Yutmi

BALİ .III.BÖLÜM (Karangasem ve Pematuran )

Kasım 26 2010

Tulamben’de ikinci günümüz. Bizimkiler dalışa gitmek için otelin önünde dizilmiş bekliyorlardı. Biz de Gudi’yi bekliyorduk. Araçlar biraz gecikmeli geldi. Fakat esas olay, araçla gidilen dalış bölgesiydi. Herkes araçlara doluştuktan sonra, alışık olduğumuz uzun yolculukların aksine, otelden çıktık ve otelin hemen yanındaki yoldan sahile indik. Evet evet, otelin sahiline, iki adım ötemizde duran sahile araçlarla taşındık…. ŞAKA GİBİ 🙂

Kimsenin eşya taşımadığı düşünülürse otelin yanındaki plaja yürümek ve beklerken denize girip serinlemek mümkünken güneşin altında beklediğimize mi yanalım, yoksa bu komedi karşısında ciddiyetlerini bozmayan rehberlere mi yanalım? 🙂

Milleti dalış bölgesine bıraktıktan sonra biz de yine Gudi ile yollara düştük. Bu sefer öyle uzaklara gidecek vaktimiz yoktu. Dalış ekibi üst üste iki dalış yapacak ve hemen yeni dalış bölgesine doğru yola çıkacaktık. Benim niyetim yakınlarda bir köye gidip, yürüyerek köy gezmekti. Tabii bunu Gudi’ye anlat anlatabilirsen. Bizi anlamadı. Ama yine de kendince güzel biryerlere götürdü. Yolda 1963 yılında patlayarak milyonlarca kişinin ölümüne yol açan Agung Yanar dağının önünde durarak fotoğraf çektik.

Gudi bizi Karangasem’deki “King Palace” a götürdü. Burası Hollandalılar’ın sömürgesi sırasında yapılmış bir bina. Endonezya ve Avrupa figürlerini birlikte taşıyor.

Buradan sonra da yine Karangasem bölgesinde yer alan yerel Bali pazarına gittik. Burada da en çok dikkat çeken tapınaklar için yapılan ve Balililer’in “Çannag Sari” adını verdikleri çiçekleri ile çarmıha gerilerek pişirilmiş tavuklardı. Tavukların görüntüsü o kadar feciydi ki yutmoğrafım onu yutmayı reddetti. Pazarda bir de tapınakları süslemekte kullanılan, Balili’lerin “Ider ider” adını verdikleri kumaşlar vardı.

Karangasem’de çok oyalanmadan Tulamben’e döndük. Bizimler de dalışlarını bitirmişlerdi. Hep beraber yeni dalış bölgemiz olan Pematuran’a doğru yola koyulduk. Yolda bir tapınak gezdik. Ancak hiç bir tapınak, bizim Besakih Tapınağı’nın eline su dökemezdi. 4 Saatlik yolculuğun sonunda, Pematuran’a vardığımızda güneş batmış, gökyüzü pembeye boyanmıştı. Burada dışarıda yeme şansımız pek yok gibi görünüyordu. Hepimiz restoranda yiyecektik. Ben servisi ve ortamı çok sevmediğim için (çok karanlıktı) bir şey yemedim. Bizimkilerin şarabından tattım, çok güzel değildi ama fena da sayılmazı. Bir şişe şarap ısmarladım ve tereyağlı ekmekle birlikte şarap içtim. Hesap geldiğinde acı gerçekle karşı karşıya kaldım. O vasat şarap için gelen hesap, yaklaşık 80TL idi… Bu kazığı da yedikten sonra Bali’de şarap içilmeyeceğini anladım. Her ne kadar en pahalı şarap burada olsa da, daha sonra çeşitli yerlerde baktığım şarap fiyatları da 50TL ile 70TL arasında değişiyordu.

Akşam odaya gittiğimde oda arkadaşım Esra ateşler içinde yatıyordu. Saat 23:30 civarlarındaydı. Boğaçhan’ın telefonunu bulamıyordum. Bir an paniğe kapılıp Ankara’yı, Oğuzhan’ı aradım ve bana Boğaçhan’ın telefonunu göndermesini istedim. Saçmalık işte. Oysa resepsiyona gitsem herkese ulaşabilirim. İnsan böyle zamanlarda en yakınlarına koşuyor demek ki… Oğuz da Boğaçhan’ı aramış ulaşamamış. Neyse ben resepsiyona giderek Tolga’ya ulaşmayı başardım. Tolga KBB doktoru. Esra’ya sederjin vermemi ve sabaha kadar bol su içmesi gerektiğini söyledi. Esra baygın, ben de alkollüyüm. Saat başı saatin alarmını kurarak Esra’nın su içmesini sağladım. Buna rağmen sabah kalktığında midesi ve bağırsakları kötüydü. Yakınlarda eczane yoktu. Üstelik sabah 9’da oteli terk ederek direk dalış bölgesine gidecek, dalıştan sonra da Sanur’a doğru hareket edecektik. Zorlu bir gün olacaktı.

Zavallı Esra bu zorlu yolculuğu yaşamak zorunda kaldı… Hala aklıma geldikçe onun için üzülüyorum. İki dalışının yanması bir tarafa yollarda telef oldu kızcağız. Neyse ki son iki gün iyiydi ve tekrar aramıza katıldı. Ahmet de hastalandı bu yolculukta ama o Esra’dan daha kolay atlattı.

Sabah otelden ayrılıp doğruca dalış bölgesine gittik. Bu sefer dalgıçlar teknelerle “Mejangan” adasına gideceklerdi. Onlar dalışa biz de yakınlarda bulunan iki tapınağı ziyarete gittik.Bugün müşterilerimiz artmıştı. Can da dalmamış ve ailesiyle bize katılmıştı. Can’ın çocukları Kerim ve Pelin ise bugünden itibaren bizim ekibin birer parçası olacaklardı.

Tapınaklardan biri “Pura Pulaki” maym unlu bir tapınaktı. Bu tapınakta sabah saatlerinde maymunları beslerlermiş. Maymunlar karınlarını doyurduktan sonra tekrar ormana çekilirlermiş. Neyse ki biz tam da beslenme saatine denk geldik. Burada maymunlarla yaklaşık bir saat geçirdikten sonra hemen bu tapınağın karşısında yer alan “Pura Pabean” tapınağına gittik. Şansımıza burada da bir seremoniye denk geldik.

Pematuran’da dikkatimi çeken bir başka şey de burada diğer bölgelere oranla daha fazla Müslüman olmasıydı. İlk defa ezan sesi duyduk ve ilk defa bir cami gördük burada.

Pematuran’dan ayrıldığımızda öğleden sonra 3:30 civarıydı ve yine uzun bir yol bizi bekliyordu. Bu seferki varış noktamız Sanur. Yani ilk gece konakladığımız yer. Böylece Bali etrafında tam bir tur yapmış oluyorduk. Kısaca Bali’yi tavaf ettik desek yeridir.


“BALİ .III.BÖLÜM (Karangasem ve Pematuran )” için 8 Yorum

  1. Canay Diyor ki:

    Yazıların boyunca bende sizinle Bali’yi geziyorum:)) Teşekkürler Başak..

  2. ibrahim şepitci Diyor ki:

    başak bende güzel yazı yazmak ve gezilerimi yaşadıklarımı anlatmak istiyorum lütfen bana bu konuda yardımcı olurmusun, bana ders verirmisin, biliyorsun okulu senin notlarınla çalışarak bitirdik bu konuda hep yardımcı oldun. keşke balık vermek yerine ozaman balık tutmayı öğretseydin şimdi bunu istemezdik senden, bizde kendi hikayemizi yazar insanlarla paylaşırdık. 1 hafta gezi yapıyoruz ve gelince ” gezimiz bir hafta sürdü şu ülkeye gittik, iyiydi valla çok eğlendik, güzel yerler ” diyoruz ve konu bitiyor. yazık okadar masraf emek paylaşılmadan kendi hatıralarımızda kalıyor. görüşmek ümidiyle iyi günler dilerim.

  3. basak Diyor ki:

    🙂 Görüşelim gerçekten… Özledim walla.

  4. aynur Diyor ki:

    Başak’cım sayende Bali’yi geziyorum. Arkası yarın gibi bir sonraki bölümü heyecanla bekliyorum. Eline sağlık. İlerde bir blog oluşturmak istersem ben de senden yardım isteyebilirim. 🙂
    Kolay gelsin

    sevgilerimle

  5. Serdar Diyor ki:

    Başak Hanım;

    Her iki konunun da ustası değilim ancak bence harika fotoğraflar çekip akıcı yazılar yazıyorsunuz bir solukta okuyoruz. Gezme imkanı da buluyorsunuz… Bundan önceki yaşamınızda Evliya Çelebi olabilirmisiniz acaba diye düşünmeye başladım :), veya birkaç yüzyıl sonra bile sizi yeni Evliya Çelebi olarak anacaklardır mutlaka. Çünkü yaptığınız her faaliyet kalıcı ve güzel. Elinize sağlık.

  6. basak Diyor ki:

    Ne diyeceğimi bilemedim. Bu güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Ancak ben yalnızca kendi kendine eğlenen, keyif aldığı şeyleri de herkesle paylaşmayı seven biriyim hepsi bu. Heyecanlanabilen bir yapım var ve heyecanlandığımda da bunu içimde tutamıyorum. Konuşmak, paylaşmak istiyorum. Konuşmasını pek beceremediğim için sanırım yazıyorum 🙂

  7. senem Diyor ki:

    Başak, çok iyi bir yol arkadaşısın sen… Seninle birlikte dolaştım Bali’yi de. Bu arada Bali’de en çok resim sanatı ilgimi çekti galiba. Renkler müthiş…
    Teşekkürler.

  8. basak Diyor ki:

    Senem’cim sen renkleri bir de Bali foto galerisini yayınladığımda gör 🙂
    Gerçekten de değin gibi renkler muhteşem.

Yorum Yazın