ÜÇÜNCÜ GÖZ !…
Nepal’in köylerini geride bırakıp Nagarkort’daki Himalaya Otel’e geldiğimizde gün batımını yakalamıştık. Terasta gün batımını izledikten sonra yorgunluğun tüm bedenimi sardığını hissettim. Deniz’le kendimize birer bira söyledik ve yaşadığımız bu güzel güne kadeh kaldırdık. O arada Mine ve Didem de bize katıldı. Yemeklerimizi yedikten sonra erkenden odalarımıza çekildik. Ben fotoğrafları tarayıp bir ön temizlik yaptıktan sonra, kaleme sarılıp günü yazmaya başladım. O sırada oda arkadaşım Özgün de meditasyon yapıyordu. Özgün çok tatlı biri. Onunla havaalanında ilk karşılaştığımda bir yakınlık hissetmiştim. Kocaman gülen gözleri ve o gülüşü tamamlayan dişleri vardı 🙂 Aslında biz birbirimiz havaalanında seçip oda arkadaşı yapmışız bile…
Yazılarımı yazarken Özgün’ün her gece yaptığı meditasyonu da göz ucuyla izliyordum. Aslında yalnızca meditasyon yapmasına değil, genel haline de baktığımda, yoga ve meditasyonda bulduğu rahatlamanın içten gelen, samimi bir duygu olduğunu görebiliyordum. Yani O, bu işi moda olmuş bir aksesuar gibi taşımıyordu, bunu yaparken kendini gerçekten iyi hissediyordu. Benim düşünceme göre bir insan yaptığı eylemde ne kadar bilinçli ve samimi ise o eylem o kadar değerlidir.
Otel çok şıktı. Restoran’ı, barı, açık büfesi, terası, bahçesi, odaların dekorasyonu… Gerçekten şıktı… Şık olmayan tek şey odaların soğuk ve rutubetli olmasıydı :))) Özgün belki İstanbul’lu olduğu ve duş aldığı için yatağı o kadar rutubetli bulmadığını söylemişti. Ama ben ıslak nevresimlerin arasında yatıyormuşum gibi hissediyordum 🙁
Özgün meditasyonunu bitirmişti ama ben hala yazımı bitirememiştim. -Çünkü O meditasyon yaparken çaktırmadan fotoğrafını çekeceğim diye çok zaman geçirmiştim, yazı o nedenle bitmiyordu bir türlü 🙂 – Özgün uyumak üzere yatağa yattı çok geçmeden büyük bir şaşkınlıkla alnının ortasına su damladığını, hatta sesini bile duyduğunu söyledi. Odanın rutubeti buradan geliyor olmalı dedim içimden. Ancak, söylediğine göre Özgün’ün alnı ıslanmamıştı. Bu biraz tuhaf gelmişti. Üstünde durmamaya karar verdik. Ama aradan çok fazla zaman geçmemişti ki aynı şey yine oldu. Yine alnının ortasına ve yine aynı damlama sesi… Bu sefer de ıslaklık yoktu. Özgün “bir aydınlanmamı yaşıyorum acaba?” diye kendiyle dalga geçerken, ben işi oldukça ciddiye almaya başlamıştım. “Özgün 3.gözün açılıyor olmasın? Bence sessizce beklemelisin…” Özgün gülüyordu… Ama 3. kez aynı şey oluca Özgün’ün rahatsız olmaya başladığını hissettim ve yatakları değiştirmeyi önerdim. Sevinerek kabul etti. Bu sefer ben sırtüstü yatıp, ellerimi iki yana açarak, sessiz bir bir biçimde, 3.gözümü açacak olan o sesli ama kuru damlayı beklemeye başladım. Hiçbir şey olmuyordu. E tabii meditasyonu yapan ben değildim ki… Artık ümidi kesip, klasik cenin pozisyonumu alıp uykuya dalmak üzereydim ki, küçük bir su damlası yanağımın üzerinde düştü. Bu o kadar küçük bir damlaydı ki onun için ıslaklığı hissedilmiyordu ama gerçekten de sesi duyuluyordu. Özgün’le uzun uzun güldük ve bunun kötü teras yalıtımından kaynaklı bir su damlası olduğuna karar verdik. Tabii soğuk ve rutubetli bir ortamda benim için uyumak çok kolay olmadı ama ben de fazla sürmeden uykuya dalmış olmalıyım.
Sabah yogası sırasında, yoganın sonlarına doğru, herkes sırtüstü yatıp rahatlamaya geçtiği sırada Bora rahatlatma konuşmaları yaparken; “Şimdi alnınıza bir su damlası düştüğünü hayal edin” demiş ve işte o an Özgün’ün koptuğu an olmuş 🙂 Sonra bana da anlattı, ben de inanamadım birlikte öyle çok güldük ki…. :)))
14 Kasım 2012 Çarşamba, 02:53 at 02:53
bugun bir dostun bilgisarinda gordun; ” yola ciktiklarini, yolda karsilastiklarin ile degistirisen, hem yolunu kaybedersin hem de dostunu” diye…. okurken aklima geldi, ne alaka diyene; yazdim bile:))) umarim o su damlasi bir gun benimde alnima yada yanagima duser….
tesekkurler, ne guzel seyler bunlar……
14 Kasım 2012 Çarşamba, 09:29 at 09:29
Ben de cok güldüm.:-))Sabah sabah…:-))
14 Kasım 2012 Çarşamba, 09:52 at 09:52
Cok guzel:)))
14 Kasım 2012 Çarşamba, 10:53 at 10:53
bira çok güzel duruyo, everest.
14 Kasım 2012 Çarşamba, 10:59 at 10:59
Unutmadan söyleyeyim; Özgün hanımın fotoğrafı çok etkileyici. Belki bana da bir tane hediye edersin…Güzel, şimdi aklıma geldi. Binlerce kare fotoğrafın vardır. Dostlarına doğum günü, yeniyıl, ne bileyim illa bir hediye almayı düşünürsen o arşivden bir kare hediye etsen çok değerli bir anı olur bence.
Başakcığım o su damlası olayı bence gerçek. Eğer sen de Yoga yapıyor olsaydın, yanağıra değil, alnına düşerdi. Bu, Yogaya başlaman için bir çağrı olabilir. Bir bilenle konuşmalısın.
Oğuzhan Kifci arkadaş, o “devasa makineler”le Yutmi bir olur mu? TÖMER’e göndersek Yutmi iki kurda dile gelir, Japonca’ya ek olarak Türkçe konuşur ama vakit yok. Tamam Başak’ın gözlerini inkar etmiyorum ama Yutmi’nin de hakkını verelim yani!
Sevgiler, sevgiler…
14 Kasım 2012 Çarşamba, 11:55 at 11:55
Oraya kadar gidip de 3. gözde bir açılım yaşanmadan olmaz diil mi ama.. Olayı Özgün’den dinlemiştim ama yoga sonundaki o sözü hiç hatırlamıyorum mesela. Süper bir rastlantı (?) olmuş 🙂 Bu arada, o ne güzel bir günbatımı öyle!!! Akşam zar zor yetişmiştik batıma, ki aslında biz yetişememiştik..Terasa çıktığımızda gün batmıştı ve sadece renkli ışıkları görünüyordu havada. Sen yakalamışsın demek ki.. Tek kelimeyle, bayıldım!
14 Kasım 2012 Çarşamba, 16:52 at 16:52
Bayıldım…
Bayıldım…
Ba-yıl-dıııııııım… ;-)))))))
Bir an gerçek zannetmeye başladım… ;-))))
Acayip keklendim yani….
14 Kasım 2012 Çarşamba, 17:42 at 17:42
Gülümseyerek ve ne kadar güldüğümüzü hatırlayarak okudum yazıyı, çok teşekkürler 🙂
15 Kasım 2012 Perşembe, 18:19 at 18:19
🙂 gk
20 Kasım 2012 Salı, 10:02 at 10:02
Bizim de 3. gözümüz sayende açılıyor galiba. Bazı portre çekimlerinden resim çalışmalarımda yararlanmak isterim. Sevgiler.
21 Kasım 2012 Çarşamba, 21:31 at 21:31
Başakcığım, başlığın hemen altındaki günbatımı fotoğrafını çok ama çok beğendim.Hüzün, romantizm,huzur,estetik,ne ararsan var.Böyle fotoğraflar daha önce de çok çekildi ve de çekilecek ama bunun bir tanıdığın elinden ve gözünden olması daha da güzel.Tebrik ederim arkadaşım 🙂