Bilinmeyene Yolculuk .II.
İlk yazımın devamı olan bu yazı, yine bir bilinmeyene ama bu sefer dağlara değil, Ankara’ya hatta Türkiye’ye yolculuk…
Cumartesi sabaha karşı duyduğum korna seslerinin ne anlama geldiğini Niğde yollarında yavaş yavaş anlamaya başlamıştık. Hem de kullanmayı ısrarla reddettiğim akıllı telefonlar ve facebook aracılığı ile…
Arkadaşlar, cuma akşamı Tunus’un karıştığı haberini veriyorlardı. Cuma akşamüzeri, Kuğulupark’da, İstanbul’daki gezi parkı direnişine destek için bir eylem olacağını duymuştum. Polis eylemcilere biber gazı ve tazyikli su ile müdahale etmiş… Ancak yaşananları medya haber olarak geçmediği için cumartesi sabah saat 9 sularında aradığım kişilerin de olaylardan haberi yoktu. Anladığım kadarıyla akşam orada olmayan ve facebook kullanmayan bir çok kişinin, gece olanlardan haberi olmamış.
Kamp yerine vardığımızda Ankara’dan ve İstanbul’dan gelen haberler çoğalmaya başlamıştı. İnsanların meydanlarda toplanarak yapılan şiddeti kınadıklarını, bunu kınarken de yine şiddete maruz kaldıkları haberlerini alıyorduk. Polis, insanların üzerine biber gazı ve panzerlerle su sıkıyormuş. Tüm bu haberlerin arasında biz o dağa nasıl çıktık, nasıl indik inanın ben de bilemiyorum. Ve sanırım şu an bile kafam o kadar karışık ki size bu tırmanışı bu yazıda aktaramayacağım. Yalnızca, bizi o sarp dağlara sağ salim çıkartıp indirdiği için sevgili Gökhan Hisarcıklılar, Ercan ve Çağrı’ya teşekkür ediyorum ve Aladağlar macerasını daha sonra paylaşmak üzere erteliyorum.
Hiç de böyle bir tabloyla karşılaşacağımı düşünmeden, ayın şarkısı yaptığım “hakim bey” adlı parçanın, sokaklarda gerçekleşmiş olduğunu gördüğümde çok değişik duygular yaşadım.
Tırmanıştan döndüğümüzün ertesi sabahı -pazartesi günü-, Bahçelievler’den Kızılay’a doğru yürümeye başladım. İki gündür yaşananları gözlerimle görmek istedim. Sanki gözümle görmesem inanamayacakmışım gibi geliyordu bana… Önce Güvenpark’daki otobüsler dolusu polisi ve meydandaki panzerleri gördüm. Her ne kadar ortalık sakin ve normal bir iş günüymüş gibi görünse de, otobüs duraklarının, ilan panolarının, mağazaların ve bankaların kırık camları hiç de normal bir gün olmadığını gösteriyordu.
Kızılay metrosunun Güvenpark tarafından çıkarken burnum ve gözüm yandı. Üstgeçitten Yüksel caddesi tarafına geçerken de aynı şey oldu. Müdahalelerde biber gazı kullanıldığını ve bu gazın metroya ve tüp geçitlere de dolduğu anlaşılıyordu. Metrodan çıkan, üstgeçitten geçerek işine giden insanlar ağızlarını burunlarını kapatıyorlardı. Kimi insanların da yüzlerinde maskeler vardı. Hani şu eczanelerde satılan bildiğimiz beyaz maskelerden… Çatışmalar sabaha kadar sürmüş olsa da, üzeriden bir kaç saat geçmesine rağmen Kızılay’ın üzerinde hala bir gaz bulutu vardı. Sokaklarda yürümeye devam ettim. 2 gündür yalnızca internetten ve telefonlardan edindiğimiz bilgilerin, Ankara’da yaşananlarının izini sürmek istiyordum.
Öğlene doğru Güvenpark’da bir grup toplanıp slogan atmaya başladı. Ve hemen peşi sıra ilk biber gazı bombası geldi. Ben İzmir caddesine doğru -biraz daha yukarıda- durduğum için gazdan etkilenmedim. Artık günlük yaşamla eylem iç içe girmeye başlamıştı. Şiddetin her türlüsüne karşı olan ben, akşamüzerine kadar Kızılay’ın değişik bölgelerindeki olayları izledim. Duygularımı tarif edemem.
Gerçekten de topluluğun çoğunu liseli gençler oluşturuyordu ve bu gençler kızlı erkekli gruplardı. Ellerinde siyasi hiç bir yazı, bayrak veya sembol, dillerinde hiç bir ideolojiye ait slogan yoktu. Hergün Tunalıhilmi’de Bahçelievler’de, Dikmen’de, Ayrancı’da, AVM’lerde, kafelerde kısaca heryerde gördüğümüz gençler, bu sefer Kızılay’da hükumetin baskıcı tutumunu protesto ediyordu. Polis biber gazı attıkça biraz geri çekilip yüzlerini gözlerini limon, süt ya da özel loslüsyonlarla temizledikten sonra tekrar toplanıyorlardı. Bu arada oradan geçen sırdan vatandaş da bu gazdan etkileniyordu. Çocuklar zor durumda kalan vatandaşa da yardım ediyordu. Birliktelikleri ve dayanışmaları bibergazından daha çok göz yaşartıyordu. Dükkanlardaki, evlerdeki, işyerlerindenki bazı insanlar bu çocuklara kapılarını açıyor, sıcak çatışmanın içine giremese de kimse arkasını dönüp gitmiyor ya da yapmayın evladım filan gibi öğütler vermiyordu.
Gazla grupları uzaklaştıramayan polis tazyikli su sıkıyordu. Gruplar bulundukları yerden uzaklaşsa bile Kızılay’ın başka bir bölgesine geçiyordu. Yukarıda 3-4 helikopter dolaşıyordu. Aşağıdaki polis güçlerine gruplaşmanın nerede olduğu bilgisini veriyor olmalı diye düşündüm. Akşam üzerine doğru Meclisin önünden Tunus’a oradan da Kuğulupark’a doğru yürüdük. Bir grup Kennedy’den Kızılay’a doğru yürümeye başlamıştı. Tunalıhilmi ve Kuğulupark da doluydu. Buradaki topluluğun bir kısmı da sokaklarda bira içerek, bir kısmı slogan atarak tepkilerini dile getiriyordu. Akşam Ayrancı’dan Dikmen’e doğru çıkarken -her sokakta- tencere tava ve alkışlarla devam eden eylem, Dikmen caddesine vardığımızda bir insan seline dönüşmüştü. Dikmen caddesinden insan akıyordu. Yürüyenler ailelerdi. Ne kadar sürdü bu yürüyüş, sonu nerede bitiyordu inanın bilmiyorum. Dikmen’den gelenlerin Tunalı’ya oradan da Kızılay’a yürüdüğünü duydum. Kızılay en sert müdahalelerin yapıldığı bölge gibi görünmekle birlikte Kennedy ve 100.yılda bir de Eskişehir yolunda da -ODTÜ’lü öğrencilere- polis bibergazı ve panzerle su sıkarak müdahale etmiş.
Ben böyle çok katılımı olan bir eylem daha görmedim. Herkes kendi tarzında, kendi bildiği ve gücünün yettiğince katılmaya çalışıyordu eyleme, benim gördüğüm o… Kimi herşeyin farkında, kimi Cumhuriyet elden gidecek kaygısında, kimi Ata’nın tasasında, kimi kürtaj yasasının karşısında… Bu daha uzar gider. Bu benim yorumum değil aslında hepimizin görüp yaşadığı… Herkes kendine dokunan yanından veya algıladığı kadarıyla sokaklardaydı…Dediğim gibi her çeşit insanı görmek mümkün. Arada bunu kendine vitrin yapmak isteyen de yok mudur? Vardır elbet. En yarışına (en çok biber gazını ben yedim diyen…) giren yok mudur? Vardır elbet. Provakatör yok mudur? O da vardır hiç şüphesiz. Keşke olmasa ama vardır ve böyle bir kalabalıkta olmaması da bence mümkün değil. Ama gerçek olan şu ki daha önce hiç bu kadar çok insanı ( bütün Türkiye bazında ), hiç bu kadar uzun süre sokaklarda görmedik. Dün akşam da -salı günü- Bahçelievler’deki eylemleri gördüm. 7.cadde uzunluğunda bir grup, Akdeniz caddesi, 7.cadde, 4.cadde, 8.cadde, oradan Tandoğan… -bu böyle uzar gider- günün erken saatlerine kadar sokaklarda yürüyordu.
Ben size iki gündür gördüklerimi olabildiğince yorum katmadan aktarmaya çalıştım. Zaten hemen herkes, tüm bu olanları, gerek eylemlere katıldığı için ( katılmasa da, evinin önünden geçen insanları görüyor ve duyuyordur ), gerek sosyal medyadan, gerek -az çok ama en azından artık- basından takip ettiği için biliyor. Heryerde bu yaşananlarla ilgili binlerce fotoğraf ve yüzlerce video var. Herkes artık bunu konuşuyor. Ve Türkiye ilk defa bu şekilde, bu kadar geniş katılımlı ve uzun süreli bir eyleme tanıklık ediyor.
Beklenen bu muydu bilemem ama sonunda halkın sesi çıktı işte. Keşke kimsenin canı yanmadan olsaydı bu.
Yutmoğraf, gezi yazılarımı, kitap ve film tanıtımlarımı, şiir, müzik ve fotoğraflarımı ve çoğunlukla renkli ve keyifli heyecanlarımı paylaştığım bir hazine sandığı benim için. Ulucanlar ve Sinop Ceza evi yazılarımın dışında, ilk defa bu tarz bir yazıya yer veriyorum. Ben size yeni ve farklı bir haber de vermiyorum. Yazıyorum çünkü Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor ve ben de bunu hem paylaşmak, hem de kayıt altına almak istiyorum.
Umarım Yutmoğraf’da yine renkli ve keyifli heyecanları sizinle paylaşmaya devam edeceğim günler gelir. Güzelliklerin paylaştıkça çoğalacağına, acıların paylaştıkça azalacağına inanıyorum. Bugün artık ikisinin birbirine karıştığı anlar yaşıyoruz.
Dilerim bu kadar insanın ve eylemin, yolu ve yönünün saptırılmadan, daha fazla can yanmadan doğru hedefe ulaşsın.
Dilerim doğru mesajlar alınmış, tüm bu yaşanan sıkıntıya değmiş olsun.
Ve yine tüm kalbimle dilerim ki bütün bu yaşananlar, Türkiye için iyi sonuçlar doğursun.
Sevgilerimle…
05 Haziran 2013 Çarşamba, 11:11 at 11:11
aynı dilekleri paylasmamak elde degil.. umarım her sey bizim icin
iyi ve bizden sonra bıraktıklarımız icin daha iyi olur.
05 Haziran 2013 Çarşamba, 12:12 at 12:12
EYVALLAHHH
05 Haziran 2013 Çarşamba, 13:01 at 13:01
Türkiye için iyi sonuçlar doğursun……
05 Haziran 2013 Çarşamba, 13:47 at 13:47
Gelecek günler aydınlık.
05 Haziran 2013 Çarşamba, 14:25 at 14:25
İnşallah Başakçım; inşallah…
05 Haziran 2013 Çarşamba, 15:53 at 15:53
tüm kalbimle iyi dileklerine katılıyorum, ankaradan uzaklardayım bu kadar detaylı yazdığın için çok teşekkür ederim canım Başakçım
05 Haziran 2013 Çarşamba, 17:29 at 17:29
Başakçığım, Yazdıklarınla çoğumuzun hislerine tercüman olmuşsun. Ben de bir yanım sevinç bir yanım hüzünle izliyorum olanı biteni. Dileklerine yürekten katılıyorum. Ümit edelim ki “bizim güzel ülkemiz” in güzel insanları aydınlık günlere uyansın… Sevgiler
06 Haziran 2013 Perşembe, 14:04 at 14:04
Eveeet Başak’cığım benim duygularımıda dile getirmişsin bence herkez tek yürek oldu ve sesini duyurmaya çalışıyor ilk defa. İnşallah en az zararla istenilen sonuca ulaşılır. Sevgiler.
07 Haziran 2013 Cuma, 21:06 at 21:06
Başak’cım, günlerdir bu yazdıkların içinde yaşıyoruz. Kendi adıma hem ülkem insanıma hem de kendime şaşırıyorum. Meydanlara düştüm, zıpzıp zıpladım slogan atarken. Sloganlarda slogan ama… espiri dolu, içimdeki çocuğu bile ayağa kaldıran cinsten. Evde bile elim kolum bağlı değildi ve gücüm yettiğince destek oldum. Kandil gecesi simitlerimi alıp Kuğulu Parka koştum. Simitleri yedik üstüne de biber gazı… yanımda ses bombası patladı, yeterince yaşlanmış olmalıyım ki etkisi olmadı. baktım ara sokaklara sürdüler insanları, panikle taksiye attım kendimi. Eee insanım ve ilk deneyimlerim :)… taksi kırmızı ışıkta bekliyor, derken yeşil yandı. Gencecik bir kız geldi taksi şöförüne sakın abi kımıldama yolu açma TOMA üstümüze gelecek dedi. Baktım TOMA iki sıra arkamızda, taksiye dur dedim dur az önce oradaydım. sadece kandil için iyi dileklerimizi sunduk ve istiklal marşı söyledik iki taraftan saldırdılar üstümüze. Kahraman taksici bekledi…TOMA hemen sirene bastı… çekil yoksa ezerim der gibi. Taksici de korktu ama en azından insanlar TOMA’nın hedefinden güvenli bir yerlere sığınana kadar direndi. Sonra doğru Dikmen’e…devam ettik direnmeye :))
10 Haziran 2013 Pazartesi, 16:01 at 16:01
Ben sadece ağlıyorum…
Neden?..
Sinirden mi?
Çaresizlikten mi?
Nefretten mi?
Kaygıdan mı?
Çocuklarımıza olanları kafamdan silemediğimden mi?
Gerçek çapulcuların memleketimi perişan etmesine dayanamadığımdan mı?
Çocuklarımızın göğüslerini korkusuzca allahın belası TOMAya siper ederken kendilerine muhalefet partisi diyen soysuzların sessizliğinden mi?..
Ne bileyim ben!..
Belki de hepsinden dolayı…
Ama tutamıyorum kendimi…
Rüştü, DİREN…
Dİ-REEEEEEEN…