Blue Hole’e vahşet ve macera dolu bir dalış
Bu gün gezinin 9.gününe uyandık ve şu an yapmak istediğim tek şey yazmak. Deniz kenarında oldukça şık bir otelin terasında gün doğarken, doğan güneşe ve Yutmi’ye rağmen bu satırları yazıyor olmak nasıl bir şımarıklıktır acaba 🙂 Beyaz kumu ile uzun bir sahil, palmiyeler, rengarenk evler ve güzel otellerle dolu bu güzel adaya herkesin gelmesini yürekten dilerim. Gerçekten cennet gibi bir yer burası. Bu güzelliklerin fotoğraflarını paylaşacağım sizinle ama şimdi sabırsızlığımın nedeni olan konuya gelelim; yani dün yaşadığım maceraya… Hani buraya gelmeden önce Yutmoğraf’a bir şey yazmıştım “Maya’ların topraklarında gezinip, bir çukura dalmak, sonra ölümle randevulaşmak…” diye… Mayaların topraklarında gezindik ve ben dün de o bahsettiğim çukura daldım ! BLUE HOLE’e. Daha Ankara’da beni heyecanlandırmaya başlayan o gün, sonunda gelmişti. Tek endişem San Pedro, blue hole 2,5 saat uzaklıkta bir ada ve San Pedro’dan blue hole’e dalışa gidilmiyor olabilir. Bunu da oraya gidince göreceğiz. Ana karaya 70km. uzaklıktaki bu delik, yaklaşık 300mt genişliğinde ve 124mt derinliğinde olup, buzul çağı zamanında oluşmuş. Yazının ilerleyen bölümlerimde bu delikle ilgili fotoğraflar da görebilirsiniz.
San Pedro, Belize sınırları içinde ama ana karadan 1,5 saat uzaklıkta Karayip sularında bir ada. Buraya Belize’den kalkan deniz taksileriyle gidiliyor.
San Pedro iskelesine vardığımızda, iskelede dalgalanan koca dalış bayrağını görünce nasıl heyecanlandım alamatam. Ve işte görmek istediğim ikinci şey; blue hole dalış ilanları. Nereye baksam görüyorum…
San Pedro’daki otelemize yerleşir yerleşmez bu deliğe dalmanın peşine düşüyorum. Buraya varmamız akşam saatlerini bulduğu için hava karanlık ama ona rağmen bu adanın çok renkli bir ada olduğu belli oluyor. Size yazının sonunda buraya ait biraz fotoğraf yollayacağım. Bu arada grupta dalış yapacak bir tek ben varmışım, diğerleri snokel yapacaklar. O nedenle diğerlerinden ayrı hareket etmem gerekecek. Otelin bir dalış kulübü var. Onlara yarın blue hole’e dalmak istediğimi söylediğimde yarın için blue hole dalış olmadığını ama Amigos del Mar adlı dalış merkezi ile konuşabileceğimi söylüyorlar. Neyse ki otele çok uzak değil, kıyından yürüme mesafesiyle 5 dk. Evet güzel haber, onların blue hole seferi varmış. Sanırım burası blue hole uzak olduğu için hergün sefer yok. Dalış kulübündekiler sabah saat 5:30’da orada olmamı söylüyorlar. İnanamıyorum ! Sanırım sonunda o çukura dalabileceğim 🙂
Akşam bol su içip erken yatıyorum. Zira 3 dalış var ve biri 40mt’ye. 40mt’ye olan tabii ki blue hole. Erken yatıyorum ve saati 4.30’a kuruyorum ama uyku tutmuyor bir türlü. Saat başı uyanıp saati kontrol ediyorum. Ya uyanamazsam, ya tekneyi kaçırırsam diye… Küba’dan sonra ilk defa tek başıma, yurt dışında biryerde dalış yapacağım. Küba yine daha basitti. Küçük bir tekne ile kıyıdan 10-15dk.mesafede rehberle birebir tek bir dalış yapmıştım. Bu öyle değil. Kızıldeniz’deki gibi bir tekne ve çok kişi olacak. Daha da önemlisi bizim kaldığımız yerden 2,5 saat uzaklıkta okyanusta bir yerde…
Sabah 5’de -gün doğmadan- dalış merkezine gidiyorum beni bilen bilir, çok erkenciyimdir. Son dakika işleri pek sevmem ama önceden ayarlanmadığı düşünülürse bu da bir çeşit son dakika işi oldu benim için 🙂 Tabii sabahın kör karanlığında beni gören dalış kulübü çalışanları oldukça şaşırdılar. Kendimi tanıtıp ekipmanlarımı istedim. Paramı önceden yatırdığım ve listede adım olduğu için ilgilendiler. Şimdiye kadar gördüğüm dalış kulüplerine göre pek asık yüzlü olduklarını söylemeden edemeyeceğim. Yanımda bir tek maskem ve paletlerim vardı ve tabii ki Yutmi ve onun dalış ekipmanı olan housing 🙂 Tekneye binmeden meyva ikram ettiler. Öyle heyecanlıydım ki o çeşit çeşit tropik meyvalardan yiyemedim, bir muzla geçiştirdim.
Bu arada su sıcaklığını sorduğumda seksen küsür gibi bişey dediler bana. Tabii fahrenayttan bahsediyorlar. Regilatördeki konsola baktım o da feet 🙂 Konsol üzerindeki derinlikleri mt cinsinden kafama yazmaya çalıştım. Tabii yalnızca 20mt ve 40mt’ye baktım. Zaten önemli olan 40mt. Yutmi’yi 40mt.’nin altına düşürmemeliyim. Bizimki nasıl korkuyor. Bu kadar derine ilk defa dalacak. İşin kötüsü yola çıkmadan önceki hafta sonu Selimiye dalışında dalış bilgisayarımın pili bitiş sinyalleri verdi ve dönüşte pil değiştirmeye pek vaktim olmadı. Dolayısıyla tamamen rehbere bağımlı dalış yapmak zorundayım. Üstelik 3 dalış olacağından riske atmaya da değmez…
Neyse nerede kalmıştık… Ben dalış teknesinin önünde beklerken 3 kişi daha geldi. Gelip kendilerini tanıttılar, Teksas’lıymışlar. Anlaşılan Teksas’lılar çok cana yakın insanlar. Uçakta da yanımda oturan çift Teksaslı’ydı ve onlarla da çok cana yakın insanlardı. Çok güzel sohbet etmiştik. Ama aksanları çok fena… Dalış için gelenlerden, ingilizcemin çok iyi olmadığını söyleyerek biraz yavaş konuşmalarını rica ediyorum, neyse ki beni kırmıyorlar 🙂 Onların bu teknede 2.günüymüş. Benim ne zaman geldiğimi ne kadar kalacağımı filan soruyorlar ben de cool bir şekilde (bunu yaptığıma inanamıyorum çünkü aslıda çok heyecanlıyım 🙂 ) yalnız blue hole için geldiğimi, yarın Meksika’ya devam edeceğimi söylüyorum. Tam gezgin havalarındayım ama hala bir tarafım utangaç ve biraz da tırsak 🙂 Zaten ben gezgin değilim 🙂
Çok geçmeden diğerleri de gelidi. Tekne yola çıktı ve ilk dalış noktamız BLUE HOLE ! Dalış güvenliği ve sağlığı için derin dalış, ilk dalış olmalı. Fakat o da ne ! 2,5 saatlik yolun henüz 1 saatini yeni bitirmiştik ki teknenin kıç tarafından dumanlar çıkmaya başladı. Bir anda duman teknenin içini kapladı. Birileri elinde yangın tüpleri ile koştururken bize de üst kata çıkmamızı söylediler. Dalış teknesi aynı zamanda bir sürat teknesi. Bizim memleketteki tekneler blue hole gibi bir uzaklığa gitmeye kalksalar en az bir gün yol gitmeleri gerekir. Duman geçti ama tekne eski hızında değil çok yavaş ilerliyor. Bu arada dalış rehberi gelip bize bir açıklama yapıyor; ilk dalışı Blue hole değil, teknenin yakınlarında bir reef’e yapacağımızı, bu arada bir başka teknenin geleceğini ve bizim tekne değiştireceğimizi söylüyor. Teknede 2 dalış rehberi var. İkisi de birbirinden sevimsiz. Bizimkinin suratı hem sevimsiz hem de biraz korkunç. Kaba ve sert hatları koyu bir teni var. Oysa ten koyulaştıkça yüzler daha güleç olurdu benim bildiğim… Bu arada aklıma gelmişten; Belize’de siyahi çok… Neyse… Hadi hayırlısı deyip hazırlanıyor ve ilk dalışa başlıyoruz…
* * *
1.DALIŞ ve VAHŞETİN YAŞANDIĞI ANLAR (denizin ortasında bozulan bir tekne yüzünden gidilen en yakın reef 🙂 )
Dalış ekipmanımızı tekne personeli bağlamıştı. Ve ben, tüpteki hava ve BC dışında bir şeyi kontrol etmedim. Suya atlayıp, dalışa başladıktan 5-dk ya geçmiş ya geçmemişti ki tüpümün başını alıp gitmeye karar verdiğini farkettim. Elimi arkaya atmaya bile gerek kalmadan tüp görüş alanıma girdi. Bu arada rehber de pek arkasına dönüp bakmayan bir rehberdi ve ben bir elimde tüpüm, koşa koşa adamı yakaladım, ve tüpü gösterdim. Neyse ki adam, tüpü bağlamayı başardı. Zira tüm ağırlığımı tüpe bağladığım için bunu tek başıma yapmam biraz zor olabilirdi. Daldığımız bölge -ne yalan söyleyeyim- hiç de enteresan değildi. Biraz mercan, ıvır zıvır… Zaten tüm renkler sarı tonlarında gidiyordu, su da çamur gibiydi… Derinde de değildik üstelik -konsoldan yaptığım hesaba göre- en fazla 15-16’tılarda geziniyor olmalıydık. Derin dalış öncesi normal tabii.
Rehberin suya atlarken eline aldığı ucu çatallı uzuk çubuk dikkatimi çekmişti. Ben köpekbalığı için olduğunu düşünmüştüm, meğer değilmiş. Rehber, çubukla bir aslan balığına doğru ilerlemeye başladığında, tam bize hayvanları göstermek içinmiş dememe kalmadı, adam ucu çatallı çubuğu aslan balığına saplayıverdi. Önce ne olduğunu anlayamadım. Gövdesine çatal saplanmış hayvan öylece hareketsiz kaldı. Daha sonra rehber diğer elindeki kısa çubuğu da hayvana saplayıp hayvanı evire çevire deşmeye başlayınca dehşe kapıldım. Nasıl sinirim bozuldu anlatamam. Hayvanı şişledi şişledi ve öldüğüne emin olduktan sonra regületöründen verdiği hava ile hayvanın cesedini yukarı doğru püskürttü.
Bunu her gördüğü aslan balığına yaptı. Yaklaşık 7-8 tane aslan balığı şişledi. Sonuncusunu da mızrağına sapladı ve elinde gezdirdi. Kafatası avcıları gibi, yamyamlar gibi… Bir de yanına yaklaşan orfoz falan olursa mızrağındaki aslan balığı ile ona doğru hamle yapıp korkutuyordu. Yutmi’nin nutku tutuldu ve hiç bir şey çekemedi. Ben tamamen yaşanan vahşete kitlendim kaldım… Ne daldığımı anladım ne de fotoğraf çekebildim. Birkaç saçma sapan kare alabildim o da ne işe yarar bilmem. Bu arada ne badi sistemi var ne de rehberin havaları kontrol ettiği…
Birinci dalış bittiğinde midem bulanıyor ve başım ağrıyordu. Bunda aşşağıda gördüklerimin payı büyük olmalıydı. Dalış sonrası çıktığımız tekne başka bir tekneydi ve tüm eşyalarımız bu tekneye taşınmıştı. Teknedeki meyva ikramına bile bakamadan tüplerin önündeki oturma yerlerine uzandım ve uyumaya çalıştım. Açıkçası sinirim bozulmuştu. Bu aslan balığı öldürme meselesini daha sonra Teksas’lı çocuğa sordum; sizim rehberde aslan balıklarını öldürüyor muydu diye. Bana onunda oldürdüğünü, ilk başta kendilerinin de bu yadırgadıklarını ama rehbere sorduklarında; o balıkların bu sulara ait oladığını ve buradaki ekolojik dengeyi bozduğu için onları öldürdüklerini söylediğini anlattı. Pek inandırıcı gelmedi bana ama açıklaması buymuş…
2.DALIŞ (Blue Hole)
Rehberin biri beni dürtüp uyandırdı 40 dolar istedi. Kendime gelip ne demek istediğini anladığımda 40 doları dün ödediğimi söyledim ve biletimi gösterdim. Bu blue hole’e daldırmak için ekstra aldıkları bir para. Blue hole brifingi başladığında başımın ağrısı tam geçmemişti. Üstelik rehberin söylediklerinden tek bir kelime bile anlamıyordum. Yutmi biraz korkuyordu. Bunu hissettiğim için ben daha sakin durmaya özen gösteriyordum. Yutmi’ye rehberin ne dediğini anlamasak da herkes ne yapıyorsa biz de onu yapar, rehberi takip ederiz aşağıda dedim ve ekledim; sen merak etme ben konsoldan derinliği takip edeceğim sana hiç bir şey olmayacak söz veriyorum dedim. Ve işte o büyük an geldi. Ekip blue hole dalmak üzere kuşanıp suya atladı. Burada 2 ayrı grup olmayacağız. 2 Rehber gözetminde tek grup olarak dalacağız.
Dalışa çukurun başlangıcındaki sığlıktan başladık. Derinlik 7-8mt. Çok kısa bir süre yüzdükten sonra çukurun ağzına geldik. Aşağısı zifiri karanlık. Görüş pek iyi değil ama altımızdaki köpek balıklarını şeçmemiz çok zor olmuyor. 🙂 Karanlığa doğru süzülürken solumuzda sarkıtlar beliriyor. Milyonlarca yılda oluşmuş bu sarkıtlar arasında yüzüyor olmak da müthiş bir duygu. Bu arada etrafıma mı bakayım, köpek balıklarından arkamı mı kollayayım, gruptakilerden bizi de çeker misin diyenleri mi fotoğraflayayım derken yükselmeye başladık. O an dalış bilgisayarımı aradım. Büyük ihtimal bilgisayar olsaydı biraz daha kalabilirdim orada. Bana göre kısa bir tur oldu ama yine de müthişti. Yükselirken kafımı kaldırıp yukarı baktığımda gördüğüm manzara da dehşet vericiydi. Tepemizde 4-5 mt uzunluğunda onlarca köpek balığı vardı. Zaten köpek balığından ödüm kopar… Bunlar reef köpek balığı bir şey olmaz, olsa bu kadar adamı buraya daldırmazlar diye kendimi telkin etmeye çalışırken, diğer taraftan bir önceki dalışta yaşadığımız vahşet gözümün önüne geliyordu. O balıklara o zulmü yapan adam, burda da bizi köpek balıklarına neden yem etmesindi… Neyse ki hayvanlar bir kol mesafesinden daha fazla yakınımıza gelmiyorlardı.
Güvenlik dekosunu biraz uzun tutmaları içimi rahatlattı. Dalış bittiğinde güzel bir yemek bizi bekliyordu. Ben ve Yutmi çukura dalmanın sarhoşluğuyla ne yediğimizi bile anlamadık. Ama hissettiğimiz duygu güzel bir duyguydu… İkimizin yüzünde de şaşkın bir gülümseme vardı sanırım.
Son dalıştan önce bizi bir adaya götürdüler. Dalış merkezinin ofisi varmış burada. Bol bol kabuklu böcek, iguana ve değişik kuşlar gördük. Ve tabii mühiş Karayip sahilleri…
3.DALIŞ (neresi olduğunun artık ne önemi var ki 🙂 ama half moon caye )
Son dalışa Yutmi gelmek istemedi. O blue hole’ü merak ediyordu yalnızca. Burdaki sualtı, Kızıldeniz kadar renkli olmadığı için 3.dalışı yapmak istemedi. Ben de onu teknede bıraktım. Burada bir sığlığa indik. Daha ilk inişte bir vatoz bizi karşıladı. Küçük küçük tepelerin üzeri mercan ve bitki örtüsü ağırlıklıydı. Hakim renk, sarı-kahve olmasına rağmen burası nispeten daha renkli görünüyordu. Küçük renkli balıkların yanında birkaç büyük renkli balık da gördük. Keşke Yutmi de gelseymiş dedim. Orfozlar bizim denizlerimizdekine çok benziyorlardı. Yalnız bunlar biraz daha meraklıydılar. Hemen gelip yanımıza sokuldular ve bir süre bizimle beraber yüzdüler.
Meraklı olan yalnız onlar değildi. İki irice köpek balığı da bizi merak etmiş olmalı ki etrafımızda dolanmaya başladılar. Ama bu sefer blue hole’deki gibi kol mesafesinde de değil, adamlar burnumuzun dibine kadar geliyorlardı. Rehber, grupta, korktuğunu anladığı birkaç kıza, onları daha da korkutacak hareketler yapmaya başladı. Arada kızlara da bakıyordum. Eğitmenlik damarım kabardı sanarım. Kızların gözleri fincan gibi. İyi mizisiniz diyorum, şefkatli ve sakin bakışlar göndermeye çalışıp, iki şaklabanlık yapıyorum… Ayaklarını karınlarına çekip duruyorlar hayvanlar geldikçe. Neyse ki hayvanlar yalnızca iki taneler. Blue hole deki sürü burada ve bu kadar yakınımızda olsa ne yapardık bilmiyorum… Bu arada rehber bana da baktı korkuyor muyum korkmuyor muyum, ne durumdayım diye… Ben gaaaayet coool bir biçimde durunca bana dokunmadı ama bilse içten içe dokuz atıyorum… Ne demiş şair “ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü…” Hayvanlar dibimizden ayrılmıyorlar. Ah keşke Yutmi yanımda olsa! Belize hatırası diye köpek balığı ile kol kola fotoğraf çektirecek durumdayız resmen. Hayvanlara aldırmayayım diyorum, kaplumbağa var biraz onunla oyalanıyorum, sonra baraküda, açıkta yüzen iri bir müren filan ama yok… Hayvanlar her an her yerden çıkabiliyorlar. Ve insanın üzerine doğru yüzüyorlar. Resmen köpekler gibi gelip burnunu dokundurup sonra devam ediyor. Allahım eğer birimizi yiyecekse bu hayvan, lütfen şu pis balık katili rehberi yesin diye geçiriyorum içimden. Hayvanlar tüm bir dalış boyunca peşimizi bırakmıyorlar. Bu arada söylemeyi unuttum üstümüzde, su yüzeyinde de 2 yunus bir süre bizimle birlikte yüzüyor ama yanımıza inmiyorlar.
Dalış bitip tekneye çıktığımızda mutlu, heycanlı ve rahatlamış hissediyorum. Kek ve meyva ikramından sonra ananas suyu ile karıştırılmış bol buzlu bir rom ikram ediyorlar ve bu gerçekten çok iyi geliyor.
Artık dönüş yolundayız ve 2,5 saatlik yolumuz var. Teksas’lı çocukla biraz sohbet ettikten sonra müzik dinleyip, bulutları seyretmeye başlıyorum. Buradaki bulutlar inanılmaz. Öyle güzeller öyle güzeller ki saatlerce bakabilirim onlara… Bir adanın yanında geçerken yavaşlıyoruz. Küçük bir kano yanımıza yanaşıyor. Bir kova deniz kabuğunu, bir şişe rom ve bir teneke ananas suyu karşılığı tekne çalışanlarına veriyor. Çalışanlardan biri çekiç, bıçak ve çatal yardımıyla kabuğun içindeki hayvanı çıkartıyor.
Biz tam bu işlemi izlerken bu sefer de teknenin arkasından siyah dumanlar çıkmaya başlıyor. Ve bu tekne de arıza yapıyor. Rehber bizden yine özür dileyip 45 dk sonra başka bir teknenin bizi almaya geleceğini söylüyor. Yine okyanusun ortasında kaldık mı! Üstelik deniz sabaha göre daha hareketli. İleride güneşin battığı yerde kara butlutlar var ve şimşekler çakıyor. Bir saat sonra bizi almaya gelen tekneyi görünce biraz endişeleniyorum. Tamam bu da sürat teknesi ama bizim teknenin dörte biri kadar. Sandaldan hallice yani… Millet gelecek tekneyi beklerken içtiği romlardan iyice kafayı buluyor mu! Bizi -küçük sandala diyeceğim artık- aktardıktan sonra kalan bir kaç şişe romu da bu sandala alıyorlar. Herkes burada da içmeye devam ediyor mu! Her iki yanımda oturan Teksaslı’nın her ikisi de zom oluyor mu! Tekne dalgalarda hoplayıp zıpladıkça bunlar ellerindeki içkileri üstüme başıma dökülüyor, şarkı söylediklerini sandıkları bağırışları kulağımı tırmalıyor ve zaman zaman üzerime düşüp, özür dileyişlerine gülümsemek zorunda kalıyor olmaktan sıkılıyorum. Hepsinden öte bu küçük tekne ile bu dalgalı denizde daha ne kadar gideceğimizi kesitiremiyor olmak canımı biraz sıkıyor. Üstelik hava da kararmak üzere…
Bir saate yakın süren maceramız, hava karardıktan sonra ve karadaki ışıklar göründükten kısa bir süre sonra sona eriyor. Beni kaldığım otelin iskelesine bırakıyorlar. Evet kurtuldum. Sağ salim karaya ayak bastım. Herkesle vedalaşıyorum ve tekne uzaklaşırken ben de iskelenin üzerinde yürümeye başlıyorum. Fakat o da ne ! İskelenin kapıları kapalı. Üstelik kale kapısı gibi olan bu kapıların sağından solundan geçmek de imkansız. Tek çare denizden geçmek. Bu arada kıyıda gördüğüm bir kaç kişiye var gücümle bağırıyorum. Biri beni fark ediyor ve otel görevlilerine haber veriyor. Gelip kapıyı açıyorlar.
Bizimkiler otelin havuz barında oturuyorlar. Onlara doğru yürüyorum. Beni farkedince hepsi birden beni karşılamaya geliyorlar. Tabii bunca macerdan sonra, beklenen saatten de daha geç kaldığım için beni merak etmişler. İlk önce rehberimiz Cahit geliyor yanıma. Memleket toprağını öper gibi sarılıp öpüyorum adamı 🙂 Sonra oda arkadaşım Nigar… O da merak etmiş beni, sarılışıyoruz… Herkes dalışı merak ediyor. Hepsine yaşadıklarımı anlatıyorum. Sonra hep birlikte yemeğe geçiyoruz. Yarın sabah hareket var. Karasını neredeyse hiç görmediğim bu güzel adadan ayrılıyoruz. Onun için şimdilik hoşçakalın… 🙂 Size bir de Blue Hole’le ilgili bir video gönderiyorum, isteyen onu da izleyebilir ama video bana ait değil.
23 Ekim 2013 Çarşamba, 06:42 at 06:42
Hocam süper macera olmuş valla, bir solukta okudum… Bu arada aslanları öldürmeleri çok kötü ancak konuya ilişkin bir hikayeyi Küba’da duymuştum: Florida’da bulunan dev bir akvaryum yıllar önce patlamış ve Meksika körfezine binlerce aslan balığı salınmış, doğal düşmanları olmadığı içinde hızla çoğalıp diğer canlılara zarar vermeye başlamışlar. Ancak Küba’daki rehberler hiç birini öldürmüyorlardı 🙂
Macera devam, sağlıcakla gezin gelin 🙂
23 Ekim 2013 Çarşamba, 07:18 at 07:18
13 günde devr-i alem:) müthiş!.. 🙂 devamını dört gözle bekleyenlerdenim…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 07:57 at 07:57
Nefesımı tutarak okudum. Muhtesem <3
23 Ekim 2013 Çarşamba, 08:46 at 08:46
MUH -TE -ŞEM :)) devam devammmmmm…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 09:11 at 09:11
Başak, seni tanıyan birisi için yaşananlara ne gibi bir tepki verdiğini anlamak zor değil. Selçuk’un bahsettiği olayı Küba da ben de duymuştum. Ancak ne olursa olsun bir canlının böyle bir muameleye tabi tutulması kabul edilemez. Umarım bir daha böyle bir manzara ile karşılaşmak zorunda kalmazsın. Kendine iyi bak, görüşmek üzere…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 09:35 at 09:35
Müthişsin Başak! Seni çok takdir ediyorum; yaşadıklarına da çok imrendim ama bana sorsan ben bunları tecrübe etmeye cesaret edemezdim! Okuması bile heyecanlı. İyi ki gitmişsin, iyi ki yaşamısşın bunları; bravo diyorum! Başka da diyecek bir şey bulamıyorum 🙂 Yaw iyi ki bi saldırıya uğramamışsınız. Peki hiç böyle saldırılar yaşanmıyor muymuş orda? Bir de aklıma şu takıldı: o kadar ölen aslan balığının kanına köpek balıkları toplaşmadı mı? (Bu arada rehberinizin aslan balıklarını öldürmesi de, nedeni de ilginç doğrusu O_o) Blue Hole’e ve ve 3. yere dalış, bu alanda yaşanabilecek en uç deneyim sanırım? Sevgiler…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 09:53 at 09:53
“Blue Hole” sanki dünyaya iliştirilmiş bir nazar boncuğu… ve nazar boncuğuna yapılan bir dalış, bana yüksekçe bir yerden uçuruma baktığımdaki gibi hissettirdi. Bolca heyecan, birazcık korku ama ona rağmen kendini boşluğa bırakma istediği… itiraf edeyim ilk ve son dalışa sadece göz gezdirdim. Ama Blue Hole dalışını kalbim çarparak okudum 😀
23 Ekim 2013 Çarşamba, 09:57 at 09:57
Maceranın güzelliği, harika bir anlatımla birleşince, insan hepsini beraber yaşamış gibi hissediyor. Ne güzel etmişsin de bu maceraya atılmışsın! 🙂
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:02 at 10:02
http://www.hurriyet.com.tr/planet/24962263.asp
Başakcım, aksaklıklarına rağmen çok hoş bir deneyim yaşamışsın. Aslan balığı ile ilgili ben de sabah tesadüfen bu haberi okumuştum. Yine de hunharca ve vandalca balığı öldüren rehbere sinir oldum be de. 2 tokat atasım geldi 🙂
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:09 at 10:09
Ayyyy nefis bir yazı olmuş gitmiş kadar olduk harikasınız:) iyi eğlenceleeee keyifli geziler…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:17 at 10:17
Pes valla Başak. Ödümü koparttın . Bir an önce otele grubuna kavuşacağın satırlara ulaşayım diye nasıl okudum yazdıklarını anlatamam. Bunları annen okuyor mu?
Anne olunca maceracı ruhum sanırım körelmeye başladı :))
Gezdiğin , gördüğün ve bizimle paylaştığın şeyler çok güzel ve özel şeyler. Öyle herkesin rahatlıkla yapacağı şeyler değil. Her ne kadar içim 9 atıyor desen de içindeki o meraklı cesaret hepsini yenmeye yetiyor. Bu tatlı meraklı cesaretini hiçbir zaman kaybetme ama ne olur kendine dikkat et güzel arkadaşım.
Seni sevgiyle kucaklıyorum. Yolun açık olsun.
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:22 at 10:22
bol bol fotograf ve anı bekliyorum, Başak, nice yollara 🙂 gk
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:31 at 10:31
harikasın başak. yine döktürmüşsün. sana ve yutmi’ye selamlar ve iyi gezmeler….
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:40 at 10:40
Başak blue hole ın resmini görünce, ay buraya mı dalacak yoksa bu kız dedim, valla oraya dalmışsın. Seni ancak cesaretinden dolayı tebrik edebilirim. Benim kızım olsan dönünce biraz patallardım seni, bana bu endişeyi nasıl yaşatırsın diye…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 10:56 at 10:56
Başak Hocam gerçekten heyecanlı geçmiş. Unutulmaz bir anı olmuş, umarım bize de Blue Hole’de dalmak nasip olur.
Meksika’daki rehberler de benzer şekilde aslan balıklarını öldürüyorlardı. Bana da yuhaf gelmişti.
23 Ekim 2013 Çarşamba, 11:00 at 11:00
Tanıdığım en cesur tırsaksın. Helal!
23 Ekim 2013 Çarşamba, 11:12 at 11:12
Her duygunun en üst seviyelerinde dolaşıyorsun Başakcığım, adrenalin de tepe yapmış… Heyecanla okudum…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 11:27 at 11:27
Başak’çım heyecanla bekliyordum bu dalış serüvenini yazmanı. Heyecanla biraz da ürküntüyle okudum:) Neyse sağ salim tamamlamış olmana sevindim. Buralardan oralara çok çok selam, sevgi…
23 Ekim 2013 Çarşamba, 12:07 at 12:07
Deliiii! Hayatta dalmam oraya! Okurken yüreğim daraldı. Hem de tüpü bile ihmal edenlerle…
Meksika -Guatemala en begendigim yerler. Tadini iyi cikar. Sağlıcakla dön.
23 Ekim 2013 Çarşamba, 12:36 at 12:36
Başakcığım süper bir macera olmuş.. Tebrik ediyor yeni maceralarını yazmanı dört gözle bekliyorum..
23 Ekim 2013 Çarşamba, 13:41 at 13:41
Sevgili Başakcım senden ve yutmiden haber almak için sakin sakin yutmoğrafa göz atayım derken, kalp çarpıntıları ile soluk soluğa buldum kendimi:)) Bayılmak üzere yazmaya çalışıyorum:))) Gezinin beni en çok endişelendiren kısmı Blue hole yaşasııın bitmiş:))Seni çok özledik. Sevgiler
23 Ekim 2013 Çarşamba, 13:45 at 13:45
Başakcığım, o mavi deliğin dibinde ne işin var? Bak üstü ne güzeeeeel!
İşte üstünü bize, altını galsamalılara ayırmış yüce rabbim bu sebepten.
Üstelik tüpü bile düzgün takmamış alçak herifler, yüreğim ağzıma geldi.
Bi daha dalma öyle abidik gubidik heriflerle emi!
23 Ekim 2013 Çarşamba, 14:12 at 14:12
Herkese yeniden merhaba,
Aslında yorum yazan arkadaşlara her zaman ayı ayrı yanıt yazarım ama bu defalık beni affedin çünkü zaman bitaz kısıtlı burada benim için. Bu yazı bile 3 günümü aldı 🙂 Onun için buradan hepinize bir mesaj göndereceğim…
Yazıyı yayınladıktan sonra (burada gece saatleriydi) yatıp uyudum. Sabah da sizin sesinizi duymak ve özlem gidermek için 5 de kalktım ve mesajlarınızı okumak çok iyi geldi. Bu gezi gerçekten çok uzunmuş ve artık özlem başladı 🙂
Paylaştığınız için teşekkür ederim, şimdi daha bir güzel geçecek gün 🙂
Hafta sonuna doğru sizi pazara götüreceğim , buradaki renklerin nasıl çıldırıdığını siz de görün diye… 🙂
Hepinizi sevgi ve özlemle kucaklıyorum.
Not: Zehra’cım sen benim tırsaklığıma bakma, bunlar reef köpek balığı, birşey yapmazlar. Yalnız aklımdan bazen şu soru geçmiyor değil; insanın akli dengesi bozuk, saldırgan yapılısı olduğu gibi bunların da yok mudur diye… :))
23 Ekim 2013 Çarşamba, 14:21 at 14:21
Müthiş :)) biz de Palau’dan yeni döndük, ekip kalabalık olunca köpek balıkları sevimli geliyor haliyle.
Sevgiler
reyhan
23 Ekim 2013 Çarşamba, 16:07 at 16:07
Mükemmel bir tecrübe olmuş… 😀
24 Ekim 2013 Perşembe, 10:49 at 10:49
köpek balığına gel olum git olum demişler, ısırma demişler, ben balığım demiş, e o zaman yüz kendi halinde demişler, yok ben köpeğim demiş. ya ya.
🙂
köpek balıklarına yem ol diye mi gittin sen, ah Başakimu ah!
bak mexican/mexican’t esprisini unutma, yazıda hiç rastlayamadım.
24 Ekim 2013 Perşembe, 20:07 at 20:07
Nutkumuz tutuldu. Sen gelinceye kadar sakinleşmiş oluruz.
Ama yine de iyi ki dalmışın, iyi ki o güzellikleri ve korkuyu yaşamışsın.
Kaç kişi yaşamıştır bu duyguları.
Ama özlemimiz de gitgide büyüyor.
Yeni heyecanlara yeni renklere yeni dünyalara
iyi yolculuklar. Öpücüüük.
Oya ve Gürhan Fişek
25 Ekim 2013 Cuma, 06:41 at 06:41
Awesome video and pictures! Thanks for posting them! Do you mind if I share your YouTube video on my family blog?
Thanks,
Karren
25 Ekim 2013 Cuma, 11:07 at 11:07
Başak’cım cesaretin için seni kutluyorum. Geçmiş olsun. Seni ve yutmiyi sevgiyle bekliyoruz…..
25 Ekim 2013 Cuma, 23:43 at 23:43
Başakcığım okurken de seyrederken de hem heyecan ve korku yaşadım.Bu güzellikleri yaşattığın için teşekkürler.
27 Ekim 2013 Pazar, 16:48 at 16:48
başak kanım dondu okurken, sen çılgınsın hakkaten! Neyse ucuz atlatmışsın, bundan sonra böyle çılgınlıklar yapma, akıllı uslu gez herkes gibi. öptüm.
30 Ekim 2013 Çarşamba, 13:08 at 13:08
Yamansınız Başak Hanım. Uzunca bir tatilden sonra yazdıklarınızı okumak, fotoğraflarınızı incelemek bir armağan oldu benim için. Sizi tanımış olmanın bana verdiği zenginliği bilemez, tahmin dahi edemezsiniz. İyi ki varsınız. Herşeyin planladığınız gibi olması dileklerimle saygılar sunarım. Esen kalın.
29 Kasım 2013 Cuma, 11:49 at 11:49
Başak’ım müthiş bir hikaye!
Tabii aslan balıkları ile ilgili olan bölümü hariç…Araştırınca bununla ilgili bir çok açıklama buldum internette ama, bu tarz bir vahşetin mazereti olamaz tabii ki hiç biri…Yazdıklarını okurken bile dehşete kapıldım:-(
Benim gibi obruk ve mağarasever biri için rüya gibi bir yer…Ne yalan söyleyeyim çok imrendim…Ama Yutmi ve senin sayenizde, hiç değilse küçük bir gezinti yapmış olduk oralara…İkinize de teşekkürler…
13 Nisan 2015 Pazartesi, 15:27 at 15:27
Bu geziyi daha önce Senden dinlememe rağmen ilk defaymış gibi büyük bir heyecanla okudum. Sanırım ben bu kadar cesur olamazdım. Yaptıklarımızın yaşamlarımıza armağan olduğunu düşününce, yaşadıkların muhteşem bir deneyim olduğu için Senin adına çok mutlu oluyorum:)) Ve bu deneyimi bizlerle paylaştığın için şükranla doluyum. Sağol:))