Bir İnsan, Bir İnsanlık, Bir Direniş…
“İnsanı yücelten, yüce duyguların şiddeti değil, süresidir.”
Nietzsche
Fazıl Say’ı seviyorum. Tüm dünyada kabul görmüş, takdir kazanmış sanatı ve sanatçılığı üzerine konuşmak haddimi aşar, çünkü ben yalnızca bir sanatseverim, hepsi o. Bugün Fazıl Say’ın bende bıraktığı izler üzerine yazmak istedim biraz. Bu durup dururken çıkmadı tabii… Hani bu gezi olayları beni twitter üyesi yaptı demiştim ya, işte twitter’da takip ettiğim kişilerden biri de Fazıl Say. Ve dün gönderdiği bir twitte (twiterdan mesaj atmak böyle mi söyleniyor?) “Kumru Ballade” adlı bir eseri vardı. Dinlediğimde müziğin o müthiş etkisini bir kere daha hissettim içimde. Ruhumu temizleyen üç unsur vardır hayatımda; doğa, müzik ve insan sevgisi. Defalarca dinledim eseri.
Bir de yaylı çalgılarla olan versiyonunu buldum onu da dinledim (her ne kadar kayıtta ufak tefek sorunlar olsa da) piyano ile ikisinin arasındaki lezzet bambaşka geldi bana. Tabii bir kıyaslama yapamam zira ikisinin de tadı birbirinden güzel. Ancak dinlerken eski bir dostum geldi aklıma, piyanonun sesi rahatsız ederdi onu, keman dinlemeyi tercih ettiğini söylerdi. Çok ilginç gelmişti bu bana ve hiç unutmadım. İşte Kumru Ballade’ın yaylı sazlarla olan versiyonunu bulunca biraz da o dostum için her ikisine de yer vermek istedim.
“Kumru Ballade” Fazıl Say’ın kızı kumru için bestelediği bir esermiş. Eseri dinlerken, Say’ın “Uçak Notları” adlı kitabında okuduğum bir bölüm geldi aklıma;
Fazıl Say, Mithat Fenmen’e(*) götürüldüğünde 4 yaşındaymış. İlk yıllar ezbere çalıyormuş Say. Çünkü nota öğretilemiyormuş ona o küçücük yaşında. Ezbere çaldığı parçalar da Mozart ve Haydın’dan sonatlar… 🙂 Fazıl Say kitabında, kendisini doğaçlamaya yöneltenin de Fenmen olduğunu söylüyor ve onunla yaşadığı bir anıyı şöyle anlatıyor; “Derse doğaçtan çaldığım parçalarla başlardık. ‘Piyano ile anlat bakalım bugün sokaklarda neler gördün?’ Ben de piyanoda ‘arabalar gördüm’ derdim. Piyanoda trafik gürültüsünü , korna ve fren seslerini çıkartırdım. “ Kuşlar gördüm” derdim, kuş cıvıltılarını seslendirmeye çalışırdım. Kahkahalarla gülerdi ben çalarken. Aklıma gelen her şeyi anlatır, melodiler icat ederdim. Bazen de bildiğim başka melodilerden parçalar aparırdım. O zaman daha uzun gülerdi.”
Bunları okudukça toplumsal olaylar karşısında yaptığı bestelerin de nasıl bu kadar vurucu olduğunu anlamak hiç zor değil. Çünkü bunu bir tek yetenekle açıklamak doğru değil bence. Fazıl Say’ın hayata ve insana bakışının bir alt yapısı olduğunu unutmamak gerek. Bunu neye dayanarak söylüyorum; Say’ın çocukken okuduğu kitaplardan, “Nazım” ve “Metin Altıok Ağıtı” oratoryolarından, sözleri Muhyiddin Abdal’a ait “İnsan İnsan” adlı bestesinden, “yalnızlık kederi” adlı kitabından edindiğim izlemim ve babası Ahmet Say hakkında edindiğim bilgilere dayanarak söyleyebiliyorum. “İnsan İnsan”ın bestesini gezi olayları ile ilgili düzenlenen videoda daha önce paylaşmıştım.
Tüm bunlar bana bir şey düşündürüyor. İnsanın bir hayat duruşu ya vardır ya da yoktur. Bu duruş o kişinin tüm yaşamında görülür. Yazdığı yazılarda, söylediği şarkılarda, yaptığı bestelerde, ilişkilerinde, işinde… Bu duruş, kendi en ufak menfaati için kendi değerlerini satmayan bir duruştur. Dürüst, adil, güvenilir, içten, duyarlı, paylaşımcı…
Biraz gündem dışına çıkayım dedim ama ne mümkün… Ben bu yazıyı hazırlarken yine İstanbul’da polis müdahalesi başladı. Bir ayı aşkın zamandır Türkiye’nin büyük bir kısmı ayakta. Kendi hükümetinden gördüğü şiddete rağmen, biber gazına, tazziği yetmiyormuş gibi ilaçlı sulara rağmen, gözaltına, tutuklamalara rağmen bir şey anlatmaya çalışıyor bu insanlar. Peki bu korkusuz kitleden kimler niye korkuyor? Son bir haftadır yaşananları da paylaşmak istiyorum bu yazının sonunda. Yorum sizin…
Nietzsche ile başladık Nietzsche ile bitirelim;
“İnsan korkusuyla birlikte, insan sevgisini de, insan onayını da, insan olma iradesini de yitirdik.”
(*) Mithat Fenmen, Türkiye’de çoksesli müzik yaşamının gelişmesi yönünde önemli katkılar getirmiş olan besteci, piyanist, piyano öğretmeni, müzik yazarı ve müzik yayıncısı. İdil Biret, Hüsnü Baylav, Fazıl Say gibi pek çok piyanist yetiştirmiştir.
07 Temmuz 2013 Pazar, 08:24 at 08:24
Eline sağlık Başak…
07 Temmuz 2013 Pazar, 14:30 at 14:30
İnsanın bir hayat duruşu ya vardır ya da yoktur. Bu duruş o kişinin tüm yaşamında görülür.
Bu sözlerin kelimeleri Kumru Ballad’ı kadar çok şey anlatıyor.
Cümle sözlerin her birinin taşıdığı anlamın dışında “insan olmayı” anlatıyor. Sessizce duruşu anlatan herkesi selamlıyorum….
SON SÖZ: Daha güzel bir dünya için imagine dünya anayasası olsun….
Sevgilerimle Başakcığım….
07 Temmuz 2013 Pazar, 15:36 at 15:36
Seni de, Fazıl Say’ı da, Genco Erkal’ı da, Mehmet Ali Alabora’yı da yani kısacası bu dünyaya ufak ta olsa birşeyler bırakabilen tüm insanlarımızı, tüm insanları seviyorum… Hem de delicesine!.. :-))))
Dostuna pek katılamıyorum zira hepsinin lezzeti bir başka… Farklı şekillerde insanı uçuruyorlar!.. :-)))
Korku konusunda bu sabah Aziz Nesin’in bir deyişini paylaşmıştım FB’ta, burada da paylaşmayı isterim:
“BAŞKALARINI KORKUTMAYA ÇALIŞANLARIN KENDİLERİ DAHA ÇOK KORKARLAR VE KORKTUKÇA, KORKULARINI YENMEK İÇİN DAHA ÇOK KORKUTMAYA ÇALIŞIRLAR. BU KORKU KISIR DÖNGÜSÜ BÖYLECE SÜRER. GERÇEKTEN YÜREKLİ OLANLAR NE BAŞKALARINI KORKUTMAYA ÇALIŞIR NE DE KENDİLERİ KORKARLAR… – AZİZ NESİN”
07 Temmuz 2013 Pazar, 22:42 at 22:42
Bu topraklara yakışan en güzel duygu; hüzün. Hüznü çağrıştıran, çağıran bir ezgi. Hüzün ki en çok yakışandır bize der ya şair, işte öyle. Bir de kumrulara yakışır hüzün. Onları hiç uzaktan seyredeniniz oldu mu bilmem ama öyle hüzünlü bakarlar ki bazen, sanki biraz sonra ölmeye uçacak sanırsınız. Kumru baladı, hüzün baladı gibi oldu ben de. Belki şu an ki duygularımın arasına gelip yerleşiverdi ezgisi ile birlikte. İyi ki paylaştın başak. Daha önce bilmiyordum bu baladı.sevindim.keman da bir başka güzeldi hani. Teşekkürlerimle… md.
07 Temmuz 2013 Pazar, 22:50 at 22:50
Paylaşmak, paylaşarak çoğalmak öyle özel ki.
İnsanın yalnız olmadığını hissettiren, acıyı bal eyleyen çok özel bir şey paylaşmak.
Yoksa nasıl dayanırdı yüzbinlerce, milyonlarca insan bunca gün, bunca zulme?
Paylaştığınız için teşekkür ederim.
08 Temmuz 2013 Pazartesi, 21:09 at 21:09
Geçenlerde bir Arjantin filmi seyrettim. Patagonya hep hüzünlü gelmiştir bana; bir film müziği vardı ki aldı götürdü, Nicolas Sorin’in film müziğini yaptığı “Dias de Pesca” adlı film. (Filmin müziğini bu adresten dinleyebilirsin: http://myspace.com/nicolassorin/music/song/dias-de-pesca-main-theme-91118687
Kumru Balad da aynı kıvamda girdi kulağımdan.
Bu arada Nietzsche’nin bir lafı vardır; “Ben o kulaklara göre bir ağız değilim” kıvamında. Hazır Nietzsche lafı geçmişken, tüm lise yıllarımda Nietzsche’yi hatmemiş olduğumdan, çok etkisinde kalmıştım. Herkese dert anlatmamayı ve müzmin entelektüel yalnızlığı içime sokan Nietzsche’de nur içinde yatsın diyorum:) Fazıl Say’ı da bağrıma basıyorum.
09 Temmuz 2013 Salı, 10:41 at 10:41
Iki yorum da harika. Su anda tepemdeki ağaçtaki 2 Circir böceğinin ciriltisina rağmen dinlemeyi basardm!…(Bende tiz seslerden nefret ediyorum!) Ne mutlu bize ki ülkemizde vicdansızlar, yalancılar, vahşiler var ama Fazil Say, Genco Erkal ve daha niceleri var. Çünkü Ataturk’ümüz var…