koyvermişti iyice. “İyi de topraaam, kurt var onda kurt!” Servet, altın haberi almış çokuluslu şirket gibi dikti kulakları, kaşlar kalktı (tabi, siyasi-toplumsal göndermesiz öykü mü olur sevgili okuyucu). “Hani, nerde!?” deyip aldı yarısı kesilmiş elmayı. Kurt, zavallım, ölmek üzereydi. ”Yürü” dedi, “çabuk!” Apartmanın arka bahçesine geçtiler. Elmayı eliyle böldü Servet, kurt yavaşça süzüldü, toprağa karıştı. Kalan elmayı tokuşturup yediler.
Yağmur başlamaz mı birden (herşey bizim elimizde, neden başlamasın), sanki dünya ak pak oldu.
Onur Çalı
04 Nisan 2013 Perşembe, 17:38 at 17:38
Hey Çocuk!
Hoşgeldin Yutmoğraf’ıma 🙂
Elma demişken aklıma geldi, bu da benim sana hoşgeldin hediyem olsun 🙂
http://www.youtube.com/watch?v=WtJICRceAUc
05 Nisan 2013 Cuma, 02:07 at 02:07
Eyvallah! 🙂
10 Nisan 2013 Çarşamba, 08:07 at 08:07
Kahvaltıda bir elma soydum bu sabah.
Kurdu terketmişti elmasını. İyi ki de terk etmiş…
Yoksa sabah sabah rakı içmek zorunda kalabilirdik 🙂
(Servet Abi ve Onur’uma…)
10 Temmuz 2013 Çarşamba, 06:58 at 06:58
elmanın marifeti
Kahramanlık şiirde!
(Kişi yazarsa aşk’la, niyazdır bir bakıma)
İşte sevgilim, uzun bir şiir sana
İçinde yeşilin her tonundan bir elma
Örf’ü ilk koparılışında başladı
Cennetin bahçesinde masum bir meyveydi ya!
Şarabı da yapıldı, rakısı da
Masala da girdi, günaha da
Satırlara ilişmiş elmalar göreceksin şimdi…
Cennette her mevsim/ hani gözlerim gibi iki yeşil yanaşma…
Ya da gözlerin gibi/ gözleri Nûn sevgili!
Kahramanlık; yeşilde
Yeşilinin en koyusundan
Çerçeveli tapınaklar inşaa ettim
Ve sen baktıkça tazelendi evren
Bir dulun entarisini çıkarır gibi
Soydu geceyi gözlerin yastan
İki zümrüt göl misali, altında kaşlarının
Bakışında, gözünün bebeğinde / Rengi değişiyor elmanın
Kahramanlık; dil’de
Şiirleri tilavet içinde okuyan sevgili
Bu nakaratı bozuk âlemde
Susma! Ses ver her dizeye
Uzat uzata bildiğince
Yetmezse Yakut’ça söyle
Çözelim kökünü dilin, ses ünlesin!
Ve öp şiiri
Sonra da beni öp/ lavlar püskürten ağzınla öp
Varsın günaha girelim, günahı boynuma aşkın
Dişlerinin arasında, ısırdığın her lokmada/ Tadı değişiyor elmanın
Kahramanlık; öğrenebilmekte
Ömür bağışlıyoruz börtü böceğe
Kuru dala, en kıymetsiz ota
Değer biçiyoruz, taşa, toprağa, tek bir tohuma
Masalları, falları çoktan unuttuk
Kaldı ki kehaneti kendi küfrü kahvenin
Ateşten kıymetliymiş kül olmak
Her babasız çocuk Zeus’tan değilmiş
Sevdikçe büyürmüş yürek
Biz de bilgeliğe ulaştık severek
Doğruyu bulduk, içinde yüzerken onca yalanın
Senin yanında, avuçlarının arasında/ Adı değişiyor elmanın
Kahramanlık; öğretebilmekte
Bizden izinsiz kimse sevdalanmıyor
Yoksa cinayet çıkacak, vuracaklar aşkı biliyoruz
Korkmadan atsın yürekler diye
Sevmenin şiir’ce mealini açıklıyoruz
Romence oynanıp, Ulahça söylenen
Türkçe evlenip, Kürtçe sevişilen yerlere
Bakire kızlar imge ayıklıyor
Ürkek sekiyor bakışları
Merasimle uzuyor saçları
Günün kızgın kasnağına sevgi dokuyoruz
Kilimin desenine, tasın bakırına işliyoruz
Artık kimse kızını vurmuyor, yanmıyor yüreği anaların
Sandığın içinde, gelinin telinde ve senin ellerinde/ Şekli değişiyor elmanın
Kahramanlık; insan olmakta
İnsan; tek başına bir hiç, derin bir ıssızlıktır bencilse
İnsan; hainse, tek başına melodram, içine çekiliştir durmadan
Aşk, kırılabilir tek şeydir
Aynı zamanda onarandır
Eğer; kalırsak aşk-ta sevgili
Öğretebilirsek daha çok sevmeleri
Belki de kırılmayacak yerkabuğu, son bulacak kuraklık
İşlemeyecek namlusu silahların
Belki de kimse ölmeyecek
Bozulacak oyunu Mervan’ın
Irkçılık, savaş, bitecek belki…
Ve biz sevdikçe sevgilim
Hele bir de sen sevince
Dağlarda, çöllerde/ Nemrut’un eteğinde
Burnumuzun dibinde
Çaresiz insanların gözünde; tek bir sözünle/ Yasası değişiyor elmanın
Kahramanlık; doğrulukta
Yanlış yapsaydık, durmasaydık sözümüzde
Bu şiirler olmazdı böyle
Midesi bulanırdı kalemin
Sarı safran kusardı sayfalar
Oysa saldırmadık/ Vurmadık kimseyi
Ne kuşları yaraladık, ne analarını üzdük
Doğru yazdık, iyi okuduk, güzel seviştik
Olduğumuz her yerde şaha kalktı çatılar
Lakin viran eylemedik, kırılmadı kapılar
Sadece sevdik, kahramanca sevdik
Yunus’tan örnek alıp; doğru bildik, doğru kaldık
Ve sevgili
En izbe yerde, her bir köşede
Bataklıkta, çöplükte
Senin elinde, senin dilinde
Yüreğinin ta orta yerinde/ Huyu değişiyor elmanın
Sermin İren