Bir Kaşık Mutluluk
Hint Gece Müziği adlı kitap hakkındaki yazıma gelen mesajlardan biri de Ayşe Gaffaroğlu’na aitti. Kendisini tanımıyordum. Ama kullandığı sözcüklerin arasında Necla Hanım’ın adı geçiyordu. Belli ki o da benim gibi Necla Hanım’ın arkadaşlarından biri. Bir de isteği vardı. Yutmoğraf’ımda, kitabı “Bir Kaşık Mutluluk” için böyle bir paylaşım istiyordu. Yutmoğraf’ımı ziyaret etmiş olması, hazine sandığıma birşeyler bırakması hoşuma gitmişti. Kendisine kitabını okuyacağıma söz verdim. Yalnız bir sorun vardı. Ya kitap beni içine çekmezse? Ne yaparım, nasıl yaparım? Huyumu biliyor, kendimi tanıyorum. Bloguma yazmış, ayıp olmasın, ya da Necla Hanım’ın arkadaşı, Necla Hanım zor durumda kalmasın diye hoşuma gitmeyen bir şeyi hoşuma gitmiş gibi yazamam. Bir de istek üzerine olduğunda bu benim için daha da zor olur. Alışık değilim çünkü. İçimden nasıl çıkarsa o.
Korkunun ecele faydası yok. Önce kitabı almalıyım, sorası allah kerim. Hoşuma gitmezse de olabildiğince yumuşak bir dille hoşuma gitmediğini yazacağıma dair kendime söz verdim. Eminim beni hoşgörü ile karşılayacaktır diye düşündüm. Birkaç kitap daha vardı almak istediğim, onun için internetten sipariş verdim. Hemen de geldi.
İlk Ayşe Gaffaroğlu’nun kitabını elime aldım. Ne yalan söyleyeyim biraz heyecanlıyım. İçinden ne çıkacak? Kapak resmi çok ilgimi çekti. Kaşığın içinde duran, içi su dolu cam bardağın içindeki cam balık ve içindeki iki küçük balık… Fotoğrafa uzun uzun baktım. Kitabın adı ile bağlantılar kurmaya çalıştım kendimce. En net olan “KAŞIK” tı 🙂 Çok zekisin Başak dedim kendi kendime 🙂 Cam balığın içindeki iki küçük balığı büyük balığın yavruları olarak düşündüm. Ne ilginç, aklıma hiç “büyük balık küçük balığı yutar” sözü gelmedi. Şimdi yazarken farkettim bunu 🙂
Sonra arka kapağa baktım. Isınma turları atıyorum… Gülen bir hanım yüzü. Ciddi de bakabilirdi, gülmüş, dedim kedi kendime. Hani arka kapakta kitaptan kısa ip uçları olur ya, işte onu okudum. Genellikle bu ip uçları benim kitaba merak duymamı sağlayabilir ve ikinci olarak kitabın sayfalarını karıştırmaya başlarım. Sözcükler beni içine çekerse kitabı okurum. Yoksa bırakırım. Arka kapakta yazanlar beni çok çekmemişti. Eyvah ! Ama söz verdim kitabı okuyacağım.
Kapıyı araladım, içeriye gözatmaya başladım. Ayşe Hanım’ın kısa özgeçmişi vardı kapağın ilk sayfasında. Mesleği ve edebiyat dünyasında yaptıkları yazıyordu. Öncelikle ilgimi çeken , Ayşe Hanım’ın, Ankara’da işlettiği “KAŞIK” adında ki lokantası oldu. Çok zekiyim ya, kitapla ilgisi olmalı dedim hemen 🙂 Bu isimde bir yere gittim mi diye hatırlamaya çalıştım. Necla Hanım emekte olduğunu söylemişti. Ben de Bahçelievler’de oturduğum için biraz daha zorladım hafızamı. ( Kitabı okurken de, kitapta anlatılan ferforje rafları, üstü kareli kumaş kaplı kavanozları gözümün önüne getirmeye çalıştım ama yine hatırlayamadım. Hafızama bir daha küfrettim. Sonra dedim ki kendi kendime, sen dün ne yediğini hatırlamıyorsun a şaşkın…) Neyse ben yine başa döneyim. Kaşık lokantası şimdi kapanmış. Ayşe Hanım, Ürgüp’de Öykü Evi adında bir butik otel işletiyormuş. Bir arkadaşımla bizim de böyle bir hayalimiz olmuştu bir zamanlar. Ama kimileri hayal kuruyor, kimileri de hayallerini gerçekleştiriyor, hem de yoktan var ederek… Duyuyor musun kadim dostuuuuum! Sen de okumalısın bu kitabı 🙂 Seveceğini biliyorum.
Kitabı okumaya başlamalıyım artık. Kulübenin etrafında bu kadar dolanmak yeter. Bakalım içeride ne var. Daha antrede karşıma çıkan bir kaç satır, beni tutuğu gibi evin içine çekiveriyor; “Dikkatlice ve sıkı basmalısın ayağını; bir anlık yanlış, ilmek kaçırmaktır. Ördüğün tüm ilmekler sökülür, yeniden başlaman gerekebilir. Oysa senin zamanın kıymetli, gücün sınırlı…” Sevgili “Nehir” :), zaman zaman ilmek kaçırmış ama elindeki oyayı işlemeyi hiç bırakmamış insanlardan. Kitabı keyifle okudum. Emekteki Kaşık Lokantasına fiziki olarak gidip gitmediğimi hatırlamıyorum ama oraya giden bir çok kişiden daha fazla şey biliyorum orası hakkında artık. Öyle bir lokanta ki içinde incik yemeğinden tut da, fırın sütlaca kadar, yok yok… Hele bir de öyküler var ki pişen… Martıların çığlıklarından, yavrusundan göbek bağını kesemeyen kadına… Ben böyle lokanta görmedim. Kapağın arkasında gülerek bakan kadın, artık yalnızca gülerek bakan bir kadın değil benim için. Çünkü gözlerindeki gülüşü de okuyabiliyorum artık kitaptan sonra. Her gülüşün ayrı bir hikayesi var, her gözyaşının olduğu gibi…
“Bir Kaşık Mutluluk”, içtenlikle yazılmış bir kitabın yanı sıra, ince ince işlenmiş bir hayat oyası gibi… Üstelik bu samimi dilini, onunla ağlayıp, onunla gülebilecek kadar her ilmeğinde hissedebildiğiniz bir oya… Gerçekten sizinle gülüp, sizinle ağladığım yerler o kadar çoktu ki… Nehir, emektar arabasından ayrılırken bile iki gözümden sicim gibi akıyordu yaşlar. Çünkü anneannemden kalan tahta pencerelerden, çok sevdiğim yürüyüş ayakkabımdan, büyükbüyük babadan kalan eski radyodan ayrılırken ben de benzer duyguları yaşamıştım.
Sevgili Ayşe Gaffaroğlu, emeğinize, yüreğinize ve kaleminize sağlık diyorum ve Yutmoğraf’ıma “bir kaşık mutluluk“ bıraktığınız için teşekkür ediyorum.
20 Nisan 2012 Cuma, 08:56 at 08:56
Yine ve yeniden keyifle okudum yazını:-) Adım geçtiğinden midir bilmem bu duyuruyu yapma cesaretini buluyorum:-))) Kitabın imza günü: 25 Nisan Çarşamba günü, Kurgu Kültürde saat 18 de… Kurgu Kültür adresi: Konur Sokak 13/5 Kızılay
20 Nisan 2012 Cuma, 09:11 at 09:11
Okuyacagiz mecburen biz de…:-)) Ne lokantaymis o!…
20 Nisan 2012 Cuma, 09:26 at 09:26
Kitap tanıtım ve eleştiri yazılarını normalde hiç okumadan geçerim… Çünkü, herkesin bakış açısı farklı olduğundan sanat eleştirmenliği bana hep soğuk gelmiştir.
Böyle bir yazı olduğunu bilmeden başladım okumaya (yoksa Başak’tan zılgıt yemek var ;-))))))) [Şaka, şaka :-))))] Veeeee, çok keyif aldım. Kitaptan mı? Kitabın anlattıklarından mı? Belki… Ama esas Başak’ın içten yaklaşımından ve bunu ifadesindeki hoşluktan…
Sabah sabah iyi geldi…
Sevgi ve doğa ile yaşa…
20 Nisan 2012 Cuma, 09:37 at 09:37
Yeni bir kitap ve yazarla, senin çok içten tanıtımın sayesinde tanıştık Başakçım. Gerçekten çok hoş anlatmışsın, hatta içten içe güldürdün beni 🙂 Bu kitabı da not ettik; Ayşe Hanım’a da başarılarının devamı olsun diyorum buradan…..
20 Nisan 2012 Cuma, 10:13 at 10:13
başakcım çok güzel bir yazı, en az kitap kadar sürükleyiciydi. senin ders notlarından ziyadesiyle etkilenmiş biri olarak bu hikaye etme yeteneğinde beni aynı yutmoğraf gibi etkiliyor ve “bende yapmalıyım” duygusuna kapılıyorum, özeniyorum anlıyacağın 🙂 gördüğünü fotoğrafla, hissettiğini yazıyla anlatabilmek sanırım senin ayrıcalığın… sen bu yolda devam et bizde hayran hayran seni izleyelim:)
20 Nisan 2012 Cuma, 10:22 at 10:22
Başak’çım ne güzel anlatmışsın bir kitabı okuma serüvenini. Ben de merak ettim, okunacaklar listesine aldım “Bir Kaşık Mutluluğu.” Ayşe Hanım’ı da kutluyorum. Nice kitaplara…
20 Nisan 2012 Cuma, 18:27 at 18:27
hımmm meraklandımmmmm 🙂 okumak gerek… içten , sevgiyle …
bir kaşık da bizim almamız gerek 🙂
tanıtım için teşekkürler kelimelerine sağlık . heyecanla bir sonraki paylaşımlarını bekliyoruz…
22 Nisan 2012 Pazar, 20:50 at 20:50
Sevgili Başak Soner Yalçın’dan hemen sonra bu kitabı okuyacağım.
Hayatta ilmek kaçırmanın nelere mal olabileceğini çok iyi kestirebiliyorum. dönüşü elbette olur / olmaz değil ama bunun bedeli tek boyutlu olan zamanın boşa harcanmasıdır.
Bütün kitap paylaşımlarında olduğu gibi seninki de çok güzel bir paylaşım…
Teşekkürler.
Sevgilerimle
Tamer (TSYO)
23 Nisan 2012 Pazartesi, 17:12 at 17:12
Sevgili Başak,yorumun beni o kadar mutlu etti ki anlatamam.Teşekkürler henüz tanışmadığım arkadaşım ve dostları. Beni yüreklendirdiniz. Sizlere kepçe dolu mutluluk diliyor 25 NİSAN ,SAAT 18.00 DE KONUR SOKAK KURGU YAYINEVİN’de imza günüme heyecanla bekliyorum.