BAM’LI Gezilere devam (Manastır ve Ohri Gölü)
Kalkandelen’de 20’şer dakikalık cami ve tekke gezimizin ardından tekrar yollara düştük. 15,5 saatlik yolculuğun sonunda Ohri’deki otelimize vardığımızda otobüs alkış sesleri ile çoştu 🙂 Çölde vaha gibi bir şeydi bu…
Hepimiz otobüsten inip, bavullarımızla birlikte otelin lobisine yönlendiğimizde, otel görevlisi bayan bizi durdurdu. İngilizcesi pek yeterli olmadığından rehberimizi çağırdık. Rehber otel memuresi ile konuşunca yanlış otele geldiğimizi öğrendi. Otobüsteki alkış sesleri yerini bir homurtu bulutuna terketti. Meğerse 500mt ötede aynı isimde bir otel daha varmış. Homurtular eşliğinde bavullar alındı, inilen merdivenler çıkılarak, bavullar gerisin geri otobüse yüklendi.
Otel görevlisi hanımın söylediği gibi 500mt ilerideki otelimizi bulduk. Otele vardığımızda saat akşamın 9’u olmuştu. Otel dökülmüyordu ama oldukça eski bir oteldi. Yıldızı olup olmadığından pek emin değilim 🙂 Neyse ki şansımıza o gece otelde Makedonya’lı bir grup, restoranda eğlence düzenlemişti. Böylece onların eğlencelerinden biz de yararlandık ve Makedon müziği ekliğinde akşam yemeğimizi yedik. Ertesi sabah 8’de Manastır’a gidileceğinden, yemekten sonra odalarımıza çekildik.
Akşam eğlenen grup, geceyi otelde geçirdiği için sabah kahvaltısını da onların sayesinde torpilli yaptık. Bunu bir sonraki sabah kahvaltısına istinaden söylüyorum. Gerçi kahvaltının bitmesine yakın, bizim söylenmemize karşılık biraz yumurta ilavesi oldu ama :)))…
Manastır’a doğru giderken yolumuzun üzerindeki Resneli Niyazi Bey Sarayını ziyaret ettik. Saray dışarıdan restore edilmiş görülmekle birlikte, içerisi daha çok müze ve sanat galerisi gibi kullanılmıştı. Pek bakımlı da değildi doğrusu. Saray’dan sonra Manastır’a vardık ve buranın Milli Enstitüsü ve Müzesini (Atatürk’ün okuduğu Manatır Askeri İdadisi) gezdik. Bu müzenden görüntüleri alttaki fotoğraflarda bulabilirsiniz. Bu arada rehberimiz ya Türkçe’si yeterli olmadığı için -ki kurduğu cümleler bu düşüncemi doğruluyordu- ya da gezdiğimiz yerlerin tarihi hakkında bilgi sahibi olmadığı için bize bu yerler hakkında pek bilgi veremiyordu. Sanırım BAMTUR’un rehberlik hizmeti bize gönderdiği -üstelik pek de uymadığı- tur programından öteye geçmeyecekti. Bunu, hava alanına indiğimize, bizi üzerine tükenmez kalemle “BAMTUR” yazılmış beyaz kağıtla karşılayan rehberi gördüğüm ilk an anlamıştım.
Belki dedim içimden; aramızdaki Arkeolog/Sanat Tarihçi Kızılay Çukurambar Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı, kendisi bu konularda bilgili olduğu için -yoksa niye yazsındı karvizitine Arkeolog/Sanat Tarihçi diye- bizzat kendisi anlatacaktır… Ne yazık ki öyle de olmadı. Ama bizde kabahat, ne Ankara’da ne de İstanbul’da bizi karşılayan bir rehber olmadığına göre gideceğimiz yerlerde bilgi edinmek bize kalmıştı. Ya da bilseydik rehberlik hizmetinin yalnızca getirip götürmek olduğunu, çalışır gelirdik ya da merak edenler çalışırdı… Eh artık teknoloji de ilerledi. Ayfonları açıp çalışsaydık ya yolda… Tembeliz biz tembel. Rehber verilecek denmiş ya… Neyse ki imdadımıza Özge yetişti. Gezinin en genç 6 elemanından biri. Eskişehir Anadolu Üniversitesinde öğretmen. Geçti otobüsün başına, aldı eline mikrofonu hem anlattı hem otobüsü neşelendirdi.İyi ki gelmişsinizi be arkadaşlar 🙂
Manastır Şehri’nin cami ve türbelerini gezdikten sonra köfteciye gittik. Ben cami gezmek yerine bir kiliseye gittim. Cami bizim memlekette çokça var. Üstelik Kalkandelen’deki resimli cami hariç, Makedonya’da gördüğümüz tüm camiler bizim mimari ile aynı. -Zaten Osmanlı dönemine ait o kadar çok iz var ki- Bir de kiliseye girmek daha kolay geliyor bana. Başını örtmek, ayakkabı çıkartmak zorunluluğu yok. Şansıma girdiğim kilisede bir bebeğin vaftiz törenine denk geldim. İlk defa gördüğüm bu tören değişik geldi bana. Bir de üç din adamının söylediği şarkıların (herhalde ilahiydi) çok sesli olması hoşuma gitti. Çoksesli müziği seviyorum. Bir süre kenarda öylece durup izledim.
Her gittiğimiz yerde öyle kısıtlı zamanımız var ki ekstra bir yere gittiğinde bir sonraki durağa koşmak zorundasın. Ben de Manastır sokaklarında koşturup durdum 🙂 Makedonya’nın köfteleri meşhurmuş. Biz de bol bol köfte yedik. Bir de ucuz ki… Hem de büyük. Bir porsiyon köfte iki fincan altlığı büyüklüğünde.
Manastı’dan ayrıldığımızda saat 2’ye geliyordu. Ohri’nin şehir merkezine indiğimizde, rehber bizi ana yola bakan bir meydana bıraktı ve kendisi de bizimle bir saat sonra buluşmak üzere 9-10 kişilik Kızılay heyetiyle önceden ayarlanmış olan görüşmeye gitti. Tarif ettiği gibi biz de meydan’dan aşağıya, göle doğru yürüdük. Bir saat sonra da buluşma noktası geri geldik. Fakat ne gelen vardı ne giden. Kızılay ekibi rehberle birlikte kayıplara karışmıştı. Neyse ki telefonlarımız vardı. Hemen rehberi aradık, biraz gecikeceklermiş. Yarım saat sonra ekip geldi.
Tabii saat de ilerliyordu. Günün kararmasına 2 saat kalmıştı ve programa göre daha gezilecek çok yer vardı. Neyse rehber önde koşturarak bizi gezdireceği yerlere doğru yöneldi. Kaleye gidiyormuşuz. Öyle söyledi. Reber, daha önce geçtiğimiz yerlerden koşar adım geçerken, her kafadan bir ses çıkıyordu. Ne zaman inci alacaktık? Hanımlar inci almak istiyorlardı. Kaleye çıkacak mıydık? Kale uzak mıydı? Göl kenarına mı inecektik? Sorular, sorular, sorular… Rehber hiç birine cevap vermeden önden hızlı adımlarla yürüyordu. Arkadaki ekibin yaş ortalamasını tekrar hatırlatmak istiyorum çünkü bu insanların yürüyüş performansını doğal olarak etkileyecektir.
Ve tam Çınarlı meydana varmıştık ki ben kendimi avazım çıktığı kadar bağırır ve rehberi azarlar bir halde buldum.
Çünkü saat akşam üzerine yaklaşmıştı. Kızılay’ın özel görüşmesi bize 1,5-2 saat kadar vakit kaybettirmişti ve Kale genelde tepelerde bir yerde olurdu. Üstelik yürüyerek gidileceği söylenen kalenin uzaklığı gerçekten önemliydi. Aramızdaki 80 yaşındaki hanımlar bir yana annemde nefes darlığı vardı ve bu tempoda uzun süre yürümesi mümkün değildi. Rehberden kaleye ne kadar zamanda çıkılacağını söylemesini, kaleye çıkmak istemeyenlere bir alternatif getirmesini ve dönüşün ne zaman ve nereden olacağını söylemesini istedim. Alternatif getiremedi ama kalenin 1,5 saatlik bir yürüyüş mesafesinde olduğunu, dönüş için yine ilk buluştuğumuz noktada akşam saat 8’de buluşabileceğimizi söyledi.Anlaşılmıştı. Biz rehberden ve gruptan ayrıldık. Bizim gibi gruptan ayrılan başka insanlar da oldu tabii.
Yaşasın yine özgürdük 🙂 Ve öyle mutluyduk ki ! Göle doğru yürüdük ve çiçek bahçesi haline gelmiş meydandaki banklara oturduk.
Ben bir kaç dakika sonra göl kenarına indim. İskeleye çıktım. İskeledeki gezi teknelerinden bilgi aldım. Yarım saatlik turlar yapıyorlarmış. Annemlerle birlikte bu teknelere bindik. İyi ki de bindik. Arkada çok güzel bir Makedon müziği, önümüzde nefis bir manzara… İlaç gibi geldi. Üstelik kaleyi de gezilecek kiliseleri de uzaktan görmüş olduk. Tekne işine annemler kadar Yutmi’de çok sevindi. Havanın hafif bulutlu olması onun daha keyifli görüntüler yutmasını sağladı. Hele denize düşen bulutlara bayıldı bayıldı. Onları yutacağım derken neredeyse kendi de suya düşecekti ibiş 🙂
Tekne turundan sonra kaleye doğru giden sokaklarda yürük. Çok güzel restore edilmişti hepsi ve yine bizim mimarimizden izler taşıyorlardı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yine bir günün sonuna geldik ve saatlerdir uzak kaldığımız otobüsümüze doluşarak kaç yıldızlı olduğunu hala bilmediğim ve çok merak ettiğim otelimize geri döndük. Restoranda bizden başka kimse yoktu. Tabii ne müzik ne de eğlence… Yarın sabah Üsküp’e doğru yola çıkacaktık. Yoruldunuz mu? O zaman alttaki müzik eşliğinde fotoğraf bakmaya ne dersiniz?
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 07:43 at 07:43
Hocam bahsettiğiniz üzere bi sürü camii, görünüyor, hiç baktınız mı cemaat nasıl, kaç kişiler? Bizdeki gibi 3-5 kişi için mi yapılmış o camiler? Bu arada keşke akşam üstüne kalmasaymışsınız, güneş zaten bulutların arasında, fotolar kasvetli çıkmışlar 🙂
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 08:58 at 08:58
Manastır’da Askeri İdai’ ye gitmediniz mi? Sonra Atatürk’ün okuduğu bu okuldan çıkıp, iki tarafı ağaçlı (çoğu ıhlamur ağacı) yoldan çarşıya doğru yürüyüp, Atatürk’ün il aşkı Eleni’nin evinin önünden geçmediniz mi? Hele mevsim ilk yazsa ve ıhlamurlar açmışsa, ıhlamur kokularının altında…
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 09:17 at 09:17
Manastır İdadisi’ne gitti evet. Fotoğraflar içinde var. Evet o yoldan da geçtik 🙂 . Eleni’nin evini gördük. Dediğim gibi rehber bir bilgi vermediği ve o gün gideceğimiz yerlerin programını önceden bize aktarmadığı içini -birşeyler söylüyordu tabi ama Türkçe’si öyle bozuktu ki pek anlaşılmıyordu- biz de biraz el yordamıyla gezdik 🙂
Yani bahsettiğiniz yolda yürüdük ama ıhlamurları hatırlamıyorum 🙂
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 09:38 at 09:38
Başakcığım, bu arada senin Hindistan fotoğraflarının bazıları benim tuvalimde can buldu. (Daha önce iznini aldığım için rahat kullandım) Bu resimlerimden 2 si 17 Haziran’da Galeri Sanat Yapımda ki Öteki isimli karma sergide yer alacak.Sana davetiyeyi ulaştırmaya çalışırım. Uygun olursan da beklerim. Sevgiler.
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 10:11 at 10:11
Teşekkürler Başak, bir gün Balkan yolculugum olacak..gk
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 10:19 at 10:19
Yine muhteşem anlatmışsın, teşekkürler Başak….:))
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 10:32 at 10:32
Teşekkürler sevgili Işın.
Beğendiğine sevindim. Ben yazılarımda çok fazla bilgi (tarihçe vb.) vermiyorum. Daha çok yaşanan duygulardan, gözlemlerden bahsediyorum ve fotoğraflara daha fazla yer veriyorum.Zira merak eden artık internetten her şeye ulaşabilir. Bir de ben fotoğraf çekeceğim diye koştururken konularla ilgili bazı özel detayları kaçırıyor olabilirim. Eğer senin aklına gelen ve yutmoğrafta görmediğin ama gezimiz sırasında iletilen özel bilgiler varsa ekleyebilirsin.
Bu tip katkılar çok hoş oluyor, aklında bulunsun 🙂
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 10:46 at 10:46
Zaten benim de hoşuma giden yazılarında paylaştığın yaşanan duygular, gözlemler.. Hele de bunlar ortak yaşanmışlıklar olunca, ben çok keyif alıyorum….
01 Mayıs 2013 Çarşamba, 13:14 at 13:14
anlatım mükemmel. tekrar gitmiş gibi oldum. teşekkürler. yalnız ohrid’de çok kısa kalmışsınız. keşke güneş batışını göl üzerinde seyretse idiniz. bir sonraki sefere diyelim…
sevgiler…
02 Mayıs 2013 Perşembe, 08:50 at 08:50
Yine anlatım ve fotoğrafların harika eşleşmesini izliyoruz, ayrıca iş yoğunluğum arasındaki özel kaçış noktam olmaya devam ettiğin için teşekkür ederim. Hindistan görmüş biri olarak buradaki şartlardan şikayet etmen de enteresan :)) şaka bir yana insan turistik bir gezide gerçekten aksilik istemiyor, saat gibi çalışmalı program ama gördüğüm kadarıyla ortam çok güzel, tüm bu olumsuzlukları eminim unutturuyordur.
02 Mayıs 2013 Perşembe, 09:43 at 09:43
İbrahim’cim,
Seni o yoğun iş tempondan çıkartıp zaman zaman nefes almana yardımcı olabiliyorsak ne mutlu bize 🙂 Hindistan görmüş biri olarak diyebilirim ki orada program ne ise ona uyuldu. Biz zor şartları göze alarak gitmiştik zaten ve ekip de o performansa sahipti. Buradaki durum ise biraz farklı. Şartlardan şikayet etmemin nedenleri; gezinin bize sunulan değil, baştan ayağı farklı bir programla, üstelik son dakika emrivakileriyle, üstelik 4 günlük gezide 2 günü yollarda geçerek (bunu detaylı olarak ilk yazımda anlatmıştım zaten), üstelik grup yaş ortalaması dikkate alınmadan yapıldığı için… Bu açıklamayı yapma gereği duydum çünkü gerçekten gezinin (organizasyon açısından) savunulacak bir tarafı olmadığı gibi, başka insanlar da bizim düştüğümüz duruma düşmesin diyedir. Umarım anlatabiliyorumdur. Bunun yanı sıra tabii ki güzellikleri görüp, bardağın dolu tarafına bakmayı da ihmal etmemeye çalıştık 🙂 Yine de bu gerçekleri söylememe engel olamaz 🙂
02 Mayıs 2013 Perşembe, 14:25 at 14:25
Başakçım ben keyifle okudum, ama siz gezerken keyfiniz epey kaçmış haklı olarak 🙂 Gene de geride sende güzel anılar kalmış izlenimini edindim. Fotoğraflardan da bu görülüyor zaten 🙂 Devamını da bekliyoruz; sana ve yutmiye kucak dolusu sevgiler….
02 Mayıs 2013 Perşembe, 20:04 at 20:04
Başak, bana ve rehberliğime de değinmeden edememişsin 🙂 Teşekkür ederim. Biz de grupta sen olduğun için çok şanslıydık zira o takımda sohbet edebileceğimiz bir sen vardın. Yine de hala çektiğin fotopraflara olan kıskançlığım geçmedi :Pp
03 Mayıs 2013 Cuma, 08:59 at 08:59
Kesinlikle haklısın Başak, konunun tamamen farkındayım, benimki biraz latife tadında bir söylemeydi yoksa gerçekten can sıkıcı ve affedilir bir tarafı yok bu işin, kırarım kemiklerini ben onların :)))
08 Mayıs 2013 Çarşamba, 17:39 at 17:39
BAŞAK
Bana, Gezi sonunda tur rehberi için bahşiş topladık deme lütfen…
08 Mayıs 2013 Çarşamba, 17:43 at 17:43
Bu sorunun cevabını annem versin Nursan Abla :))
09 Mayıs 2013 Perşembe, 23:04 at 23:04
Başak’çım biraz gecikmeli de olsa Balkan gezini annemle birlikte okuyor, fotoğraflara birlikte bakıyoruz. Buralara gitmek şart oldu, tabii başka bir tur firmasıyla:) Çok teşekkürler…
Sevgiler.
12 Mayıs 2013 Pazar, 19:31 at 19:31
Başakcım gezi anılarına ve fotoğraflara ancak bakabildim. Çok güzel yerlermiş, yaşadığınız aksaklıklara rağmen yutmi çok güzel görüntüler yutmuş.