Balıkçı ağlarının mütevaziliğinden, camın ihtişamına…
Pazar günü Yutmoğraf’ıma sürpriz yapmaya, Onu Ankara dışına kaçırmaya kararlıydım. Son dakika yapılan programa göre de Eskişehir’e gideceğiz. Hem de hızlı trenle… Cumartesiden biletleri almak için Tren Garına giderken yolda Cermodern’e uğradım. Geçtiğimiz haftalarda Ahmet Güneştekin’in sergini gezerken, alt kattaki sergi salonunda henüz kurulmakta olan bir başka sergi dikkatimi çekmişti. Ahmet Güneştekin’inki kadar olmasa da o sergi de büyük parçalardan oluşuyordu. Ancak bu eserlerin malzemesi balık ağlarıydı. Diğerinin aksine çok daha mütevazi bir görüntüsü vardı. Balık ağlarına oldum olası hayranlık duymuşumdur. Renkleri, dokuları, üst üste duruşlarındaki estetik beni her zaman büyülemiştir. Ancak sergi kurulumu tamamlanmadığı için gezemediğim bu sergiyi işte geçen cumartesi gezme imkanı buldum. Hemde yanında bir de hediyesiyle. Hediye ne miydi? Eserlerin sanatçısı Semra Özümerzifon da sergi alanındaydı ve eserleri birlikte gezerek yapımları hakkında sohbet ettik. Uzun zamandır gezdiğim sergiler içinde beni en çok etkileyenlerden biri olduğu içinde burada paylaşmak istedim.
Bu güzel sergiden sonra gara gittim ve biletimizi aldım. Akşam eve gittiğimde ise ilk işim Yutmoğraf’a hafta sonu müjdesini vermek oldu. “Hadi bakalım hafta sonu Eskişehir’e gidiyoruz”. Bizimkinin objektifi kocaman “gerçekten mi?” diye sordu. “Eveet” dedim. “Hem de hızlı trenle”… Treni duyunca “yaaa…” dedi biraz bozularak. Bu Yutmi’nin 2.tren yolculuğu olacaktı ve Hindistan’da yaptığı ilk yolculuk düşünülürse tepkisine şaşmamalıydım. Yine de hiç itiraz etmedi. Yalnızca “Eskişehir güzel bir yer mi?” diye sordu. Çünkü bu hafta sonu onu doğaya götüreceğimi sanıyordu. Aslında benim de niyetim öyleydi ama bazı aksilikler yüzünden program değişti. “Bakalım, ben de bilmiyorum. En son 20 yıl önce gördüm ben o şehri” dedim.
Sabah çalar saatten önce Yutmi’nin sesi ile uyandım. Yola gideceğiz ya… Bir de ileri saat uygulaması var. Bizimki işini garantiye almaya çalışıyor. Uyanamam ya da saati şaşırırım diye korkmuş olmalı.
İstasyona geldiğimizde burayı hemen hatırlıyor. Onu ilk getirdiğim yer burasıydı 🙂 “Aaaa biz buraya gelmiştik. Burası Hindistan’daki tren istasyonuna hiç benzemiyor.” diyor. “Evet benzemiyor. Üstelik sana bir sürprizim daha var. Hindistan’da gösterdiğin özveriye karşılık bu sefer business clas’dan bilet aldım.” diyorum. Vagona biner binmez “Oooo güzelmiş burası” diyor. “Evet ama dönüşte normal vagonlarda döneceğiz ona göre” diyorum. “Çok mu farklı normal vagonlar?” diye soruyor. Çok da farklı olmadığını söylüyorum, pek anlam veremiyor. Çünkü O, insanların ötekileştirmelerinden henüz habersiz. Çok da sorgulamıyor. Tren hareket ettiğinde heyecanla kucağıma oturup etrafa bakmaya başlıyor. Birden bana dönüp, “Senin şu Şevki arkadaşının fotoğraflarında gördüğümüz cam müzesi Eskişehir’de miydi?” diye soruyor. “Evet oradaydı.” diyorum. “Cam müzesine mi gidiyoruz?” diyor objektifini kocaman açarak. “Evet” diyorum. Nasıl seviniyor, nasıl heyecanlanıyor anlatamam. Artık benimle ilgilenmeyi bırakıp başka alemlere dalıyor.
Aslında ben de onun kadar heyecanlıyım. Hem ilk defa hızlı trene biniyorum, hem de 20 yıl sonra Eskişehir’i tekrar görecek olmanın heyecanını yaşıyorum.
20 yıl önceki yolculuğum geliyor aklıma. Sertaç’la beraber, Andaç’ın yanına gitmiştik. O zamanlar hızlı tren yoktu. Trenin restoranına oturup, yol boyunca bira içip patates kızartması yemiştik. Tren Eskişehir’e geldiğindeyse ikimizin de keyifler çakırdı 🙂 Sahi, Eskişehir’de bir öğlen birası ne hoş olur…
Eskişehir yazımıza devam edeceğiz. Her ne kadar cam müzesi de o bölümde geçecekse de Yutmi’nin ısrarları üzerine camla ilgili tüm yuttuklarını bu bölümde yayınlıyoruz 🙂 Bu arada Camzade’lere teşekkür ediyorum… 😉
Bir sonraki bölümde Odunpazarı’nda buluşmak, Eskişehir’i gezmek üzere kısa bir ara…
01 Nisan 2013 Pazartesi, 01:27 at 01:27
Yutmi cok şanslısın o tirene ben hala binemedim:)) seni kıskanıyorum!!!
01 Nisan 2013 Pazartesi, 09:41 at 09:41
Teşekkürler Başak…gk 🙂
01 Nisan 2013 Pazartesi, 09:55 at 09:55
Başak’cım günaydın,
Trenle seyahat etmeyi çok seviyorum. Eskişehir’i çok sevdim bende özel bir yeri var. Senin yazını okuyunca orada olmak ve baharda o güzellikleri yeniden yaşamak istedim. Yutmiye ve sana kucak dolusu sevgiler.
01 Nisan 2013 Pazartesi, 10:08 at 10:08
Yutmi baharı getirmiş! Yine gökkuşağı gibi.
Teşekkürler Başak’çım.
01 Nisan 2013 Pazartesi, 10:40 at 10:40
Gideyim bu sergiyi göreyim, ellerinize sağlık:-)
01 Nisan 2013 Pazartesi, 17:58 at 17:58
Arkadaşlar söylemeyi unuttum, geçen cumartesi serginin son günüymüş… Başka merak edip de gitmek isteyen olursa haber vereyim dedim.
01 Nisan 2013 Pazartesi, 12:34 at 12:34
Fotoğraflara bayıldım… :-))) Yakın çekimlerde Yutmi yavaş yavaş kendisini aşıyor… ;-))))
01 Nisan 2013 Pazartesi, 13:37 at 13:37
Camın sıcaklığı ve büyüsü…
Ebru mu desem, agat mı desem bilemedim.
Bir de çocukluğumda sokakta oynadığımız cam misketler vardı. Hiç biri diğerine benzemeyen cam küreciklerin içindeki renk cümbüşünde ne hayaller kurardım. İşte 28611 benim çocukluğumdan bir haber gibi, ne hoş.
İnsanın hem gözünü ve hem de aklını okşuyor her bir kare, ne güzel.
Ellerinize, gözlerinize, aklınıza teşekkür eder, Yutmiyi hassaten objektifinden öperim Başakcığım.
Sevgilerimle.
01 Nisan 2013 Pazartesi, 17:27 at 17:27
Acaba balıklar da ağların büyüsüne kapılıp mı giriveriyorlar içlerine?
01 Nisan 2013 Pazartesi, 23:08 at 23:08
Balık da olsanız, insan da,
Pek çok şeyi göze aldırtıyor
Renkler ve de karmaşa.
Mal olsa da yaşama…
(Yutmi’nin isteği üzerine… )
01 Nisan 2013 Pazartesi, 23:13 at 23:13
Teşekkürler Emre 🙂
02 Nisan 2013 Salı, 10:06 at 10:06
Bahsettigin 2 sergiyi de, cam eserleri muzesini de gordum. Hepsi sahaneydi. Yasasin yaraticilk ve onlarin engellenmemesi…
02 Nisan 2013 Salı, 17:05 at 17:05
Bir Demiryolu Neferi Behiç Erkin’dir Eskişehir denilince aklıma gelen.
Kurtuluş Savaşının kazanılmasında çok önemli rolü olani hayat hikayesi ibretle okunması gereken bu müstesna insanı,yüce önderimiz Atatürk, TCDD Genel Müdürü olarak atar. . Kurtuluş Savaşından sonra da, TCDD Genel Müdürü olarak Behiç Erkin, önemli görevlerde bulunur. İkinci Dünya Savaşında ise Erkin, Paris Büyükelçisidir. Binlerce Yahudi`yi soykırımdan kurtarır. Büyükelçi olarak da, yurtdışında Türkiye`nin tanınmasına büyük katkı verir.
Sonra, vasiyeti üzerine, ölünce Eskişehire, Enveriye tren istasyonundaki özel yere gömülür. Çünkü, gömüldüğü yer trenlerin kavşak noktasıdır. Demiryolunun önemli bir makas noktasıdır.”
Bakalım Sevgili Başak’ın aklına Behiç beyin mezarını ziyaret etmek gelmiş midir? Nasılsa bunun yanıtını alacağız gelecek yazısında.
Demokrat Partinin son yıllarında yapılan Eskişehir Garının o güzelim binasını gördüğünden eminim, gelenlerin ve gidenlerin duvarında duran saatlerinden zamanı öğrendikleri…
Okuyacağız….
02 Nisan 2013 Salı, 17:52 at 17:52
Sayın sadık ama suskun Okur,
Paylaştığınız bu güzel bilgiler için size teşekkür ederiz. Trenlere ve demir yollarına olan özel ilginiz dikkate alındığında, bu konudaki katkılarınız hiç şüphesiz ki çok değerli…
06 Nisan 2013 Cumartesi, 21:41 at 21:41
Bu nasıl bir yaratıcılık, bu nasıl bir güzellik!!!! Paylaştığın için çok sağol Başak’cım. Ben şu an başka bir boyuta geçtim sayende:))
08 Nisan 2013 Pazartesi, 17:40 at 17:40
Cam resimleri çok güzel görünüyor! Yutmi’nin tren maceraları ve objektifini kocaman kocaman açması güldürdü beni….Daha fazla tren yolculuğu yapsııınn! :p