Keçilerin kadar konuş
Geçenlerde büyük bir kırtasiye dükkanının kasasında para öderken gözüme ilişen kitap kapağı, gözlerimi yuvalarından uğrattı. Kitabın adı “kocan kadar konuş”. İster istemez bu ne biçim bir kitap dedim ve kitabın arka kapağını okuyunca ne biçim bir kitap olduğunu anladım. Satış rekorları kıran bu kitap, benim ilgimi çekmediği için üzerinde durmayacağım ama kitabın başlığı kafama takıldı kaldı. Kitabın adı çok başarılı, herkesi kendine baktırıyordur bence 🙂 Burada yazacaklarımın kitapla veya kitabın içeriği ile hiç bir ilgisi olmadığını belirtmek isterim.
Kocan kadar konuş lafı, üzerine bir de mandıra filozofunu izleyince benim keçiler coştu, her kafadan bir ses çıkmaya başladı; kocan kadar konuş, paran kadar konuş, evin kadar konuş, çevren kadar konuş, telefonun kadar konuş, araban kadar konuş… Durmadan bunları meleyip duruyorlardı 🙂 Çok uzun zamandan beri gözlediğim ve üzerine düşündüğüm bir şey bu aslında. Kocası fabrikatör olan bir kadın ile kocası işçi olan bir kadın konuşurken veya çevresi geniş bir adamla, dar bir çevreye sahip biri konuşurken konuşmaları bir izleyin. Hangisi daha kendine güvenli daha cool !!
Bugün belli bir kesimin kullandığı araba, oturduğu ev ve hatta semt bir sosyal statü göstergesi haline gelmedi mi? Eskiden de bu vardı yok değildi ama uçurum büyüyor gibi? LCD ekranlardan tutun da, fotoğraf makinelerine, aypedlere, alışveriş ettiği mağazadan tutun da, tatil için gittiği yerlere kadar kişiye verilen değer değişir hale gelmedi mi? Çocuklar okul dışı zamanlarını ya kurslarda ya da internet başında geçmiyor mu? Çoğu özel okullarda okumuyor mu? Gördüğüm kadarıyla bir çoğu ya servis araçlarını kullanıyor ya da anne babasının araçları ile nereye gideceklerse bırakılıp alınmıyorlar mı? Kaçı toplu taşım aracı kullanıyor? AVM’ler bir başka zaman geçirme alanı haline gelmedi mi?… Böyle yaşayan insanlar çoğunlukta mı? Tabi ki değil -AVM kısmı hariç 🙂 – ama baktığımda bir kısmı benim çocukluğumda ailesi orta sınıf olan insanlar… Yani şimdi 4-5 odalı evlerde, villalarda oturanlar, eskiden 2-3 odalı evlerde odasını kardeşleriyle paylaşan insanlardı. Maddi olarak ailelerini aşan bu insanlar, erdemleri ve bilgileriyle de onları aşmayı başarabilmişlerse ne mutlu onlara. Ama yineliyorum, ben bu insan grubunun çok küçük bir grup olduğunu düşünüyorum. Ve gördüğüm diğer şeyse, bu grup insanların çok uzağımızda olmadığı 🙂 Zaman zaman böyle insanlar acaba mutluluğu yanlış bir yerde mi arıyor demeden edemiyorum. Çünkü bazen gerçekten de burunlarının dibindeki güzellikleri veya sevgileri göremiyorlar 🙂 Hazır şu AVM’ler, villalar, rezidanslar demişken aklıma geldi size bir film önereceğim; “ekümenopolis” Ama bu, iki arada bir derede izleyebileceğiniz bir film değil, bir buçuk saat kadar sürüyor. 🙂 Benim yazdıklarımla ilgili kısmı ise 1:02:30’dan itibaren konuşulanlar.
İş toplantılarında çok görüyorum; masaya oturulduğunda, kalem kağıttan önce masaya akıllı cep telefonları konuyor. Cep telefonu da ayrı bir statü göstergesi. Onlar teknolojinin tüm yeniliklerini son modellerde takip ediyorlar. İhtiyacı olamadığı halde bir üst model çıktı diye telefon, televizyon, bilgisayar yenileyenleri bir düşünün… Toplantı sırasında ya da herhangi bir sohbet anında, birileri konuşup birşeyler anlatmaya çalışırken, birileri de ellerinde o telefonlar, neye bakıyorlarsa artık… Belki de çok meşgul ve çok önemli insan görüntüsü veriyorlar 🙂 Ya da belki de karşılarında konuşanı dinleyecek zamanları dahi olmayan çok meşgul insanlar… 🙂 Yine 40’ımdan sonra duymaya başladığım iki sözcük; cool ve ezik. Şaka gibi kullanılan ama her şakanın ardında bir gerçek vardır lafını doğrulayan, biri yabancı diğeri Türkçe olarak kullanılan iki sözcük… TDK ezik için; “Olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma düşmüş olan, üzüntülü insan” tanımlaması yapıyor. Hangi olaylar, hangi hayat şartları??? Hangi güç??? Peki ya cool???
O adamın çevresi geniş onunla iyi ilişki içinde olmak lazım. Tabi ya; doktor, avukat, öğretmen, bakan … tanıdıkları var, bir gün işimiz düşer filan… Arayı iyi tutmak, arada yoklayıp, hal hatır sormak lazım. Hiç olmadı ona gösterilen itibardan nasipleniriz belki :)))) Bunu çoğaltabiliriz; adamın yayın evi var, dergisi var, hastanesi var, fabrikası var… Bu tabanla kurulmuş sosyal gruplar var… Ne kadar iş halledilebilecek geniş çevre, o kadar güç… Ne kadar üst model araba, telefon, çok odalı bahçe içinde ev, şık ofisler, o kadar çevre, o kadar güç…
Herkesin kendine göre bir vitrini var. Kimi kristal bardak, altın kaplama çatal bıçak sergiliyor vitrininde, kimi dantel örtüler üzerinde çin porseleni. Kimi kocasını kor vitrine, kimi anasını babasını, kimi de çocuğunu… Kimi de cilt cilt ansiklopediler, kitaplar, plaklar… Öyle ya… Bilgisinden vitrin yapanları da görüyoruz. Sözüm meclisten dışarı; biraz ukala, hafif alaycı üsluplarıyla, bu da yetmezmiş gibi mütevazi bir tavır takınarak kendilerini sunuşları bana komik geliyor. Vitrinli insanların tek ortak özelliği vitrinlerini bir güç kaynağı olarak görmeleri ve o güce dayanarak takındıkları cool tavırla ezik dedikleri insan grubunu ötekileştirmeleri :))) Bu cool, ezik, ötekileştirme olaylarını ilk fark ettiğimde çok üzülmüştüm. Ama artık yalnızca anlamaya çalışıyorum ve izliyorum. Ne işe yarar bu bilmiyorum. Kendimce çözümlemeler yapmama, kendi puzzle’ımın parçalarını bulmaya yarar belki hepsi o. Yoksa bilimsel bir çalışma olmadığı kesin. 🙂
Bunları ben söylemiyorum, keçilerim söylüyor :))) Nereden geldik buralara; “Kocan kadar konuş” lafından… 🙂 Eh öyleyse hodri meydan ! Ben de keçilerin kadar konuş diyorum ! :))) Şaka bir yana, herkes konuşmalı bence… Düşünerek, bilinçli ve en önemlisi iyi niyetli konuşmalar her zaman için yapıcı olacaktır diye düşünüyorum.
Son bir şey daha söyleyip bitiriyorum; siz hiç puzzle (yap boz) yaptınız mı? Puzzle yaparken parçaları doğru yerine koyabilmek için resmin bütününü görmelisiniz, aksi taktirde çok zor olur ve çok zaman alır, hatta yapamayabilirsiniz. Bakmak, görmek, ayırt etmek gerekir. Bunu yaparken de düşünmek ve sorgulamak… 🙂
22 Nisan 2014 Salı, 08:39 at 08:39
Harika döktürmüşsün Başak, sanki yatağını bulmuş bir nehir gibi akmış düşüncelerin, bence de üzerinde çok düşünülecek dikkat çekici bir konu, tek nefeste okudum. Şu anda hayat tamamen bunların üzerinde dönüyor gerçekten, düşüncelerin ve duyguların sığlaştığı görüntünün derinleştiği bir dünya kuruldu. Tam da sabah Tibet de geçen bir belgesele takılmıştım, bahsi geçen yerde insanların çektiği araçlar kullanılıyor ve Gandi buraya geldiğinde kesinlikle bunlara binmez ve hep yürürmüş, sonra dedim ki içimden” Gandi bütün hafızalarda yer aldı, mercedese binenler hep unutuldu” 🙂
22 Nisan 2014 Salı, 08:44 at 08:44
Başak’cım puzzle çok yaptım ama annem bu konuda çok başarılı ve sabırlı. Kocam olmadığı için bende keçilerim kadar konuşacagim ve böylece kendim olmaya devam edeceğim 🙂
22 Nisan 2014 Salı, 08:56 at 08:56
günümüz; işde, eşde, ilişkide adı neyse her durumda bir illüzyon yaratma sanatına döndü,,, bence buna mütevazilik algısı yaratmak da dahil elbette,,,
22 Nisan 2014 Salı, 10:17 at 10:17
Başakcığım, şu “bir ömürlük misafir”likte yapmadığımız rezillik, etmediğimiz kepazelik kalmasın diye gösterdiğimiz çaba inanılmaz. Tekrarı olmayacağını bildiğimiz hayattan intikam alma hırsı mı bu? Bir türlü kendimiz olamadığımız için başkalarına öykünmeye, ya da bir takım protezlerle umarsızca , değerimizi yükseltmeye çalışıyoruz nafile yere. Sığlık katsayımız, giderek çukura dönüşüyor. Ya büyük kentlerde birbirimize bakarak, sürtünerek debelenip boğulacak ya da insanın az olduğu yerlere kaçıp kurtulacağız.
Şu güzel keçilerimize gözlük takarak kendimize mi benzetmeye çalışıyoruz acep?
Sevgiler
22 Nisan 2014 Salı, 10:44 at 10:44
harikasın başak. süper yorumlar ve süper bakış açısı hayata. çok çok güzel. neden buraya geldik sorusunun cevabı ise herhalde benim de gittiğim o filmde sanırım.
tekrar teşekkürler sana….
22 Nisan 2014 Salı, 12:57 at 12:57
Keçilerin hep böyle döktürsün başak 🙂 acı ama gerçek tespitler…
22 Nisan 2014 Salı, 13:53 at 13:53
Şimdi sen böyle deyince, ben de kedim kadar konuştuğumu fark ettim 🙂
Uzun ince bir yoldayız sanırım, sadık yarimize doğru giden… Yola çıkanlar, yolda olanlar, yolda olduğunu bilmeyenlerle, yolu görmeyenler, yolda gözlerini kapayanlarla birlikte, yolda…
22 Nisan 2014 Salı, 14:45 at 14:45
Bu akıllı telefon olmazsa havaalanında kitap bitti ne yapayım derim. Şimdi seni ve dünyayı telefon dan okuyorum.
Kocan kadar konuş nedir bilmiyorum. .peki farklı kadınlar? Evli olur; bu bir tercih bir görev değil sevdiğim adamla beraberiz ama benim de kendi yaşam alanım var diyen kadınlar nasıl algılanır bu ülkede ..? Evli olmak bir başarı gibi yada hayatın amacı yapılmasa hele kadınlar için. .Belki daha mutlu olurdu insanlar..
28 Nisan 2014 Pazartesi, 16:35 at 16:35
Teşekkürler Başak,
henüz keçilerim gelmedi,
şimdilik yazmıyorum, alacagım olsun 🙂 gök