“BAM” lı Makedonya
Siz hiç bir ülkeye gitmek için başka bir ülkede inip, gideceğiniz ülkeye otobüsle geçtiniz mi? Üstelik uçakla inip-bindiğiniz ülkeyi bile gezmeden, üstelik asıl gideceğiniz ülkede bir havaalanı varken, üstelik bu hava alanı da çalışır
vaziyetteyken, üstelik 9 saat otobüsle…??? Biz gittik. Nasıl mı? “BAM” TUR’la ! 🙂 Bence bu oldukça öğretici bir gezi oldu. Kötü bir gezi organizasyonu nasıl olur, böyle durumlarda nelerle karşılaşırsınız, o taşta bir daha sendelememek için neler yapmalı?
Yok yok öyle Afrika ülkelerinden filan bahsetmiyorum. Bahsettiğim ülke bir Balkan ülkesi olan Makedonya. Geçtiğimiz hafta sonu 4 günlüğüne Makedonya gezisine gittik. Hem de Kosova üzerinden… 🙂 Ama Kosova’yı -havaalanına giden yolları hariç- görmeden… Eh artık gezinin şeklini ve yazının rengini tahmin etmişsinizdir. Yine de olabildiğince dengeli gitmeye çalışacağım.
Önce güzel tarafından başlayayım. Makedonya gezisine çıkışımdaki esas nedenim ailemle birlikte olmak, bu dört günlük tatili onlarla değerlendirmekti. İyi ki de böyle yapmışım çünkü yaşanan tüm maceralara rağmen bu beni çok mutlu etti.
Ayrıca güzel ve değişik yerler gördük. Bir ülke hakkında az da olsa bir fikir sahibi olduk. Bizim tarihimizden, kültürümüzden ve hatta ailemizden izler sürdük. Hava internetten aldığımız bilgilerin aksine 4 gün boyunca yağışsız ve çoğunlukla güneşli geçti. Bulutluydu ama bulutlar da Yutmi’ye yaradı. Bizimki bayılır bulut yutmaya. Yutmi de yutacak güzel birşeyler buldu. Eh daha ne olsun ! Şimdi de sizinle onları da paylaşacağız. Ve diğer önemli bir şey; ben belki de ilk defa bir mizah yazısı denemesi yapacağım. En iyisi mi baştan başlayayım, yolumuz uzun ona göre 🙂
* * *
Kosova-Mekadonya gezisi -Programa göre gezilecek yerler arasında Kosova’da olduğu için ikisini birlikte anıyorum mecburen :)- sinyallerini biz turcuların tanışma toplantısında vermeye başlamıştı. Turu düzenleyen; Türk Kızılayı Çukurambar Şubesi, tur firması da BAMTUR’du. Toplantı sırasında iç hatlarda mı dış hatlarda mı buluşacağımız konusu tartışma yaratmıştı. Programda yazanla bize söylenen birbirini tutmuyordu. Ve bu tutmayış, daha sonraki günlerde de devam edecekti. Ama sözleşmeye göre tur firmasının bu hakkı varmış. O da bu hakkını kullanıp programı değiştirmiş 🙂 Bu da bize uzun otobüs yolculuklarına ve de programda yazan yerlerin bir kısmını göremememize mal oldu. Üstelik herkes parasını yatırdıktan sonra bu tip değişiklikleri öğrenmek de pek hoş olmuyor tabi…
Sabah saat 5:30 da Aşti Havaşta buluşuldu. İlk karışıklık havaş otobüsüne bavulları yerleştirirken yaşandı. Kimileri bavullarını otobüsün iç hatlar bölümüne kimileri de dış hatalara verdi. Havaalanı yolunda, Arkeolog/Sanat Tarihçi Türk Kızılayı Çukurambar Şubesi Yönetim Kurulu Başkan’ının yaptığı telefon görüşmesi sonunda hep beraber iç hatlarda indik. Gelen programda yazdığı gibi “Ankara Esenboğa havalimanı dış hatlar terminali önünde biz değerli konukları” ile buluşan kimse olmadı. Peki biz kimin konuğuyuz? Program BAMTUR’dan geldiği için ben BAMTUR’un konuğu olduğumuzu düşünüyorum.
Neyse ki biz işlemlerimizi yaptırıp uçağımıza bindik. İstanbul’a da sağ salim indik. Yine bize ilk gönderilen programa göre Üsküp’e giden uçağa değil, Priştine uçağına binerek Priştine’ye (Kosova’nın başkenti) gittik. Priştine havaalanına indiğimizde yolcularını bekleyen tur firmalarının filamalarını görüyorduk. Ama BAMTUR yoktu. Kalabalıkta biraz ilerledikten sonra, beyaz bir kağıt üzerine tükenmez kalemle yazılmış bir BAMTUR yazısı gördük. Hepimiz hem yazıyı gördüğümüze hem de bizi karşılayan biri olduğuna çok sevindik tabi. Bu arada İstanbul’dan bize katılan, Özge, Onur, Gökhan ve Münevver’e çok teşekkür ediyorum. Zira Özge’nin söylediğine göre; onlar bizden bir kaç saat önce Priştine’ye inmişler. Ve rehberi, hava alanında, yüksek sesle adını söyleyerek bulmak zorunda kaldıkları için, aynı sıkıntıyı biz de yaşamayalım diye uyarmış ve bir kağıda turun adını yazdırmışlar.
Saat öğlen 11:00 civarı… Saat farkı bize bir saat kazandırdı. Rehberin gösterdiği otobüse biniyoruz. Biraz eski bir model, bazı pencerelerin perdeleri filan yok ama neyse ki kliması var. Yolumuz uzun. Makedonya’da, Ohrid’e gideceğiz. İlk programa göre Üsküp’de inmediğimiz için gideceğimiz yol 2 katına çıkmış durumda. Bir de sınır geçeceğimiz için pasaportta ve gümrükte zaman kaybedeceğiz. Rehber Priştina-Ohrid arasında 5 saat yolumuz olduğunu söylüyor. Tabii arada uğrayacağımız yerleri hesaba katmadan söylediğini biz ne bilelim. 5 saat sonra varacağımız Ohrid’e 9,5 sonra varıyoruz. Yani akşam 20:30 da. Sabah 5’de yollara düştüğümüz düşünülürse 15,5 saattir yollardayız, saat farkını da katmıyorum. Ve tabii ki yollar otoban, otobüsümüz de son model değil:))) Bir şeyi daha söylemeden geçemeyeceğim, 34 kişilik grubun 6’si 30 yaş ve altı, 80 yaşında iki tane dünya tatlısı üstelik 70 yıllık arkadaş olan iki hanım var, diğerlerinin yaş ortalamsası da 60-65, 6 erkek var, gerisi kadın… Yani yolları ve otobüsü neden bu kadar dert ettiğimi varın siz anlayın 🙂
Ben geleyim işin güzel taraflarına… Kosova’da ne gördünüz, nesi meşhur diyenlere hemen söylüyorum; Balkan Pizza Restotan’ı. Yeri mi? Kosova-Makedonya yolu üzerindeki Balkan Benzin İstasyonu’nun içinde. Yok ama gerçekten çok güzel bir restoran ve yemekleri bir harika! Ben bilseydim gezi boyunca görüp göreceğimiz en güzel restoranın bu olduğunu yanına bir de şarap söylemez miydim…! Hem yemekleri hem şarapları çok ucuzdu üstelik. Kesinlikle dalga geçmiyorum. Söylediklerimin sonuna kadar arkasındayım. İnanmazsanız gidin görün.
Bu kadar yol gidecek olduktan sonra güzel birşeyler görmeyi hak etmiş olmalıyız ki bu güzel yemekten sonra Şar dağlarının eteklerinden geçtik ve programa uygun olarak Kalkandelen’e geldik. Alaca Cami ve Harabati Baba tekkesi’ni gezdik. Bu bölümlük bu kadar. Böyle bir günde ancak bunları yutabildik. Altta bu bölüme ait olan fotoğrafları bulabilirsiniz. Ohri’de görüşmek üzere 🙂
Cami ve tekke hakkında daha detaylı bilgi için;
24 Nisan 2013 Çarşamba, 23:46 at 23:46
Ufff, geçmiş olsun.
25 Nisan 2013 Perşembe, 00:06 at 00:06
2007 yazı idi galiba, dokufest film festivalinin davetlisi olduğum halde, havayolu ile priştine üzerinden prizren’e fotoğraf sergimi götürürken ve dönüşte uçağa binene kadar yaşadıklarımı hatırladım da…
25 Nisan 2013 Perşembe, 05:24 at 05:24
Başak selamlar.
Resimler harika ellerine sağlık. Balkan ülkeleri benimde gezi programlarım içindeydi… ama şimdi biraz düşünmem lazım. Turcuların cahilliği beni çok sinirlendiriyor her seferde dövüşüyoruz.
25 Nisan 2013 Perşembe, 08:16 at 08:16
Tanıdık Avukat var 🙂
25 Nisan 2013 Perşembe, 09:26 at 09:26
Başakçım hoşgeldiniz 🙂 Yine yeni maceralar yaşamışsınız.. Bamtur’la ilgili bu tür olumsuz şeyler hep duyuyorum…2 sene evvel Tayland’da bir masaj salonunda; Tayland’a Bamtur ile gelme gafletinde bulunan bir grup Türk’ün konuşmalarına kulak misafiri olmuştum da…Uzak durmak lazım 🙂 Ama bu gezi sana gene güzel malzemeler yaratmış; hatta önerdiğin restoranı okuyunca koptum 😀 Bir gün yolumuz düşer mi kimbilir…düşerse aklımda olucak 😉
25 Nisan 2013 Perşembe, 10:12 at 10:12
Biraz daha fotograf istiyorum 🙂 gk
25 Nisan 2013 Perşembe, 10:37 at 10:37
Başak hocam; yılmak yok yola devam…
Resimler bir harika.
25 Nisan 2013 Perşembe, 11:00 at 11:00
Başak, dah şimdiden öldüm gülmekten; devamını sabırsızlıkla bekliyorum 🙂
25 Nisan 2013 Perşembe, 11:41 at 11:41
memleketim 🙂 sersem onur tekkesi yok muydu orda başak 🙂
25 Nisan 2013 Perşembe, 14:50 at 14:50
Başak’cığım geçmiş olsun. Bende bu Bam Turu duymuştum. Gerçekten paranla rezil olmak buna deniyor. En iyisi kendi başına bir program yapıp kendi isteğine göre bağımsız gezeceksin. Yaşanan deneyimlerden bu anlaşılıyor. Bunlar hep ders olsun bizlere kendi işini kendin göreceksin. Sende bize katıl istersen “yakında inşallah Rüştü ile ben kendimiz bol bol gezeceğiz” Öpüyorum.
25 Nisan 2013 Perşembe, 16:19 at 16:19
Başakcığım;
Ben de iki yıl önce Yunanistan, Arnavutluk, Karadağ, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan üzerinden
Makedonya’ye gitmiştim.
6400 km.
Detayları çok ilginç bir yolculuk ama yine de senin yaşadığın kadar macerayla dolu değildi.
Bu arada senin nezdinde BAMTUR’u kutluyorum.
Tamer
25 Nisan 2013 Perşembe, 18:04 at 18:04
Başak’çığım,
Bundan sonra ya kendi gezi programını kendin yap ya da Oya’yla bana katıl. Artık bundan sonra (Zafer hariç) kimsenin tur programına katılmayacağım. Kendim gayet ala bir şekilde bu işi becerebiliyorum. Ne diye eziyet çekip sinir olayım…
Bir süredir aş eriyorum… Bir gün bir doğum olabilir ;-)))) Ama üç gün mü desem, üç ay mı desem yoksa 2014 mü desem bilemedim… Ama kesin güzel birşeyler olacak… :-))))
Öğreniyoruz canım… (Öğrenmenin yaşı yok ya!..)
Öptüm…
Not. 1 – Ohrid çok güzel ama di’mi? Tekne turu yaptınız mı?
Not. 2 – Yazını okuyabildim ama fotoğrafları yine engellemişler. Artık evde bakarım… Ama iletiyi de yollayamadım… Geri zekalılar… [Şimdi – 18.00, evden yollayabiliyorum.] Bundan sonra sitene porno yazı ve fotolar koyma lütfen!.. ;-))) Dairede de fotolara bakabileyim yahu!..]
25 Nisan 2013 Perşembe, 18:33 at 18:33
Rüştü Abi’cim,
Herkes kendi başına gezmek istemeyebilir, gezemeyebilir. Bence turların olması iyi ama keşke insanları kazıklamak, kandırmak, onlara sürü muamelesi yapmak yerine, gerçekten onlara iyi bir hizmet vermek için uğraşsalar. Böylesi daha iyi değil mi? Tabii tura katılanların da biribirine saygılı olmayı bilmesi gerek. Galiba yaşadığımız çağ ve dönem itibariyle zor bişey istiyorum :)))
25 Nisan 2013 Perşembe, 18:40 at 18:40
Merhaba Özge’cim 🙂
İlk defa yorum yazdığın için Yutmoğraf benden onay istedi. Ona ben evde yokken kimseye kapıyı açma dedim çünkü 🙂 Onun için benim işten gelmemi bekledi. Ve ben eve gelip de en sevimli gezi arkadaşımın bana bıraktığı mesajı görünce çok mutlu oldum. Ama artık Yutmoğraf seni tanıyor, ben ona senden bahsettim. Ne zaman istersen kapımız sana açık 🙂
25 Nisan 2013 Perşembe, 19:13 at 19:13
Bu geziyi beraber yaşamış biri olarak her kelimesine katılıyorum… Mizah katılması olayı dayanılır kılmış…. Kalemine sağlık, devamını sabırsızlıkla bekliyorum… İyiki sizi tanıdık…..
25 Nisan 2013 Perşembe, 19:27 at 19:27
Çok teşekkür ederim sevgili Işın ( Çok kolay teklif ettiğim bir şey değildir ama hanımı kaldırmak isterim izniniz olursa ) İnanın ki o gezide güç aldığım bir kaç kişiden biriydiniz. Gerek annenize olan sevginiz ve ilginiz, gerekse annenizin yetmiş yıllık dostu ile birliktelikleri bana hem güç verdi hem de çok duygulandırdı. Annenize sarılıp objektife bakışınızı hiç unutamayacağım inanın 🙂
Biz de sizi tanıdığımıza çok memnun olduk… Annenize ve eski dostuna sevgilerimi ve saygılarımı iletirseniz çok sevinirim.
25 Nisan 2013 Perşembe, 20:32 at 20:32
Başak’ım bu kötü tecrübe için üzüldüm…
Ben de Bamtur hakkında pek güzel şeyler duymadım….Hatta 2011’in Kasım ayında Beyrut’a Baracuda tur ile gidecektik, meğer o turu Baracuda , Bamtur ile ortak yapıyormuş. Ama sonra Baracuda bize “Bamtur battı” demiş ve turu iptal etmişti (hem de inanılmaz kaba bir üslupla). Neyse demek batmamış ama böyle giderse batması yakındır…
Ben de oralara gitmeyi arada düşünüyorum ama çok emin de değilim…Samimi fikrin nedir , yani kesinlikle görülmesi gereken bir yer mi? Yoksa “görülse iyi olur, ama göremezsen hiç dert etme” vakası mı?
Öpüldün…
25 Nisan 2013 Perşembe, 21:06 at 21:06
Walla Güliz’cim tarihe meraklıysan kesinlikle görülesi yerler derim. Çok ayıp ama benim tarihle pek aram yok. Unutkan bir yapıya sahip olduğum için olabilir.:) Doğa desen alası bizim Karadenizimizde var. Göl desen var. Ama bir kültür, bir yaşam görmek için gidilebilir. Benim önceliğim olur muydu? Olmazdı. Zaten turlardan hoşlanmam ama yazıda da belirttiğim gibi benim için o gezide esas olan ailemdi. Güzel yanı onlarla olabilmek ve herşeye rağmen güzellikleri kaçırmamaya çalışmaktı.
Dediğim gibi tarih merakı olanlar için güzel. Belki Osmanlı tarihi demek daha doğru olacak (çünkü her yerin bir tarihi var sonuç olarak). Bizden o kadar çok iz var ki oralarda. Camiler, hanlar, kervansayarlar, köfte, börek, kurufasulye bile… Zaten bir çoğu Türkçe biliyor….
Ama ben bizden daha farklı ülkelere gitmeyi ve çok farklı kültürleri tanımayı daha çok tercih ediyorum.
Bilmem istediğin yanıt var mı bu cümlelerin arasında 🙂
27 Nisan 2013 Cumartesi, 11:25 at 11:25
Merhaba Başak Hanım,
Size “Geçmiş olsun” derken, öte yandan, sizin serüven için yaratıldığınızı, zoru sevip zoru seçtiğinizi ve zorlukları yenmenin keyfini yaşamayı sevdiğinizi düşündüğümü eklemek istiyorum.
Herşeyin gönlünüzce olması dileklerimle sevgi ve saygılar sunarım.Esen kalın.
Şadi.
29 Nisan 2013 Pazartesi, 09:17 at 09:17
Başak’cım geçmiş olsun fotoğraflar çok güzel yazının devamını merakla bekliyorum…
29 Nisan 2013 Pazartesi, 21:24 at 21:24
Hiç bir aksilik Başak’cığımın fotoğrafçılığını bozamaz. Ben de yazının başında yeni konsept bir gezi anlatıyorsun zannettim:))