Yutmi

Archive for the ‘Kitap’ Category

O, uçmaya devam etti..

Perşembe, Şubat 3rd, 2011

Nesrin’cim,

Akşam konuştuklarımızı düşünürken Zaika aradı. Oradan buradan konuştuk. İyi geceler deyip telefonu kapattıktan sonra Zaika bir daha aradı. Martı’dan bir paragraf okudu. O da aklıma Martı’yı düşürdü mü? Kitabı aradım buldum. Kuğudan küçük adama, küçük adamdan Martı’ya gidip geldim. 1980’li 90’lı yıllarıma doğru bir yolculuğa çıktım. O zamanlarda durduğum yerle şimdi durduğum yere baktım. Martı, bir çok insanın olduğu gibi benim de hayatımda önemli yeri olan bir kitaptır. Belki de Jonathan’ın kanatlarının iki ucunda beliren o iki martının da dediği gibi, şimdi yeni bir aşamanın tam sırasıdır.

Martıların çoğu, karınlarını doyurmak için gerekenden fazlasını öğrenmeye çabalamazlar. Uçuşun tek anlamı vardır onlar için; yiyeceğe ulaşıp kıyıya dönmek. Onların amacı uçuş değil, karın doyurmaktır. Ama Martı Jonathan Livingston için önemli olan yemek değil, uçmaktı. O, her şeyin ötesinde uçmaya gönül vermişti.

Oysa bu tür düşünceler, gördü ki, öteki martılar arasında hiç önemli değildi. (daha&helliip;)

Siyah Kuğu , Wilhelm Reich ve Tavla Zarı

Çarşamba, Şubat 2nd, 2011

Dün günlerden salıydı. Yani sinema günümüz. Salı günleri birkaç arkadaş toplanıp birlikte film izliyoruz. Filmlerin seçimi ve temininde Senem ve Murat Abi’nin payı büyük. İyi ki de büyük.  Zira onların sayesinde çok güzel, çok kaliteli filimler izleme ve üzerine konuşabilme şansımız oluyor. Her ne kadar dün akşam Dere Tepe ailesi fire verdiyse de, sevgili Senem, biz filmsiz kalmayalım diye, gelemese de filmleri bize iletti. İki filimden biri olan “Siyah Kuğ” yu seçtik izlemek için.

Filmin baş rol oyuncusu olan sanatçı, aynı zamanda kuğu gölü balesinin de baş balerini olarak seçilmiştir. Ancak  siyah kuğuyu yönetmenin istediği gibi sergileyebilmesi için kendini, hapsettiği bedeninden ve korkullarından sıyırıp kurtarması gerekmektedir.  Bir taraftan sanatına duyduğu aşk, diğer taraftan baskı altında geçmiş bir çocukluk, kendini affedememiş bir anneyle sağlıksız yürüyen bir anne-kız ilişkisi,   (daha&helliip;)

Aysun Sezer

Cumartesi, Aralık 25th, 2010

Yanlış hatırlamıyorsam sene 2007 olmalı. Havuç restorandayız. UMAG Felsefe Grubu ile Öykü Grubu hep birlikteyiz. Dünya şiir gününü bahane etmişiz, şiirler, şiirlere bestelenmiş şarkılar toplayıp bir araya gelmişiz. Sevgili Senem’in organizasyonu. O geceden aklımda kalanlar, Senem’le Coşkun’un o güzel sesi ve sazı, Necla Hanım’ın mum ışığında daha da parlayan, gülen gözleri, ilk defa tanıştığım, şimdi ise çok yakınımda hissettiğim sevgili Berna’nın bana okumam için uzattığı kağıt parçası ile daha ilk defa tanıştığım nice yeni güzel insan… Aysun’la küçük sevimli oğlu da orada tanıştığım güzel insanlardan. Ana oğul yan yana ne hoş göründüklerini düşündüğümü bugün gibi hatırlıyorum. (daha&helliip;)

Agota Kristof ve Üçlemesi

Salı, Eylül 14th, 2010

Yaklaşık iki yıldır Pazartesi günleri dört arkadaş bende toplanıp kitap okuyoruz. Genellikle felsefe okumaları yapıyoruz. Bir kitap belirliyoruz, içimizden biri -genellikle Necla Hanım- yüksek sesle bu kitabı okuyor, diğerleri dinliyor. Zaman aman okumayı kesip, üzerinde tartışıyoruz. Hem sohbet ediyor, hem fikir alışverişi yapıyor, hem de yeni şeyler öğreniyoruz. Sadece kitaba da bağlı kalmıyoruz tabii. Hayata dair ne varsa konuşacak, bize kapı açıyor bu okumalar. Şimdiye kadar, “Tilki İle Kirpi” ve Sponvil’in “Büyük Erdemler Risalesi” adlı kitapları okuduk. En son Candan’ın tavsiye ettiği, Agota Kristof’un yazdığı, “Büyük Defter”, “Kanıt” ve “Üçüncü Yalan” adlı roman üçlemesini okumaya karar verdik. İlk altmış sayfadan sonra, ben kitabı herkesin evde, kendisinin okumasını, daha sonra üzerinde konuşulmasını önerdim. İyi ki de öyle yapmışım. Zira kitap, insanı o kadar kendi içine, bazen de özeline götürebiliyor ki benim gibi biri için kesinlikle yalnız okunması gerekiyormuş.

Neden mi? (daha&helliip;)

Kimin İçin Felsefe

Salı, Ekim 16th, 2007

Bayramda Fethiye’deydik. 11 Kişilik dalış ekibimiz 3 günü tekne üzerinde hep birlikte uyum ve huzur içinde geçirdi. Benim ilk tekne konaklamalı dalış gezimdi ve müthiş keyif aldım. Sualtı kadar -belki de daha fazla- teknede geçirdiğim saatlerden de keyif aldım. Güvertede yıldızları seyrederek uymak, doğanın tüm güzelliklerini “Belle” müziği eşliğinde dinlemek, bu huzurlu ortamda insanı derin mavilikler kadar derinlere sürükleyen bir kitap okumak…

Bu yazımda gezi anılarına değil, bu okuduğum kitaba yer vermek istiyorum. (daha&helliip;)