Ateş Öyküleri ve Bir SES
Bağlamayı eline alışından iki ay sonra babasını yitirince bu telli saza iyice sarılıp, teselli bildi elindekini. O oldu, bir daha da bırakmadı.
Kara, kapkara bir oğlancıktı. Çok zayıf. Elleri giysilerinin içinde kalmış, görünmüyor, giysilerle takım başlığının altında kocaman gözler… Oyuncak bebek gibi.
…
* * *
“İlk konserimi vereceğim. Beş altı gün yokum anne. Çarşamba gecesi yola çıkacağım. Pazartesi dönerim bir değişiklik olmazsa. Masrafımı dernek karşılayacak. İstersen sen de gel. Senin de olmanı isterim aslında. İzin alabilirsen. Güzel olur. Şenlik. Bizim gibi insanlar hep. Tiyatrocu, yazar, şairler de var. Halk danslarının müzik grubundayım, cuma akşamı da kendim çalıp söyleyeceğim. İlk kez beni bir bağlama ustası olarak tanıtacaklar. Düşünebiliyor musun? Benim için dönüm noktası olabilir, en azından belli bir çevrede tanınacağım.”
“Oğlum git hayırlısıyla, ben beklerim seni. Babanı unutma, konser verirken onu düşün. Ne çok isterdi seni böyle görmeyi”
* * *
Cuma günü iş çıkışını zor ediyor. Apartmanın kapısından girince duyuluyor onun karşılık vermediği telefonunun çaldığı. Koşarak çıkıyor merdivenleri, kalbi duracak sanıyor, biliyor ki yetişemezse, açamazsa telefonu daha kötü. Yusuf’tan haber almalı. Telefonu açıyor, önce duvarın dibine çöküyor sonra bağırarak şehrin sokaklarında koşturmaya başlıyor. Koşan o değil, başka biri… İçi başka yerde, aldırmadan çıplak ayak ilerleyen bedenin dışı başka. Herkes dışı görüyor, içindeki yangına ulaşamıyor kimse. Bağırıyor. Sokaktan geçenlerin yakasına yapışıyor “yardım edin diyor”. “Kurtarın!”Anlamadan bakıyorlar, kimisi acıyor, kimisi merak ediyor, kimisi de gülüyor.
Yusuf’un annesi tek bir cümle tekrarlıyor köprü altlarında, istasyonlarda. “Oteli sarmışlar yakıyorlarmış hepsini cayır cayır diri diri oteli sarmış yobazlar…”
Melike Uzun / Ateş Öyküleri / 3.Öykü- Şenlikte Ateş
02 Temmuz 2013 Salı, 01:44 at 01:44
Ne acı değil mi? O gün bu insanlık dışı şeyleri tanrı adına yapanları savunan avukatlardan sekizinin bugün mecliste milletvekili olduğunu az önce facebook üzerinden öğrendim. Belki yalan belki doğru, bilemiyorum ancak bunu yapanları savunacak insanda varmış demek bile acı veriyor, kartvizitlerinde ne yazdığının ne önemi var?
02 Temmuz 2013 Salı, 08:48 at 08:48
Yanan yalnızca onlar değildi…
Ateşe verilen yalnızca onlar değil…
Nice yürekler yanıp kül oldu onlarla beraber…
Ve tutuşturdu fitilini o kavrulan bedenler, o yanan yürekler;
kimi kalemin,
kimi aklın,
kimi yüreğin…
Ateşi bakarak hissedemezsiniz, kelimeler yanan bir yürekten çıkmıyorsa okuyarak bilemezsiniz. Eğer yanmaktan korkuyorsanız bu kitabı okumayın. Çünkü Sevgili Melike Uzun’un kitabında bunu yaşıyorsunuz. Yüreğinin ateşine sağlık sevgili Melike’cim. Ve de şaiirin dediği gibi;
ben yanmasan,
sen yanmasam,
biz yanmasak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa
http://www.youtube.com/watch?v=i7BWfwJfjt0
02 Temmuz 2013 Salı, 08:52 at 08:52
Hiç bir zaman acımadılar, pişmanlık duymadılar, üzülmediler yaptıkları için. Bilerek, isteyerek, planlayarak yaktılar. Sonra yakanlar “mağdur” olmasın diye sürüyle avukat(!), inanarak ve geleceğe yatırım olarak onları savundular, savunuyorlar, savunacaklar, Çünkü böylesine inanıyorlar. Sadece onlar mağdur olabilir. Sadece onların inancı, onların hayatı ve değerleri kutsaldır. Diğerleri, yaralanarak hatta ölerek yıpratıp, komplolarla, darbelerle onları iktidardan düşürebilir.
http://www.odatv.com/n.php?n=sivasin-katilleri-akpnin-bakanlari-0207131200
Sivas, bu ülkenin asla silinmeyecek simsiyah lekesidir.
02 Temmuz 2013 Salı, 09:15 at 09:15
Başak’çım ben de dün Melike’nin kitabını açıp tekrar okumuştum. Şu cümle çok aklımda kaldı: “Soğuktan da sıcaktan da korkmuyorum. Bir tek ateş görmeyeyim. Dünya benim evim. Sokaklar, parklar benim. Dünyanın zehri sizi öldürecek, evinin dört duvarı dışındakileri görmeyenler, ateşten ürkmeyenler, sizi.”
Sevgilerimle…
02 Temmuz 2013 Salı, 10:17 at 10:17
Başak’cım bu kitabı bende okumuş ve yaşanılanlardan çok etkilenmiştim. Paylaşımların için teşekkürler
Sevgilerle
02 Temmuz 2013 Salı, 11:13 at 11:13
35 Canı yaktılar, canımızı yaktılar…Hergün yakıyorlar. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin, nurlar içinde yatsınlar.
Sağol Başak…
02 Temmuz 2013 Salı, 11:37 at 11:37
Yazamıyorum… :-(((
Yakanlar, caniler serbest kaldıkça ve onların destekçisi dinci kesim bu ülkede yaşadıkça yazamayacağım…
Ben de onların canlarımızı yaktığı gibi ama daha yavaş onları ve tüm yandaşlarını yakmayı çooook arzu ediyorum ama gençlerimiz bana sabırlı olmayı ve onlar gibi vahşi olmamayı öğretmeye başladılar şu son günlerde… Şanslı aşağılıklar!..
Elbet gün olacak devran dönecek…
Kaçınılmaz bu!..
Rahat uyuyun diyemiyorum ama işin peşinde onbinlerin olduğunu bilin…
Geçkin Gezgin
02 Temmuz 2013 Salı, 12:22 at 12:22
sana ilk yorumu böyle bir günde yazmak istemezdim başakcığım.
yaşam bir yangın yeri şimdi. yaşamak zorlu bir fiile dönüşmek üzere. sanırım son 10-20 belki de son 30-40 yıl içerisinde en kolayı ölmek. afillisinden bir kurşun gelip beyninize saplanıyor ve bi daha oradan çıkmıyor. ölüveriyorsun. dumanlar içerisinde boğularak ölmek ise en fecisi.saniye saniye. aldığın oksijen an be an azalıyor. ölüveriyorsun. hele ateşin tene değip yakması kavurması.kalbi durdurması.
“ölmek” i fiil olarak algılarsak evet öyle bir kaç saatte bitiyor en zaman alanı. ama “ölmek” şair, yazar, sanatçı, aydın ve bunların ötesinde dövüşenler için sonsuz bir kavram.
ölümsüz bir kavram.
şimdi soruyorum:”ölü mü denir şimdi onlara…”MD.
02 Temmuz 2013 Salı, 13:06 at 13:06
Sazlarında
Durmadan yürekler
İçinde
Canlar
Üstünde
Esmez
Rüzgarlar
Sözlerinde
Alev alev
İsimleri
Geçmez
Zamanlarında
Madımakların önünde
Yüreğim kalmış
İsli
Sivas’ta
Reyhan Saygın
02 Temmuz 2013 Salı, 15:51 at 15:51
İçimiz yandı, yanıyor, yanacak…
03 Temmuz 2013 Çarşamba, 00:00 at 00:00
Yazılanlar paylaştıkça anlam kazanıyor ve acılarımızı paylaştıkça yalnızlığımız azalıyor.
Sivas’ı benim cümlelerimle andığın için çok teşekkür ediyorum Başak.
Keşke Sivas olmasaydı ve keşke onu yazmasaydık!
03 Temmuz 2013 Çarşamba, 09:38 at 09:38
Yürüdüğüm yol ne olursa olsun, yüreğimin üstünde hoşgörü ve vicdanımı unutmadan adımlamak isterim…
04 Temmuz 2013 Perşembe, 17:36 at 17:36
teşekkürler,
teşekkürler Başak.
08 Temmuz 2013 Pazartesi, 21:15 at 21:15
Bir gün araba ile seyahat halinde, radyo’da bir piyes, başını kaçırmışım, dinlemeye devam ettim. (Bu radyo piyeslerini de pek severim, bana çocukluğumdan kalma tad ve kokuları, duyguları hatırlatıyor olsa gerek) Sonrasında anladım ki bu Madımak konu olan, bu trajedi, bu insanlık ayıbı.
Bu acıların kaynakları aramızda kaldıkça, beslenmeye, bizimle aynı havayı solumaya devam ettikçe, ne gerek var ki Toma’nın gazına, biz zaten her an gaz yemekteyiz, kin ve nefret gazı, sadece gözlerimiz yaşarmıyor, kalbimiz sızlıyor bu yobazların aramıza saldığı kin ve nefret gazı ile.
Madımak’ta kalleşçe öldürülenler, hepsi nur içinde yatsın.