Dip
Türkçeyi çok seviyorum 🙂 Durun durun kaçmayın edebi konulara girmeyeceğim 🙂 Biraz dalış yapacağız hepsi o… tabii eğer isterseniz. Bir de şu sallanma dursa iyi olacak. Biri masayı tutsa ne güzel olacak. 🙂
Geçtiğimiz hafta sonu diplerde dolandım biraz 🙂 Değişik değişik diplerde dolandım hemde… Yahu bu Türkçe gerçekten çok keyifli bir dil 🙂 Arada sırada aklıma geldikçe güleceğim, yapacak bir şey yok ne olur kızmayın…
En güzelinden başlayayım bari; öncelikle Kaş sularının diplerini gezelim biraz… 19 Mayıs’ın soğuk Kaş dalışını saymazsak, en son dalışımı Ekim 2013’te Selimiye’de yapmıştım. Yani uzun zaman oldu böyle keyifli dalışlar yapmayalı. Üç gün üst üste Kanyon, Heybeliada, Tünel, Caretta Point, Pina Point gibi yerlerde daldık. Nerelerde daldığımızdan çok, neler gördüğümüz önemliydi bu sefer benim için çünkü ben yıllardır Kaş’ta dalarım, canlı açısından hiç bu kadar zengin bir dip yapısı görmedim. Kızıldeniz’deki aslan balığı bile gelmiş Kaş’a… Türkiye sularında, aynı dalışta; orfozlar, lagoslar, akyalar, kaplumbağalar, vatos gördüğüm ilk oluyor sanırım. Son dalışta, bir sarı karides gördük ki çok şirindi. Sacit fotoğrafçılığını bir kere daha konuşturdu ve geniş açı ile aslan balığı ve bu sevimli sarı karidesi görüntülemeyi başardı.
Bir de hayatımda ilk defa kelebek vatosu gördüm. Son gün dalışlarının ilkiydi; Oğuzhan, ben Kaş’a geliyorum diye bir kelebek vatosu almış ve hemen teknenin altın saklamış. Bu kelebek vatosları pek su üzerinde dolanmazmış. Genelde kumun altına saklanır uyurlarmış. Bizim de tam dalışa indiğimiz noktada bir kumluk vardı. Kumun üzerindeki benekli desenler dikkatimi çekti. Önce kumun altından görünen bir kaya olabilir mi diye baktım ama desenler hoş bir tekrar içindeydi. Dil balığının yüzeyindeki desenlere benziyordu biraz. Elimle kaya olup olmadığını anlamak için dokundum. O da nesi? Kaya olmadığı gibi etli bir şeye benziyordu. Hemen bizimkileri çağırdım şakşakla… İlk Sacit gördü. O da bir canlı olduğunu anladı. Sonra Oğuzhan, Füsun ve Metin de geldi. Oğuzhan, benim ellediğim, kumun üzerinde görünen yüzeyden önce elini soktu biraz altına doğru, sonra neredeyse kolunun yarısına kadar hayvanın altına sokup hayvanın yarısını kumun üzerine çıkarttı. Çok şaşkındık çünkü beklediğimizden daha büyük birşeyle karşılaşmıştık üstelik de kımıldamıyordu. Bir hayvan olduğu kesindi. Çok büyük bir pisi balığına benziyordu. Ben ölmüş olabileceğini düşünürken birden silkelendi, üzerindeki diğer kumları da sağa sola savurup uçmaya başladı (aslında yüzmeye demem lazımdı ama bana göre sualtında kumda ve kayada yürümeyen herşey uçuyor demektir. Biz de 🙂 ). Şekli ve kuyruğuna bakılıysa vatosa benziyordu ama daha önce hiç böyle bir vatos görmemiştim. Bu o kadar ani oldu ki Sacit makinesini ayarlayıp çekene kadar hayvan çoktaaan uçup gitmişti bile. Onun için bu fotoğrafları size kelebek vatosunu gösterebilmek için internetten buldum. Tekneye çıkıp Levent’e anlattığımızda bize onun kelebek vatosu olduğunu söyledi. Çapı sanırım 1mt. vardı. Oğuzhan’a bu güzel armağanı için tekrar teşekkür ediyorum.
Tüm bu güzelliklerde Kaş Sualtı Derneği’nin ne kadar payı var bilmem ama belli ki sualtı koruma altına alınmış bir şekilde… Bu dernek bir de rozet çıkartıp satışa sunmuş. Sizler de eğer Kaş’a giderseniz bu rozetten alıp, sualtı dünyasının korunması için yapılan çalışmalara katkı sağlayabilirsiniz.
Bu arada sualtını anlatırken kullandığım fotoğraflar -yazıdan da anlaşıldığı üzere- Sacit Uluırmak’a ait. Bunun birkaç nedeni var; birincisi o benden çok daha eski ve başarılı bir sualtı fotoğrafçısı. Hatta ben sualtı fotoğrafçısı sayılmam, sualtında bir iki fotoğraf çekmişliğim var demek daha doğru olacak. İkincisi bu gezide ne Yutmi ne de Yutmi Cunyır yanımdaydı. Üçüncüsü olsa bile Yutmi’nin sualtı giyisisi delindiği için giyemez, vertigo olduğu için dalış yapamazdı. Cunyır’ın da sualtı ekipmanı yok. 🙂
Aslında bu dalış işi biraz neye niyet neye kısmet gibi bir şey oldu. Benim Kaş’a asıl gidiş sebebim başkaydı. Onun için yanıma Yutmi’yi veya Cunyır’ı almayı da akıl edemedim. Ama denk geldi, bir şekilde dip çekti 🙂 iyi ki de çekti.
Kaş’ta kaldığımız süre içinde bir akşam Esin ile Sacit’in nefis Kaş manzaralı balkonunda ay kızartması yapıp, denize attık. İşte ikinci dip de orada oldu. Sacit’le şişenin dibini bulduk. 🙂 Gördüğüm en güzel diplerden biriydi. Yutmi bunları görünce eminim hasedinden çatlayacak ve bir hafta yüzüme bakmayacak biliyorum, ama yapacak bir şey yok… 🙂 Şişenin dibindeki güzellikleri görebilmek için şişenin dibini bulmak gerekmediğini de böylece kanıtlamış olduk. :))) Çektiği ve de paylaştığı için Sacit’in eline, yüreğine sağlık…
Neyse ki fotoğrafı çeken Sacit; aksi taktirde o surat asma bir haftayla da kalmazdı… Yutmi, Sacit’i çok sever. Zamanında ona az mı destek oldu? Üstelik Yutmoğraf’ın doğumunda da manevi desteği vardır Sacit’le Esin’in. Neyse Yutmi konusunu kapatalım artık. :)))
İşte “Dip” dedik nerelere geldik. Keşke dipler hep böyle güzelliklerle dolu olsa…
“Bir şeyin dibini bulmak”; içindekini tüketmek ya da kafayı bulmak anlamında da kullanılabildiği gibi, bizimki gibi kullanıldığında da bambaşka bir şey çıkıyor ortaya. Bir de dibi bulunamayacak sırlar, dostluklar, yaşanmışlıklar var hayatta. Kimi hoş, kimi boş, kimi mayhoş 🙂
Dibini kurcaladım kelebek vatosunun,
Gerçeği görebilmek için…
Dibini kurcalarım bazen davranışların,
İnsanları görebilmek için…
Kumlarını silkeleyip uçan bir vatosu
görebildiğimiz kadar net midir acaba
davranışları insanların?
Ya da şöyle mi sormalıyım acaba; vatos, üzerindeki kumları silkeleyip uçabilirken özgürce, insanoğlu da olabilir mi bu vatos kadar özgür?
Daha da dibe inesim var böyle devrile devrile, taklalar parandeler ata ata… Ama vurgun filan yerim neme lazım. 🙂 Hadi bugünlük bu kadar dalış yeter, tüm dostlara selam olsun 🙂
12 Temmuz 2016 Salı, 14:28 at 14:28
Merhaba Başakcım, diplerde oturmuş kalmış dostluğumuzun devamını dilerim herzaman :))
12 Temmuz 2016 Salı, 15:08 at 15:08
çoook güzel… Dibe vurmak, dibe inmek, dibin dibini görmek, dibine darı ekmek, dibini kurcalamak, dibi boylamak, dibini tutmak, dibini kurcalamak… Diplere indirdin beni de…
12 Temmuz 2016 Salı, 15:14 at 15:14
Eline, emeğine ve yüreğine sağlık Başak hocam.
12 Temmuz 2016 Salı, 15:21 at 15:21
Merhaba Başak’cığım, “dipteyim, sondayım” denek de var hayatta; “dibine kadar yaşamak’ da! Haklısın; Türkçe harika bir dil. Dipte gördüğün güzellikleri bizimle paylaştığın için teşekkür ederim.
12 Temmuz 2016 Salı, 15:48 at 15:48
yine harikasın , eline sağlık 🙂
denizin derinliklerine , yani dibine kadar seninle indik 🙂
sevgiler
12 Temmuz 2016 Salı, 15:56 at 15:56
Çok sevindim tekrar dalmana…
12 Temmuz 2016 Salı, 21:05 at 21:05
Ben de daldım gittim şimdi özgürlük meselesine 🙂 Başak müthiş bir yazı paylaşmışsın yine yeniden 🙂 Bir şarkı yakışır sanki bu yazıya ama hangi şarkı bilemedim 🙂
Sevgiler…
12 Temmuz 2016 Salı, 22:52 at 22:52
Buldum dibini ama arayış hala devam ediyor…
Derinlere, diplere ufkun daha da açılarak nice nice dalışlar…Bir gün cesareti gizlendiği yerden bulup çıkardığımda o sessiz dünyada buluşmak üzere…☺☺☺
13 Temmuz 2016 Çarşamba, 01:50 at 01:50
Buda guzel herzaman oldugu gibi, renk cümbüşü……. Sevimli, güzel anlatılmış, sanki orada yanıbaşındaydım, Basakcim
13 Temmuz 2016 Çarşamba, 14:59 at 14:59
Nice diplere 🙂
15 Temmuz 2016 Cuma, 14:16 at 14:16
Suyun ALTI güzel görünüyor ..rengarenk..canlı..hareketli,cıvıl cıvıl..
yazı da öyle eline sağlık Başak..Paylaştığın için de teşekkürler:)
19 Temmuz 2016 Salı, 10:50 at 10:50
Siz dip’lerde iken ben doruklarında idim ülkemizin..Ha Kaş , ha Kaçkarlar..Dibini bulmak lazım yaşamın ve düşünmek bunca olan biteni..Düşünmek ” Büyük İnsanlığı ”
BÜYÜK İNSANLIK
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor…. Nazım Hikmet…
Birbirini boğazlıyor büyük insanlık
Yüreğinde sevgi
Beyninde bilgi
Gözlerinde merhamet yok..
Ama hırsları var büyük insanlığın
İhtirassız yaşanmıyor ki…
19 Temmuz 2016 Salı, 15:54 at 15:54
Sevgili Başak benim mail adresime senin tarafından yollandığını belirten ingilizce bir mail geldi seninle ilgili olmadığını düşünüyorum ancak bilgilendirmek istedim sevgilerimle
I Just hoping this email gets to you fast.
I traveled to Manila, Philippines for vacation. However, the chip on my credit card was confirmed damaged as it was unable to transfer fund or pay any of my bills. I’m wondering if you can spare me €1680 Euro I will refund you the money in few days as soon as I return back. Please get back to me as soon as possible if you can
Sevgilerimizle,
Basak & Yutmi
https://www.yutmografim.com/
19 Temmuz 2016 Salı, 23:55 at 23:55
Evet arkadaşlar Fulya’nın söylediği mesaj bana ait değil. Yahoo adresimde bir hacklenme olmuş anladığım kadarıyla. Şifremi değiştirdim ama e-posta göndersem de ben alamıyorum. O nedele bana bir süre yutmograf@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
25 Temmuz 2016 Pazartesi, 15:30 at 15:30
Yutmi vertigo olmuş.Geçmiş olsun. Bir önceki yazı ağlatırken bu güldürdü. İyiki varsın:))
16 Kasım 2016 Çarşamba, 12:50 at 12:50
Hemen anında yürekten kutladığımı arz etmek istiyorum. Önceki yıl beni hasta yatağıma yatırdıklarında, kendime söz verdim, kaçırdığım ve kaçıracağım güzellikler, iyilikler için ağlamayacağım. Evimin ve hasta yurdunun avucu içindeki ‘Yutmograf’ güzelliğine, benden selâm olsun. Sanatçı dostumuz Başak ÇETİN’E kutlu etkinlikler diliyorum. .matematikçi, bilim uzmanı*