Bayramın 3. Günü
Yaz aylarına denk gelen bayram tatillerinde Ankara’da kalmak gibi güzeli yok… Kalabalık yoook, her yer sakiiiin, en güzeli de trafik keşmekeşi yok. Bugün bayramın üçüncü günü ve ben, Ankara’nın sakin sokaklarında dolaşırken bulduklarımı ve gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Çok uzun zamandır yazmaya, okumaya, fotoğraf çekmeye isteksizim. Bu kadar hengamenin ortasında birşeylere odaklanabilmek zor. İnsanın kendi ülkesinde kendini güvende hissetmemesi çok can sıkıcı… Bununla da başa çıkmayı öğrenmek gerek tabii biliyorum ama bu bendeki isteksizliği de tamamen ortadan kaldırmıyor.
Ama bugün biraz farklı hissediyorum. İzlediğim bir film ve çok sevdiğim ama bugün terk edilmiş bir mekanın içinde dolaşmak, içimi biraz hareketlendirdi. Geçen gün “Rüyalar ve Gerçekler” adıyla Yutmoğraf’ta paylaştığım dört fotoğraf için bir arkadaşım metin kısmını unuttuğumu söylemişti. Oysa metin yazmamıştım ki. Müzik de koymak gelmemişti içimden… Bazen böyle oluyor işte. Şimdi ise yazmak istiyorum.
Nurgök’le Kızılırmak Sokak’ta yürüyorduk. “Küçük Adamlar” adında bir filme gidecektik. Filmi birazdan anlatacağım ama öncesinde yaşadığım bir şey beni biraz heyecanlandırdı. Kızılırmak Sokak’ta Orta Dünya diye bir cafe vardı. Eski yazılarımdan birinde bahsetmiş olmalıyım. İşletenlerini de, mekanı da sevdiğim bir yerdi. Orta Dünya hala var ama artık Kızılırmak Sokak’ta değil, Hatay Sokak’a taşındı. Hemen Büyülü Fener’in karşısına… Eski yerini ise ne zamandır görmüyordum. Bugün Kızılırmak Sokak’ta yürüken birden sarmaşıklardan oluşan bir duvar dikkatimi çekti. Burası eski Orta Dünya’nın yeriydi. Burada bir yerde bahçeye giriş olmalı deyip, sarmaşıkları araladım ve evet işte Orta Dünya… Sarmaşıkların arasından bahçesine girdik. Harap bir görüntüsü vardı. İçeri girince dönüp arkama baktım, sarmaşıklar girişi örtmüştü. Nurgök, “Şimdi gerçekten Orta Dünya’ya geçmiş gibi olduk” dedi. Size buranın harap görünterini göstermeyeceğim. Ama Yutmoğraf’ta saklamak üzere aldığım birkaç detayı paylaşacağım. Bilirsiniz kötü şeyleri saklamayı da anmayı da hatırlamayı da sevmiyorum. Tabii bu her şey için değil ama Yutmoğraf için böyle.
Her neyse… Tümü boşaltılmış olan bu bina belli ki bir süre sonra artık hiç olmayacak. Bana da oradaki anılar ve şu bir kaç fotoğraftan başka bir şey kalmayacak. Tıpkı bir mandala gibi ( https://www.yutmografim.com/samsara-ve-mandala/ )
Sahi, belki sizlerden de bu mekana giden olmuştur ve bu fotoğraflar sizin için de bazı anıları beraberinde getirir kim bilir… 🙂
Eski Orta Dünya’dan çıkıp Büyülü Fener’e doğru yürümeye başladık. Ne güzel değil mi? 😉 Orta dünya, büyülü fener… Aslında tavşanlar her yerden çıkabilir. :))) Tamam dağıtmayalım konuyu lütfen. 😉 Özgün “auteur” yönetmeni olarak anılmaya başlayan Ira Sachs yönetmenliğindeki “Küçük Adamlar” filmini izleyecektik. Nurgök “auteur” yönetmenlerine olan ilgisinden bahsedince ben de daha önce hiç duymadığım, belki de dikkatimi çekmeyen bu terimin ne olduğunu sordum. Allahtan son derece entelektüel bir ailenin çocuğu olmama rağmen bilmediğim için beni ayıplarlar mı korkum hiç olmadı. 🙂 Her zaman anlamadığım ya da bilmediğim şeyleri sorarım. Bunu da araya sıkıştırayım da toplumsal mesajım da eksik kalmasın. :))) Neyse sonuç olarak “auteur” yönetmen demek; hem metni yazan hem de sahneye koyan yönetmene denirmiş. Nurgök’cüm yanlış anladıysam beni düzelt olur mu?
Film beni etkiledi. Oyuncular ve oyunculuklar iyiydi ve bu iki ufaklığın arasındaki sevginin bize geçmesinde ve paranın neleri yok ettiğinin görülmesinde çok yardımcı oldu. İnsanların konforlarını biraz daha arttırabilmek adına neleri gözardı edebileceklerini çok güzel dile getirmiş bir filmdi. Özellikle ebeveynlerin kaybı sonucu onların miraslarına göz diken çocuklarının nasıl birer akbabaya dönüşebildiklerini çok net görebiliyordunuz. Çok isterim böyle bir filmi herkes izlesin. Gerçekten isterim. Tıpkı “Amour” filminde de ( https://www.yutmografim.com/askk/ ) olduğu gibi hayattaki bazı gerçekleri aslında çok çarpıcı bir biçimde dile getiren ama nedense bu çarpıcı gerçeklerin çok az insan tarafından algılandığı böyle filmleri herkesin izlemesini ve kendi içine bir ayna tutmasını gerçekten çok isterim.
Bu filmde beni sarsan bir diğer nokta da arkadaşlıkların, dostlukların küçük yaşlarda çok daha saf ve hesapsız olduğunu hatırlatmasıydı. Öyle içten, öyle samimi… Yıllar geçtikçe daha zor tutar oldum gözümün yaşını. Ama gözümden akan yaşlar o akbabalara duyduğum kızgınlıktan değil, o çocukların arasındaki güzel, hesapsız, katıksız sevgiyi hissedebildiğimden, belki de böyle sevgilere duyduğum özlemdendir. Artık iyi ve güzel olan akıtır oldu gözümün yaşını, sebebi de giderek azaldığından mıdır, bilinmez…
Seni seviyorum demek, benim için özelsin demek, iyi bayramlar dilemek, eylemlerle desteklenmesi gereken şeylerdir. Yoksa dili dönen herkes üç beş kelimeyi bir araya getirebilir. Hesapsızca, içtenlikle, sevgiyle ve yürekten kutlanan nice bayramlara…
14 Eylül 2016 Çarşamba, 22:06 at 22:06
Her zamanki gibi şahane yazmışsın Başak!cığım.
Anlattığın öykünün kahramanlarından biri olmak da, bu öğleden sonrayı seninle geçirmek de çok hoş!
Film çok güzel ve etkileyiciydi gerçekten.
Fotoğraflar her zamanki gibi sıra dışı. Gözünü severim! 🙂
Sana da iyi bayramlar! 🙂
Yutmoğrafı ziyaret eden herkesin bayramı kutlu olsun!
15 Eylül 2016 Perşembe, 08:51 at 08:51
Canım <3 ne güzel yazmışsın yine. Sevgiler…
15 Eylül 2016 Perşembe, 10:16 at 10:16
Filmi izleyeceğim mutlaka:))Seni çok seviyorum.İyiki varsın:))
15 Eylül 2016 Perşembe, 12:21 at 12:21
Başakcığım harika bir yazı, filmi izleyeceğim mutlaka. Görüşebilmek umuduyla 🙂
15 Eylül 2016 Perşembe, 23:59 at 23:59
Vakfa çok yakın bir adresmiş. Ankara ya geldiğimde fırsat olursa gideceğim. Başak bu arada arkadaşının adının konuş hikayesini merak ettim. Böyle isimlerin mutlaka bir sebebi oluyor. Benimki tamamen erkek kardeşlere kafiye tutturmak için konmuş mesela… Sevgiler.
16 Eylül 2016 Cuma, 00:33 at 00:33
Orta Dünya… Şahane olmuş… Teşekkür ediyorum ve İyi Bayramlar diliyorum sevgilerimle:-)
16 Eylül 2016 Cuma, 16:23 at 16:23
SEN varya BİTANESİN???? ilk fırsatta filme gideceğim ,özlem duyduğumuz o temiz duygulara ne çok ihtiyacımız var bu günlerde….
16 Eylül 2016 Cuma, 17:13 at 17:13
Başaaaaak, iyi Bayram’lar çok öptüm seni. Bende Yeni Dünya’yı ve Gara Kuzuyu seviyorum.
17 Eylül 2016 Cumartesi, 11:38 at 11:38
Güzelliklerle yaşayın. Dünya küçük ya, bir güzel günde karşılaşmak dilegiyle.
🙂 🙂
Sevilây
19 Eylül 2016 Pazartesi, 10:48 at 10:48
Merhaba Başak, yazıyı hiç okumadan yazıyorum çünkü endişelenmeye başlamıştım, hiç bu kadar ara vermemiştin, yayınını görünce çok sevindim ( 9 gün e postalara hiç bakmadım bu arada).