Sınırlar, Oyunlar ve Wittgenstein .I.
………………………………………………………………………………………… “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır”
……………………………………………………………………………………….. Wittgenstein
dur yolcu bura sınır
yabandır yasaktır ötesi
çiçeklerden seçemezsin
kokuları renkleri bir bir
kuştan pasaport sorulmaz
gümrüksüz geçer yüküyle karınca
dur yolcu bura sınır
sen geçemezsin
dereye bakma durmaz akar
öteden de içer ceylan bu suyu
dur yolcu bura sınır
sen geçemezsin
dur yolcu bura sınır
ne çizili ne yazılı
geçemezsin yine de silemezsin
içinde kazılı
Bülent Ecevit
Kimi ülkeler arasında var eder, kimi dilde sorgular sınırı. Ülkeler arasındaki sınırları konuşmak istemiyorum. Bilmediğimiz bir şey değil. Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen bu aslında. Sevmiyorum üstelik sınırları da sınırları koyanları da… İnsanlığın gereği mi, yoksa insanlıktan çıkma hali mi bu sınır? Nedir? Bunun yüzündendir iki villa arasında yapılan en masumundan o alçak duvar. Her ne kadar üzeri sarmaşıkla süslense de sınırdır işte… Sonra rezidansların yüksek duvarları… Ya da bizim sitenin etrafını çevreleyen yüksek demir çit… O yetmiyormuş gibi iki sene önce bir de dikenli tellerle sardılar üzerini… Ben küçükken o demir çitin yerinde alçak bir duvar vardı. 30-40cm ya var ya yok… Parkla siteyi birbirinden ayırırdı. Üzerinde oturur sağa sola bakardık. Atlar parka geçer oyun oynardık. Şimdi ise hem içeriden hem dışarıdan kilitli kapılardan geçiyorsun parka gitmek veya siteye girmek için… Neden korunuyoruz? İNSANDAN ! Sevmiyorum sınırlar koymak zorunda bırakan zihniyetleri, yönetimleri, sistemleri… Ne zaman ve kim tarafından başladıysa bu sınır koyma işi onu hiç de sevgi ve saygı ile anmıyorum.
Beton duvarın yüksekliğiyle, iki sınır arasına döşenecek mayının sayısıyla, bahçe korkuluğu için dikilecek sarmaşığın cinsiyle kim ilgileniyorsa o ilgilensin, bunlar benim hiç mi hiç ilgimi çekmiyor.
İnsan düşüncelerine sınır çizilebilir mi? “Düşünceye sınır çizmek, düşüncenin her iki tarafını da bilmeyi gerektirir, bu da ancak bilim için söz konusudur, onun dışında kalan saçmadır” demiş Wittgenstein işte benim ilgimi çeken bu saçmalıklar…
“Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” demiş Wittgenstein işte benim ilgimi çeken bu sınır…
Ve devam etmiş, demiş ki; “sınır ancak içeriden çizilebilir”. Sonra da kalkmış dilin sınırlarını ortadan kaldırıvermiş. İlk dönem söylemlerinde ancak doğa bilimleri üzerine konuşulabileceğini, onun dışında kalanla ilgili (felsefe, metafizik, matematik, estetik gibi) konuşulamayacağını söyleyen ve sınırı burada çizen Wittgenstein, aslında merak ettiği sınırın ötesine geçerek dil oyunlarını keşfetmiş. İşte benim ilgimi çeken bu dil oyunları…
Biraz yaşam öyküsünden bahsedeceğim çünkü bana çok ilginç geldi. Wittgenstein 1889 yılında Viyana’da doğmuş ( Yaşadıkları çağdaki olayların, akımların etkilerini de hesaba katabilmek açısından doğum tarihleri kişilerin (özellikle düşünür, devlet adamları ve sanatçılar için) yapıp ettiklerini daha iyi anlayabilmek için önemlidir diye düşünüyorum. ). Babası Yahudi’ymiş. Çok zengin bir ailenin çocuğuymuş ve iyi eğitim görmüş. Cambridge’de matematik eğitimi almış. I.Dünya savaşına katılmış ve cephede ilk kitabını “Tractatus”u yazmaya başlamış. İşte o notlarından bir alıntı “Bir tümce (cümle) anlamını ancak onun mantıksal tasarımı olmakla dile getirebilir” (ludwig wittgenstein / yan değiniler / çeviri: Oruç Aruoba). Savaştan sonra (35 yaşında), babasından kalan muazzam mirası dağıtıp, köy öğretmenliği yapmaya başlamış. Savaş sırasında yazdığı kitap “Tractatus” ise O 33 yaşındayken yayınlamış ve felsefecilerin ilgisini çekmiş. 37 Yaşında Viyana’ya geri dönmüş. 40 yaşında Cambridge’de ders vermeye başlamış. 2.Dünya savaşı sırasında üniversiteden ayrılıp, bir hastanenin yaralanma şoku geçirmiş askerlere bakılan bölümünde gönüllü laborant olarak çalışmış. 60 yaşında kansere yakalanmış ve 62 yaşında yaşamı sona ermiş.
Sınırlar ve dil oyunları üzerine yazmaya devam edeceğim ama şimdilik biraz ara versem iyi olur. Ama sınır ile ilgili araştırma yaparken rastladığım dünyanın en ilgi çekici ve en garip ülke sınırlarına da yer vermek istedim;
“Sadece şairler ve şiirler arasında, sadece ülkeler arasında değil, tek tek bütün insanlar arasındaki sınırlar yapay ve eninde sonunda geçicidir…
Çünkü insan olarak (ve bu gezegendeki canlı cansız her şey gibi) yazgımız ortaktır…
Zaten insana en çok yaraşır amaç, bütün sınırların yok edilmesi için savaşım değil mi?..”
Ataol Behramoğlu / 28 Eylül 2013 – Cumhuriyet
02 Eylül 2014 Salı, 19:59 at 19:59
Okuyacak birini daha çıkarttınız. SINIRLAYIN şu bilgileri canım. Uçsuz, bucaksız nereye? Zamanınıza emeğinize sağlık. Bildiğiniz gibi 40 gündür Balkanlar ve Orta Avrupa içinde dolaşıyorum. Viyana’dan Slovenya’ya gelirken sınır yok gibi. Sadece otoban ücreti ödenip devam ediliyor. En zor geçişi Türkiye-Bulgaristan ve Sırbistan-Macaristan arasında yaşadım. Diğer yerlerde basit bir kontrol. Sınır yok sanki.
Kafamıza gelince orada da yok.
Benim de gezi üzerine yazdığım ve sınırları içinde barındıran cümlemi paylaşmak isterim.
“Kabul edilmez sanılanların başka yerlerde hiç de değerli olmadığını veya elde olanın kıymetinin anlaşılması için, kültürü ve insanlığı ve sonucunda kendini tanımak için seyahat.”
Sağlıkla kalın, Gürcan Elbek
03 Eylül 2014 Çarşamba, 10:02 at 10:02
Gürcistan sınırımız da güzeldi. Yeşillikler arasında.
03 Eylül 2014 Çarşamba, 10:40 at 10:40
Oldu mu yaaaa?..
Tam yazının içine girmeye başlamışken…:-(((
Benim heyecanıma SINIR KOYMA hakkını nereden elde ediyorsun?
Küstüm…;-)))
03 Eylül 2014 Çarşamba, 14:08 at 14:08
İnsanlığın belki de en büyük ayıplarından biridir sınırlar. Güçlülerin çizdiği ve bozduğu sınırlar. Korumak için silahlara ihtiyaçları olduğuna ikna edilen, olmazsa yaşayanları birbirine düşürülerek yeniden-yeniden çizilen sınırlar. Sonra, kıyımlar, katliamlar, sürgünler, mülteciler… Hep sınırlar uğruna yaşanan dramlar…İnsanı, insanlığından utandıran insanlar… Burada şairin hası Gülten Akın yine bir başka bakar hayata ve insana teselli gibi, ne güzel:
“Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır
Sıcağa susuzluğa dayanıklı
Ülkesizlik tüm ülkeler sayısınca genişliktir
Sınırsızlığa sonsuzluğa dayanıklı.”
Fotoğraflar, oyunlar, güzellikler için teşekkürler Başakcığım.
Sevgiyle
03 Eylül 2014 Çarşamba, 15:32 at 15:32
Hollanda-Belçika sınırını çok sevmiştim…İnsanların günlük yaşadığı yerden geçiyor…Sokakta ayağını at, hooop Belçika dasın…
Hindistan-Pakistan sınırındaki göstermelik koruma da bir show a dönüştürülmüş ve gülmüştüm…
Avusturya-Macaristan-Slovakya sınırı ise güzel düşünülmüş…Üçgen bir masa…3 ülkenin dost bir şekilde kullanabileceği bir masa, birlikte otururlar herhalde… :)))
03 Eylül 2014 Çarşamba, 17:41 at 17:41
Tanımlamak, sınırlamaktır.
Baruch Spinoza
04 Eylül 2014 Perşembe, 12:49 at 12:49
“sınır ancak içerden çizilir” işte bu, insanlığın özeti… İnşa ettikleri duvarla kendi hapisahanelerini örüyorlar… Devamını bekliyorum…
07 Kasım 2014 Cuma, 18:36 at 18:36
Wittgenstein’i senin aktarımınla okumak zaten ilgi çekiciyken bir de kitabın çevirisini Oruç Aruoba’nın yaptığını öğrenmek ve sınırlar üzerinden Theo Angelopoulos’un “Ulis’in Bakışı”nın bende yaptığı çağrışım pek güzel geldi. Ellerine sağlık…