Bu keçinin adı Olaf :)
Bu keçinin adı Olaf, Erol Abi’den geldi
Onun için ben de bu yazıyı ona ithaf ediyorum 🙂
“Tek başınalık ile yalnızlığı birbirinden ayrı tutuyorum. Yalnızlık, insanın, hangi düzeyde olursa olsun iletişim kuracağı başka insanları bulamamasıdır. Güçlü insanlar ise onlarla iletişim kurmaya can atan bir sürü insanla çevrilidirler; onun için yalnız değillerdir, hatta yalnız kalmayı özlerler. Tek başınalık ise iletişim kuracağınız kendi farkındalık düzeyinizde birini bulamamaktır.”
Kendimle kısa bir röportaj;
- Anlamak;
- İletişimde olmazsa olmaz
- Anlaşılmak;
- Büyük bir ihtiyaç
- Anlamak için gereken;
- Dinlemek
- Ama nasıl?
- Anlamak niyeti ile
- Başka ne niyetle dinleyebiliriz ki?
- Pek çok şey olabilir; kendi fikrimizi kabul ettirmek, suçlama, savunma, doğru-yanlış, haklı-haksız arama, onun yerine düşünme, ben de biliyorumu söyleme isteği ile dinleme, kişiselleştirerek dinleme…
- Peki o nasıl olacak? Yani anlamak niyeti ile dinlemek…
- Kişiye odaklanarak
- Nasıl yani?
- Bu uzun uzun uzerine konuşulması gereken bir konu aslında ama ben basitçe, üç tane fotoğraf ile anlatmayı deneyeyim; altta gördüğünüz üç fotoğraftan ilki yüzeysel dinlemeyi anlatıyor, diğeri seçerek dinlemeyi. Sonuncusu ise odaklanarak dinlemeyi.(not: fotoğraf bana ait değil ama ne demek istediğimi anlatabilmek için bu kurguyu ve fotoğraftaki oynamaları ben yaptım )
- Burada en önemli şeylerden biri iç sesimizi susturabilmek. İçimizde hiç durmadan konuşan biri var ve bu yaramazın bazen susması gerekiyor ki biz karşımızdakini duyabilelim. Ama biz çoğunlukla karşımızdakini dinler gibi görünürken aslında içimizdeki o sesi dinliyoruz. Çok zor belki ama anlamak için o şeye/kişiye/olaya odaklanmak şart bence… Bu konu üzerine okumak isteyenlere; A.Kadir Özer’in “İLETİŞİMsizlik BECERİSİ” adlı kitabını önerebilirim 🙂
- Peki bu yeterli mi? Odaklanarak dinlemek yani…
- Aslında tam değil. Bazı durumları anlayabilmek için bir alt yapıya (geçmişi bilmeye, o kişi veya olaya ait bilgilere ) ihtiyaç olacaktır.
Tüm bunları nereye bağlayacaksın acaba Başak hanım diyor olabilirsiniz 🙂 Tüm bunları geçen hafta gittiğim Erwin Olaf’ın “Anlatılamayanın Güncesi” adlı fotoğraf sergisine bağlayacağım.
Cermodern’de ki bu sergiye gitmemi Erol Abi tavsiye etmişti (onun için kendisine bir kere daha teşekkür ederim). Ayrıca Fazlı da, birlikte devam ettiğimiz atölye grubunu o sergiye götürecekti. Ben tesadüfi bir biçimde gruptan önce gittim o sergiye. Aslına bakarsanız iyi ki de gruptan önce gitmişim. Çünkü bana göre, tek başına daha iyi gezilebilen bir sergi bu. Ve yine bana göre, ne kadar iyi bir dinleyici olduğunuzu bu sergide test edebilirsiniz. Gitmek isteyenlere bir kaç uyarım olacak; öncelikle sergiyi gezmeden önce mutlaka ilk başta gösterilen videoyu izleyin.
Serginin bir bölümünde “Anahtar Deliği” başlıklı bir tema var ki bu beni ayrıca etkiledi. Olaf burada fotoğrafı aşmış, bambaşka biryerlere taşımış. Şimdi burada anlatırsam gidekceklere sürprizi kalmayacak ama küçük bir uyarıda bulunayım, her iki kapının dediğinden de mutlaka bakın 🙂 Ve eğer isterseniz, daha sonra yine burada buluşup sizinle konuşabiliriz 🙂
Peki itiraf ediyorum; niyetim anlamak, dinlemek ve tek başınalık üzerine konuşmaktı. Ancak bu sergiyi de çok beğendim ve bu konu ile oldukça ilişkili bulduğum için yazının içine onu da katmak istedim, hepsi bu 🙂
Evet bu sefer keçilerin bana getirdiği sözcükler; “anlamak”, “dinlemek”, “tek başınalık” oldu. Bunlara bir tane de ben ekleyeyim o zaman. “Algı”. Peki ya dinlediklerimizden algıladıklarımız? Algılarımızın açıklığı nasıl? Ya bir şeyi algılamamızı sağlan unsurlar? 🙂 Benim çiftlik çok doldu, bu kadar keçi fazla birazını size yolluyorum. Kabul etmezseniz korkmayın onlar evin yolunu biliyorlar nasılsa geri gelirler :))))
Yazıyı Can Yücel’in çok sevdiğim “En Uzak Mesafe” adlı şiiri ile bitirmek istedim;
En uzak mesafe
ne Afrika’dır ne Çin,
Ne gezegenler, ne de yıldızlar
geceleri ışıldayan,
En uzak mesafe
İki kafa arasındaki mesafedir,
BİRBİRİNİ ANLAMAYAN…
Can YÜCEL
08 Haziran 2014 Pazar, 15:33 at 15:33
İste ondan sustum kulaklarimi actim. Gozlerimi kapattim. Sesini beynimde gorsellestirmeye calisiyorum… basarabilir miyim?
Ulasabilmek icin o senin sonsuzluguna… Sadece ona…
Zor di mi:) belki basarabilirim:) suskunlukta:))
08 Haziran 2014 Pazar, 16:43 at 16:43
Ingilizce”deki “alone” ve “lonely”
Ozledim, gorusmek uzere
Ayse
08 Haziran 2014 Pazar, 17:03 at 17:03
Konunun üstüne cuk oturmuş böyle bir şey bekliyordum 🙂
08 Haziran 2014 Pazar, 19:08 at 19:08
Erwın Olaf’ın Anlatılmayanın Güncesi alıştığımız fotoğraf sergilerinden değil kendiside söylüyor bunlar benim için iyi, başkası için olmayabilir. Yani herkez fotoğrafların önünde güzelliginden bayılsın diye yapmıyorum diyor ve girişdeki video da şöyle iki cümlesi var;
Bunlar bir kabus gibi olmalıydı ve size fazlasını söyleyemem.
Merdivenlerde rüyalar oluşturdum kabuslar oluşturdum. Olaf şöyle diyor hadi bakalım sıra sizde iç dünyanızın merdivenlerinde keçi gibi dolaşmaya cesaretiniz var mı? Ama burdan çıkış yok çünkü bu dünya sizin dünyaniz, ne kadar kaçsanız da bu dünya sizin yanınızda olacak bu dünyaya dalmak istiyorsanız F.Neitzsche den bir cümle; Uçurumları sevenin kanatları olmalıdır.
Erol Büyükyazıcı.
08 Haziran 2014 Pazar, 20:21 at 20:21
:))))))))))))))))
08 Haziran 2014 Pazar, 22:35 at 22:35
Bu yazıda değinmek istediğim bir de film vardı, onu yazmayı unutmuşum; “Başkalarının Hayatı”. Doğu Almanya döneminde geçen bu filmde bir ajanın izlemeye aldığı bir sanatçının etkisinde kalarak yaşadığı insani değişimi anlatıyor. Bu filmi izlemenizi öneririm. Bu filmde de yıllar sonra bile olsa bir insanın yaptığının anlaşılması ve takdir edilmesi beni çok ama çok etkilemişti. Belki de onun yaşadığı değişimden daha fazla etkilemişti. 🙂
09 Haziran 2014 Pazartesi, 10:07 at 10:07
Keçileri çok önemli bir meraya salmışsın Başak, inançtan edebiyata, matematikten felsefeye her konuyla ilintili bir meseledir bu bence. Daha dün evde bu konuyla ilgili konuşmalar yaptım, malzemeler çok iyiydi, sinirli bir anne, genç bir kız, büyümekte olan bir oğlan ve yaşlanmakta olan bir baba arasındaki iletişim sorunlarını, anlamak ve anlatmak üzerine konuşarak çözmeye çalıştım ama çok zorlandım…. dediğin gibi anlamak, anlamaya çalışmak ile ilgili ciddi sorunlarımız var toplum olarak. Sadece bu konu üzerine insanları eğitsek hem sosyal hem de çalışma hayatımızdaki başarı eminim kat be kat artacaktır. Senden bunun metotları ile ilgilide tavsiyeler bekliyorum arkadaşım 🙂
09 Haziran 2014 Pazartesi, 11:46 at 11:46
Dinlemek üzerine okumaya daha çok ihtiyacımız var Başak. Bu konuyla ilgili yazacaklarını daha çok merak ederek bekliyorum. Sevgiler 🙂
09 Haziran 2014 Pazartesi, 16:21 at 16:21
teşekkürler Başak hanım, paylaştıklarınız pek hoş 🙂
10 Haziran 2014 Salı, 17:58 at 17:58
Bu sergi için ben de bir şeyler yazmayı düşünmüştüm ama benden önce davranmışsın. İyi ki de davranmışsın 🙂