Kamp alanına vardığımızda ilk defa ikiye bölündüğümü hissettim. Ruhum Ankara’da, bedenim Aladağlar’ın eteklerindeydi. Bu his, dağlarda geçirdiğim iki gün boyunca sürdü. Ancak şunu söylemeliyim ki doğa, sahip olduğumuz en değerli hazine. Doğanın insanın ruhunu yıkayıp temizleyen, insan sevgisini büyüten bir özelliği olduğunu, doğadan uzak yaşamanın, insandan uzaklaşmayı getirdiğini düşünüyorum. Bugün bu uzaklaşmanın bedellerini, doğal felaketlerle, insan katliamlarıyla ödüyoruz. Bana ne çok geziyorsun diye takılıyorlar. Aslında o gördüklerinizin çoğu hafta sonu ve çoğu günübirlik katıldığım geziler. Günümü şehirde, AVM’lerde geçirmek yerine, ya denize ya dağlara, yayalara, ovalara gidiyorum.
Üç hafta önce gittiğimiz Aladağlar gezisini yeni kaleme alabiliyorum. İlk defa cümle kurmak ve odaklanmak konusunda sıkıntı yaşıyorum. Ama bu yazıyı yazmam gerektiğini düşünüyorum. Herşeye rağmen böylesi güzellikleri de paylaşmaya devam etmem gerektiğini düşünüyorum. Bunu geçen akşam küçük bir arkadaşımın davetlisi olarak gittiğim bir dans gösterisinde daha iyi anladım. (daha&helliip;)