Çöllerden geçip, -8’lerde uyuyamamak :)
Nasıl oldu bilmiyorum ama en uzun gezi yazısı bu oldu. Ya yaşlandıkça çenem düşüyor ya da bu işte bir iş var… Hayırlısı… Bugün 27 Aralık (Atatürk’ün Ankara’ya gelişi) yılın bitmesine 4 gün kaldı… 2012 bitmeden evime dönme telaşı içinde oturdum bilgisayarımın başına.
Gezi sırasında kısa notlar aldığım, beni evime getirecek olan defteri açtım önüme. Ve başladım yazmaya 🙂
* * *
29.10.2012
Nepal’e dönüş yolundayız. Yoldaki köprü yıkıldığı için çöle girdik. Evet evet bildiğiniz çöl… Tibet’in çölü Sahra çölüne benzemiyor tabii ama kumu aynı çöl kumu… Neyse ki şoförümüz Gandala oldukça iyi bir şofördü ve biz bir saatlik bir debelenmeden sonra asfalt yola ulaştık. Yine tarım ve hayvancılığın sıkça görüldüğü köylerden geçtik.
Everest’i gördüğümüzde güneş batmaya, batarken zirveleri turuncu ile pembe arası bir renge boyamaya, diğer taraftan dolunay da onları taçlandırmak için koşar adım ilerlemeye başlamıştı. Everest öyle haşmetli görünüyordu ki Bora’nın ağzından şu sözcükler dökülüverdi;
sesinden de keskin
ve nefesinin dumanı
sarmış başını”
Geceyi geçireceğimiz otel, 4900mt yükseklikte ve Everest manzaralı. 4900Mt’deyiz ama dağların eteklerindeki bir düzlükteyiz. Bizi bir tepenin üzerinde aşağılara bakar olarak hayal etmeyin zira biz aşağılardan tepelere bakar vaziyetteyiz 🙂 Bununla birlikte küçük bir sorunumuz var. Dışarısı -10 derce, odalar iç avluya açılıyor ve odalarda ısıtıcı yok. Üstelik su da yok ! Ama odaları bir görseniz, 5 yıldızlı otel odası ayarında. Çarşaflar, yastıklar sakız gibi tertemiz. Çalışanlar, her odanın önüne avlunun ortasındaki kuyudan çektikleri iki kova su ile sıcak su dolu bir termos bırakıyorlar. Hava o kadar soğuk ki biz zıplayarak ısınmaya (çok da zıplayamayız çünkü yükseklik nefes darlığı ve çarpıntıya sebep oluyor) ve başımıza gelenleri anlamaya çalışıyoruz. Ancak kesin olan bir şey var, o da soğuk hariç hepimizin çok mutlu olduğu 🙂
Otelin avlusunda seksek oynayan küçük küçük kıza hepimiz hayretler içinde bakıyoruz. Bizler kat kat lahana vaziyetindeyiz. Kafamızda bereler, boyunlarımızda atkılar, ellerde eldivenler… Bu küçük kızın üzerinde yalnızca bir kazak. Onunla seksek oynamaya başlıyorum. Küçük kız öyle neşeli, öyle güzler yüzlü ki hepimizi içimizden ısıtıveriyor hemen 🙂
Bu arada yemek için bizi restoran bölümüne çağırıyorlar. Avlunun bir tarafı yatak odaları, diğer tarafı da restoran ve çalışanların kaldığı bölüm. Benim damak zevkim çok iyi değildir. Çok kötü değilse ne olursa yerim. Ama Tibet mutfağından anlayan bir kaç arkadaş yemeklerin tüm gezi boyunca yediklerimiz içinde en lezzetlileri olduğunu söylüyor.
Gecemiz oldukça şenlikli. Şoförümüz Gandala ile Güven bize müzik yaparken, ben, restoranda bile hala seksek oynayan küçük kıza Türkiye’den getirdiğim balonlardan veriyorum. Bir anda ortalık bir yılbaşı kutlaması havasına bürünüveriyor.
Yemekler bitip odalarımıza çekildiğimizde biraz şaşkın Özgün’le bakışıyoruz. Oda buz, yataklar soğuk… Özgün termostaki sıcak suyu pet şişeye dolduruyor. Yalnızca ayakkabılarımızı çıkartıp, kafamızdaki bere, üzerimizdeki montla yatağa giriyoruz. Mümkün olsa ayakkabıları da çıkartmayacağız. Önce Özgün pet şişe ile yatağı ısıtıyor sonra da ben. Ama bu ısı kendini ancak yarım saat koruyabiliyor. Sonra gene soğuk… Dışarısı -10 olduğuna göre oda bizim nefesimizle biraz ısınmış olsa da en fazla -8 olmalı. Ayaklarım ve burnum ısınmadığı için sabaha kadar uyuyamadım.
* * *
30.10.2012
Sabah erkenden yola koyuluyoruz. Yine uçurumların kıyısından geçiyoruz ve işte yine Tibet-Nepal sınırındayız. Tibet’ten çıkmak, girmek kadar zamanımızı almadı. Nepal tarafına geçer geçmez ilk iş bizi Katmandu’ya götürecek otobüsü bulup üzerimdeki fazlalıklardan kurtulmak oldu 🙂 Neredeyse bir gün içinde -10’dan +25’lere, 5400’lerden 1900’lara geçmiştik. Bedenimin sınırlarını keşfetmek, en az yeni yerler keşfetmek kadar heyecanlandırmıştı beni. Bu arada etraftaki manzara bizi dehşete düşürmüştü. Kadınların çocuklarını ve çamaşırlarını yıkadıkları yer resmen çöplerin arasıydı. Bu manzara karşısında hemen önümüzdeki otobüsten dışarıya bakan çocuk ile benim yüzümdeki ifade aynı olmalıydı. Yolda karnımızı da doyurmayı ihmal etmedik tabi 🙂 Yanda gördüğünüz kurutulmuş balıkları afiyetle yedik. Şaka şaka tabi ki o balıklardan yemedim ama gevrek ekmek ve bira yolda benim öğle yemeğim oldu 🙂
Katmandu’ya vardığımızın ertesi sabahı koşa koşa o küçük kızı aramaya gittim. Ama ortalıkta hiç çocuk yoktu. Çünkü hepsi okula gitmişti. Küçük kızın adını öğrenmediğim için kendime kızdım. Otele dönmek üzere ana yola çıktığımda annelerinin ellerinden tutmuş yürüyen okul önlükleriyle çocuklar gördüm. Çocukların peşine takılıp onlarla birlikte okula gittim. Öğretmenlerden izin alıp okulu ve sınıfları dolaştım. Bahçede gezindim. Ama o küçük kızı bulamadım.
Zamanım azalıyordu. Otele dönmek zorundaydım. Tekrar kızın mahallesinden geçerken küçük bir erkek çocuğu koşarak yanıma geldi ve benden balon istedi. İlk geldiğimde orada oynayan çocuklardan biri olmalıydı. Yoksa benden niye balon istesindi ki… Cebimde kalan son balonları da çıkartıp ona verdim. Küçük kızı tekrar görememiştim belki ama artık benim oraya tekrar geldiğimi ona ileteceğinden emin olduğum bir erkek çocuğu vardı. Nasıl mı bu kadar emin olabiliyorum? Sizce o yoksul mahalleye, o küçücük çocukların ömrü hayatında, kaç tane balon dağıtan fotoğraf makineli bir turist kadın gitmiştir ki??? 🙂
* * *
Evet sonunda evimdeyim 🙂 Bu yazı dizisiyle birlikte şöyle bir geriye dönüp bakma şansına eriştiğim bu gezi, bende çok güzel izler bırakmış… Size ne kadarını taşıyabildim bilmiyorum. Ama gerek yorum yazmasa da duygularıyla, gerek yazdıkları yorumlarıyla bana eşlik eden, bu geziyi benimle paylaşan tüm arkadaşlarıma, dostlarıma teşekkür ederim.
28 Aralık 2012 Cuma, 06:44 at 06:44
Keşke hiç bitmeyen bir yazı dizisi olsaydı ama bu size büyük haksızlık olurdu 🙂 Elinize gözünüze sağlık…
28 Aralık 2012 Cuma, 17:07 at 17:07
Çok, çoook azını taşıyabildin. Ama o bile bazılarını (;-))))) feci gaza getiriyor…
Yaptığın bazı şeylere gerçekten imreniyorum, örneğin çocuklarla ilişkin gibi. Fakat fırsatını bulunca ben de yapmaya gayret edeceğim…
Gezmek güzel şey be kardeşim…
Yaşamanın parçası olduğu için olsa gerek :-)))
28 Aralık 2012 Cuma, 18:22 at 18:22
Başak’cığım fotoğraflarını göremiyorum (işyerinde internette yasaklar var bunlardan biride fotoğraflar)ama yazını okudum yine döktürmüşsün. Duygularını çok güzel yansıtıyorsun arkadaşım. O küçük kız senin tekrar geldiğini öğrendiğinde yüzündeki ifadeyi seyretmeyi çok isterdim mükemmel bir mutluluk fotoğrafı olurdu herhalde……
Sana da iyi yıllar diliyorum ve bende yanacıklarından öpüyorum (Rüştü abinide yanaklarından öpebilirsin kızmam )
2013 te bol bol gezmek dileğiyle…….
28 Aralık 2012 Cuma, 18:34 at 18:34
oooff çok güzel, nostaljik, insanın içine dokunan bakışlarla dolu…duygusallaştırdı birden beni..benim için bu gezi, 2012’nin en güzel olayıydı… Hem yutmiye hem de sana yeni yılda da böyle güzel yazı dizileri ve fotolar diliyorum 🙂
28 Aralık 2012 Cuma, 18:41 at 18:41
Başakçım bu arada “Katmandu, Gökyüzünde Bir Ayna” filmini izledin mi? Türkiye’de sadece Istanbul’da sinemalara geldi diye biliyorum, ancak ben bir arkadaştan filmin ispanyolca versiyonunu bulup izlemiştim bazı yerlerde ingilizce altyazısı vardı; çat pat ispanyolcamla ne kadar anladıysam artık ama allahtan çok zor diildi dili de anlaşılıyodu baya…Birden senin bu çocuklarla iletişimin ve okullarına gitmen vs. bana o filmi hatırlattı. İspanyol bir öğretmen Nepalli çocuklar için bi fark yaratmaya çalışıyodu, çok güzel ve duygusal bir filmdi…Gidip geldikten sonra izlemek daha keyifli aslında; bulabilirsen tavsiye ederim! 😉 Bu okul resmi ve öğrenciler bana çağrışım yaptı…
28 Aralık 2012 Cuma, 20:16 at 20:16
Sevgili Başak, gezip gördüklerini, büyük emek ve sevgiyle bizlerle paylaştığın için çok teşekkür ederim. Teşekkür dışında bir katkı koyamadığım için eksikleniyorum…
İyi bir tatili hakettin elbette ama ‘dükkan’ı arada bir aç ki ‘müşteri’ mağdur olmasın hani…
Sevgilerimle
28 Aralık 2012 Cuma, 21:51 at 21:51
Başakcım,
bir seyahatin de demek sonuna geldik ! Artık yeni seferleri düşleyebiliriz. Ben de hiç olmazsa bir sefere muavin olarak katılmak istiyorum. Bu keyifli, renkli, mistik yolculuk için çok teşekkür ederim.
Sevgiyle
29 Aralık 2012 Cumartesi, 08:51 at 08:51
Basakcigim,
Cok ama cok dokturmussunuz, sen ve Yutmo. O çocugun saskin bakisi ne kadar sirin oyle.
Anilarimi yad ettin. Biz de ayni çöl çatirdayan buzlar, derinligi atilan taslarla ölçülen akar sulardan gecmistik, rehber ve soforun cani 4cekerimizle (bize sormadan!) off-road yapmak istedigini sanmistik. Sayende yıkılmış köprüden haberim oldu.
Oda sicakliginda -10lardan -8lerden bahsediyorsun ama bu hissettigin sicaklik olmali yoksa odana birakilan iki kova su degil, iki kova buz olurdu :))
Onun benzeri, az beterini Everest base camp yaninda geceledigimiz Rombuk’ta 5200m yasadik. Ben oda sicakligini -20 sanmistim. Sogukla beraber feci bogaz kurulugu , sık,sık su icme ihtiyaci ve (onun sonrasi!) eziyeti sayesinde bir gecenin (cani istediginde) ne kadar uzun olabilecegini ilk defa o gece anlamistim….
29 Aralık 2012 Cumartesi, 10:37 at 10:37
harika yaşanmış anılar. orada gibi hissettim kendimi. eline sağlık bize yazdıkların için…
29 Aralık 2012 Cumartesi, 11:42 at 11:42
Ne müthiş,ne yamansınız. Sizi tanımış olmanın, elinizi sıkmış olmanın sevinci hala içimde.(Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde fotoğraf sergisinin hazırlık telaşı içindeydiniz. Ben de serginin ilk könuğu…Metal işleme atelyelerinin menevişli talaşları ve Endonezya denizlerinin dip renkleri kalmış aklımda.) Ben de resim sergisi açacağım. 3 Ocak 2013 Perşembe , Saat 16.30-19.30 Ankara Vakıf Eserleri Müzesi Galerisi’nde. Fırsat bulup gelebilirseniz sevinirim. Tanıdığım ikinci gezginsiniz. İlki -eminim bilirsiniz- Ali Eriç. O da müthiştir.Belki de Tanrı,sizin gibi insanlar yarattığı için övünüyordur kendisiyle. Herşey dilediğinizce olsun, esen kalın,saygılar.Şadi Canpolat.
30 Aralık 2012 Pazar, 01:05 at 01:05
Bir kaç kisinin yazıları okudum yutmoğraft yeni duydum.sosyal Medya’dan uzaklasmisim;-)
30 Aralık 2012 Pazar, 23:29 at 23:29
Sevgili Başak,
Tüm bu gezi notlarını ve fotoğrafları değerlendirmeni ve bir kitaba dönüştürmeni öneriyorum. İnan çok yaralı ve kalıcı bir yapıt olacaktır.
Yeni yılını sevgi ile kutluyorum.
03 Ocak 2013 Perşembe, 16:33 at 16:33
Artık bir fotograf sunumu yapmanın sırası gelmiştir…….
04 Ocak 2013 Cuma, 17:13 at 17:13
muhteşem fotoğraflar ve hikayeleri..
bitmesine üzüldüm ama eminim yeni maceralar olacaktır :))
sevgiler..