Mandala yapan çocuk
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkelerin birinde küçük bir çocuk dünyaya gelmiş. Bu çocuğun annesiyle babası, O çok küçük yaştayken ayrılmışlar. Annesi ve babası, ayrılırken küçük çocuğa küçük taslar içinde renk renk kumlar ve ince-uzun, konik şeklinde metal çubuklar hediye etmiş. Çocuk uzun süre bunlarla ne yapacağını bilememiş. Öyle küçükmüş ki kumları çubuğa doldurmasını bile beceremiyormuş. Gel zaman git zaman çocuk kendi kendine desenler yapar, metal çubuğu ustaca kullanır olmuş. Sekiz yaşına geldiğinde ilk mandalasını yapmaya başlamış. Ancak bu bilinen mandalalara pek benzemiyormuş. Çünkü bu mandala, tek bir daireden değil, yan yana iki büyük daireden oluşuyormuş. Bu mandalaların renkleri de desenleri de birbirinden çok farklıymış. Üstelik öyle büyük öyle büyüklermiş ki, yap yap bitmek bilmiyorlarmış. Çocuk bir taraftan büyük mandalaları yaparken diğer taraftan da başka mandalalar yapmaya koyulmuş. Diğerleri bu ikisine göre daha küçükmüş. Kimisi çok renkli, kimisi çok karmaşık desenliymiş. Ama çocuk mandala yapmaktan hiç bıkmıyormuş. Tamamlanan mandalaları elleriyle bozup, bunların kumlarını dağlara, derelere, denizlere savuruyormuş. Kendince; Savurduğu bu kumların dünyaya güzellik, iyilik, mutluluk getireceğine inanıyormuş. Kimi zaman yaptığı mandalayı o kadar çok seviyormuş ki ondan ayrılmak istemiyor, bozarken gözyaşlarını tutamıyormuş. Yine de mandala yapmaktan vazgeçemiyormuş.
Masal bu ya, günlerden bir gün yapmaya başladığı bir mandalanın diğerlerinden çok farklı olduğunu hissetmiş. Onca emek verip özendiği bu mandalayı daha bitiremeden rüzgar gelip bozmuş. Günlerce mandalasının başında ağlamış. Ne olurdu diyormuş bittiğini görebilseydim… Ama hayat bu, hiç bir şey kalıcı değil ve ne zaman bizden alacağını da bilemeyiz. Ve rüzgarın dağıttığı kumları, renklerine göre tek tek ayıklayıp taslara doldurmaya başlamış… Bu olaydan sonra çocuk, bir tafatan büyük mandalasını yaparken diğer taraftan da bozulan mandalasının kumlarını ayıklar olmuş. O kadar çok üzülmüş ki yeni bir mandalaya başlayacak ne gücü ne de isteği kalmamış.
Üzüntüsünü hafifletmek için dünyayı gezmeye karar vermiş. Dünyayı gezip, dolaştıkça kendisi gibi mandalalar yapan başka insanların da olduğunu görmüş. Çok değişik desenler ve renklerle karşılaşmış. Bazı insanlar kendisi gibi kum mandalalar yapıp bozarken, bazılarının da renkli kumların sıkı sıkıya yapışıp bozulmayacağı yapıştırıcılar kullandığını farketmiş. Hatta mandalalarını rüzgar gelip bozmasın diye kendini cam fanusların içine hapsedenler, bunları kum yerine boya ile yapanlar bile oluyormuş. Kimileri de yaptıkları mandalaları başkalarına satıyor, lüks hayatlar yaşıyorlarmış. Bir çoğunun ise mandalanın ne olduğundan haberi bile yokmuş. Çocuk tüm bunları gördükçe kendi mandalalarını özlediğini, ne olursa olsun mandala yapabildiği ve onları evrene savurabildiği için çok şanslı olduğunu farketmiş. Ve evine döndüğünde büyük mandalalarını yapmaya devam ederken çeşit çeşit irili ufaklı başka bir sürü mandalaya daha başlamış. Yaptığı mandalaların renkleri ve desenleri artık daha canlı ve daha zengin görünüyormuş. Çocuk hayatı boyunca küçük mandalalar yapıp bitenlerin kumlarını evrene savurmaya devam etmiş. Büyük mandalaları da bıkmadan usanmadan yapmayı sürdürmüş. O çok sevdiği -rüzgarın bozduğu- mandalasının kumlarını da tek tek renklerine göre ayıklayıp taslara doldurmaya devam etmiş.
22 Haziran 2014 Pazar, 14:19 at 14:19
Mandala ve renkler 🙂 Bayıldım. Kumları evrene savurma düşüncesine de bayıldım 🙂
14 Eylül 2017 Perşembe, 00:59 at 00:59
Her gün aynı maviye dalmak desem; ” mandala” elimizden kaçırmıyalım.))