Küçük Yalancı Tepecikler…
Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın… Telefonuma gelen bu mesajda, küçük kara keçim de bu yürüyüşe geleceğini söylüyordu. Öğrendiğimde öyle mutlu oldum ki 🙂 Dağlara keçisiz çıkılır mı? Çıkılmaz tabii. 🙂
Yutmi’ye sordum geliyor musun diye? Baktım pek hevesli değil. Haspam Karadeniz’den sonra beğenmez oldu Ankara’nın bozkırını… Neyse onu suçlayamam tabii. Oguz’un Maldivler’de, mantaları, balina köpek balıklarını gördükten sonra boyum kadar mürenlere nasıl çıçını döndüğü geldi aklıma :))) Eh bizikinin hali de o hesap işte. Ama bak küçük kara keçi de geliyormuş der demez, fikri değişti. Hem çok seviyor hem de kıskanıyor bizimki onu biraz. Baktım hazırlanıyor…
Yolculuk sabahın 5’inde başladı. Eeee yol uzun. 4 saat. Mola filan derken yürüyüşe başlayacağımız noktaya gelmemiz saat 10’u buldu. Eğlenceli bir orman yolunun sonunda ineklerin yayıldığı yayla -Özgür’ün tanımıyla- “Pastoral” bir manzara şeklinde çıkıverdi karşımıza.
Yaylayı geçip düz tepelere tırmanmaya başladık. Hedefimiz Küçük Hacet tepesi. Adı üstünde küçücük mini minnacık bir tepecik. Küçük hacet’e ulaşabilmek için onun gibi küçücük küçücük tepeler aşmanız gerekiyor. Peşpeşe geliyorlar. Ve her biri birdiğerinden daha yalancı… Hiç bitmeyecek gibi geliyorlar. Öyle sevimli öyle sevimliler ki… 🙂 Merdiven basamağı gibi… Hemencecik çıkıveriyorsunuz.
Hep birlikte şarkılar türküler söyleyerek zirveye vardık. Zirve mi? Bişey değil canım 2546mt.’cik. 1850mt.’den 2546mt.’ye çıktık anlayacağınız.
30 Ağustos Zafer Bayramını zirvede hep beraber kutladık. Esat Baba’nın zirvede söyledikleri hepimizi duygulandırdı. Bu vatan için canlarını vermiş büyüklerimizi bir kere daha saygı ile ve biraz daha yüzümüz kızararak andık…
Zanibar’lı Esat Baba, ekibin liderlerinden. Kendisinden biraz bahsetmek istiyorum çünkü özel bir insan. Ben yürüyüşlere çok sık gitmiyor olmama rağmen her yürüyüşte onu gördüğüm gibi, gitmediğim yürüyüşlerde de onun olduğunu biliyorum. Araca benim bindiğim noktandan bir sonraki durakta biniyor. Onun yüzündeki o sakin ve o dingin ifadeyle araca biniyor olduğunu görmek, beni her seferinde mutlu ediyor. Ben kendisini buradan bir kez daha ama bu sefer ayakta alkışlıyorum. Ve ben de 68 yaşıma geldiğimde onun performansında olabilmek için bu yürüyüşleri ve sporu hayatımda tutmak için elimden geleni yapacağıma kendi kendime söz veriyorum.
Gökhan Küçük Hacet tepesi deyince, aklıma Doruk’un yazdıkları geldi. Yazının sonuna onu da link olarak koyacağım. Bu bölgeyi farklı bir gözle ve farklı bir mevsimde tanımak isteyen varsa o yazıyı da okumasını tavsiye ederim . Ha bu arada sevgili küçük kardeşimin bu tepeye kara kışın ortasında çıktığını düşündükçe de içim bir tuhaf oluyor nedense? :)))
Dönüşümüz çok eğlenceli oldu. Küçük kara keçimle kol kola girip, bayır aşağı sallandık. Öyle çok zıplıyorduk ki, bir tepeden ötekine konabiliyorduk böylece. Üç zıplayış, bir sıçrayış sonunda kendimizi yaylada buluverdik.
Aracın yanına vardığımızda bir sürprizle karşılaştık. Bağda Gül ve Emriye hem çok özel hem de çok güzel kurabiyeler yapmışlardı bizim için. O yorgunluğun üzerine öyle güzel gitti ki… Dönüş yoluna geçtiğimizde hepimizi hoş bir sessizlik sarmıştı.
Buraya kadar okuduk ama hala ayın parçası ile yazının ne ilgisi olduğunu bulamadık mı diyorsunuz? Haklısınız 🙂 Öncelikle sabredip buraya kadar gelebildiğiniz için teşekkür ederim. Umarım sıkılmamışsınızdır. Ayın şarkısının gezi ile ilgisine gelince… Folk Metalle bu yolculuk sırasında tanıştım. Olay o…
Metal seveceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. Aslında bir kere de Doruk bana “abla ben sana onların slowlarından bir albüm hazırlayayım bak gör seveceksin demişti yıllar önce” bunun üzerinden 20 yıl filan geçmiş olmalı ama hatırlıyorum. O şarkıları da sevmiştim. Ama onlar metal miydi hardrock mıydı onu hatırlamıyorum. Slowları güzeldi ama hardları harddı gerçekten !!! Asla dinleyebileceğim bir şey değil. Neyse bu ayın şarkısı ise “FOLK METAL”. Folk metal diye birşey varmış ve ben bunu bilmiyordum. Ya da bu tarz müzikleri sağda solda duymuş olabilirim ama ne olduğunu bilmiyordum. Ilgaz yollarında dinledim ilk kez ve çok beğendim. Folk müziği zaten severim. Müziğin coşkusu metal yorumla zirveye ulaşmış sanki. Ama bu folk metallerin de hepsini sewmedim. Sağolsun Özgür (Salcan olmayan… İki tane Özgür vardı gezide, karışmasın…) sevdiklerimden bir kaçını seçip göndermiş ben de sizinle paylaşmak istedim 🙂
Bu sefer Yutmi biraz tembellik yaptı ve pek fotoğraf çekmedi. En çok ilgisini çeken; zirvedeki Esat Baba’nın konuşması ile Ender Bey’in gözlükleri oldu. Birkaç poz da keçi yuttu. Hepsi o. Biz de bu bölge hakkında fikir edinebilmeniz için sevgili Özgür Salcan ve Sait Bodur’un fotoğraflarını link olarak gönderiyoruz size. Bu sefer de böyle olsun. Fotoğraflar ve müzikler için iki Özgür’e de Sait Bey’e de tekrar teşekkürler… Pazara görüşmek dileğiyle 🙂
Doruk’un Ilgaz Yazısı;
http://zzz.fisek.com.tr/seyir-defteri/iiilgaaaz-anadolunun-seen-yuucee/
Sait Bey’in ve Özgür’ün Fotoğrafları;
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.454411944581742.95825.167061103316829&type=1
https://picasaweb.google.com/108166772125630664218/IlgazDagKHacetTRmanS?feat=email
01 Eylül 2012 Cumartesi, 11:37 at 11:37
Ellerine saglık yutmi 🙂 gk
03 Eylül 2012 Pazartesi, 09:15 at 09:15
Başakcım seninle öyle çok öyle çok zıplamışız ki; haftasonu ben evde elimde kitap, koltukta, sense başka bir yürüyüşte kendine yer buldun. Bu nasıl bir yaşama tutkusu, yutmograf sevgisidir ki ben bu yazına yorum yazana kadar sen başka bir gezinin fotolarını yayınlamışsın bile..Ben 11 de kalkıp sana günaydın dediğimde sadece kahvaltı yapmış oluryorken sen ankara’yı kazan kepçe gezip ne işler hallediyorsun. Bu gezi beni ve kas sistemimi zorlasa da , seninle ve hoş sohbeti olan diğer insanlarla birlikte vakit geçirmek gerçekten keyifliydi. Yazı ve fotolar için çok teşekkürler. Hacet de olsa kucuk de olsa, Ilgaz Anadolu’nun sen yuce bir dagisin BAŞAK..
03 Eylül 2012 Pazartesi, 09:24 at 09:24
Yutmoğraf ne kadar hareketlenmiş son günlerde! 🙂 Bir baktım ki bir sürü yazı, müzik…Müziği ben de beğendim; paylaşım için teşekkürler… Yine güzel bir gezi geçirmişsiniz; ancak Yutmoğraf’ın tembellik yapmasına şaşırdım… Karadeniz öyle bir dönüm noktası olmuş ki artık Yutmi’nin hayatında “Karadeniz’den önce” ve “Karadeniz’den sonra” şeklinde iki ayrı dönemden söz etmek mümkün sanırım şu an 🙂
13 Eylül 2012 Perşembe, 19:58 at 19:58
Afiyet olsun… Daha nice güzelleri var o müziklerin; artık sonraki yürüyüşlere efenim. 😀