Yiğidim, Aslanım…
“Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın…
Sonra Türkiye’ye de ver bu sesi. Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım.”
Nazım’dan Vera’ya…
“Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha!”
Bu sözlerin sahibi olan Bedri Rahmi’nin, oğlu Mehmet ve gelini Hughette’e vasiyet ettiği kayıttaki ses Nâzım Hikmet’e ait. 25 Nisan 1961’de o günlerin teknolojisiyle doldurulan bir makara bantta tam elli yıl bekledikten sonra, Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler ile Nâzım Hikmet ülkesine sesiyle geri dönüyor.
Kitabın kapağı üzerinde elim gezinirken içimde birşeyler kıpırdamaya başlamıştı bile. Herşey öyle tanıdık, öyle bildik, öyle yakındı ki… Eskidikçe daha da değerlenen her yakınlık, hep heyecanladırmıştır beni.
Eski bir bant… Üzerinde duran bir parça yırtık sarı kağıtta, elle, kırmızı tükenmez bir kalemle (o zaman var mıydı bilmiyorum ama aklıma “bic” tükenmez kalemler geldi birden) “şiir” yazıyordu. Bandın içinden çıkarıldığı anlaşılan sarı zarftaki kırışıklıklara bakarken içimdeki kıpırdanmanın şiddeti de artmaya başlamıştı.
Kapakta, bandın hemen üzerine yerleştirilmiş etikete takıldım. İlkokula gittiğim zamanlardan hatırlıyorum o etiketleri. Bizde kapladığımız defterlerin, kitapların üzerine yapıştırır, ismimizi, sınıfımızı, numaramızı yazardık. Onun üzerinde ise “Nazım Hikmet BÜYÜK İNSANLIK Kendi sesinden şiirler” yazıyordu. Kapakta bugüne ait tek şey ; baskı sırasında eklendiğini düşündüğüm, bandın üzerindeki “kayıt: Bedri Rahmi Eyüboğlu” yazısı ile Yapı Kredi ve İş Bankası’nın logolarıydı.
Kapakta gördüklerim kadar, içinde okuyacaklarımın da çok tanıdık olduğunu bildiğim için mi yoksa kapağın üzerimde bıraktığı etkiden mi bilmiyorum, benden hiç beklenmeyecek bir sakinlikte ve yavaşça kaldırdım kalın ciltli kitabın kapağını. Beklemediğim bir kırmızı, şaşkınlığımı dağıtıverdi birden. Sol tarafta annesi Celile Hanım’ın yaptığı Nazım Hikmet’in portresine baktım bir süre. Sonra tipik bir Başak hareketiyle ön ve arka kapaklarda bir CD aradım aceleyle ve “eee nerde bu CD” dedim yine tipik Başak sabırsızlığıyla. Tekrar başa döndüm. Baktım Nazım’ın resmi hareket ediyor, kaldırdığımda CD’yi bulunca rahat bir nefes aldım nedense… Şairlerin şiirlerini kendi sesinden dinlemeyi pek sevmem aslında. Hele ki Nazım Hikmet’i Genco Erkal’dan defalarca dinlemiş biri olarak. Hele bir Genco Erkal hayranı olarak -en az Nazım Hikmet’e olduğum kadar-. Müşfik Kenter’le, Orhan Veli nasıl bir kere daha veda ettiyse bu dünyaya… Genco Erkal’a bizimle birlikte daha nice sağlıklı yıllar diliyorum…
Neyse ben kitaba döneceğim tekrar. CD’yi bulup rahat bir nefes aldıktan sonra, beklenenin aksine ilk işim onu dinlemek olmadı. Bu sefer meraklı parmaklarım kitabın sayfalarında dolaşmaya, gözlerim tanıdık mısralarla selamlaşmaya koyuldu. Hani eski dostları, arkadaşları gördüğünüzde gözleriniz bir farklı bakar ya her birine. Kimi zaman hafif bir tebessümle, kimi zaman soran, kimi zaman da dolan gözlerle… Kimileri de her zaman sizinle, yanınızda, yanı başınızda olan dostlardır ki göz kırparsınız onlara da . Eee onlar diğerlerinden daha farklı bir yerdediler ne de olsa…Tabi bu kitapta olmayan daha yüzlerce arkadaşı ve dostları da gözlerim aramadı desem yalan olur 🙂 E öyle olunca onların da bir kaçının kapısını çaldım tabii ara ara. Neyse ki hep beraber yaşıyoruz biz, fazla uzağa gitmeme gerek kalmadı 🙂
Çok mu uzattım? Uzatırııım. Bazı şeyler buna değer. Hele bu kitap… En sevdiğim şairin şiirleri, sesi var içinde. Sonra resimleri ile olduğu kadar, -hatta benim için daha fazla- şiirleriyle de tanıdığımız, sevdiğimiz bir başka yürek adamı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun vasiyeti, emaneti var bu kitapta. Hele bir de bu kitabı bana armağan eden bir başka güzel insan var ki… Uzatmak ne kelime az bile kalır yazdıklarım… 🙂
Yine de haklısınız. Sizi daha fazla kendi duygularımla oyalamayayım da gelin şu güzel emanetlerden birlikte birşeyler okuyup dinleyelim ne dersiniz? Ve de bir merhaba diyelim o güzel insanların her birine…
Önce kitaptan bir şiirle başlayacağım. Şiir bittiğinde, hemen altında, CD’den seçtiğim bir kaç şiir daha bulacaksınız. Ama onlar Nazım Hikmet’in kendi sesinden… 🙂 Ve sonra… Son olarak da Bedri Rahmi’nin bir şiiri var Nazım İçin yazdığı… Eminim hepiniz biliyorsunuz… Bu da benim Size hediyem olsun Servet Abi… 🙂
* * *
Başlayayım mı Üstad?
Başla Reis!
* * *
Bu adamlar Dino,
ellerinde ışık parçaları,
bu karanlıkta, Dino,
bu adamlar nereye gider?
Sen de, ben de, Dino,
onların arasındayız,
biz de, biz de, Dino,
gördük açık maviyi.
Paris, 13 Mayıs 1958 / N.H.R
Not:Abidin Dino’nun “Yürüyüş” adlı bir tablosu üzerine söylenmiştir.
* * *
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
* * *
İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri,
beni bahtiyar etmedi türküler kadar…
20 Eylül 1960 NHR.
Not: kayıttan kaynaklı pürüzler için özür dilerim ama çok uğraştım ancak bu kadar oldu.
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 02:20 at 02:20
Başakcım senin güzel sesinden dinliyormuş gibi hissettim. Teşekkürler, gecenin bu vaktinde ne güzel oldu.
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 07:02 at 07:02
Günaydın Başakcığım,
Bir nesneyi “dillendirmek” ancak bu kadar olur. Kitap ve CD ilgini çekmedi diye düşünmüştüm ki sürpriz oldu. Kitabı ilk elime aldığımda ben de benzer tepkileri vermiştim. Tasarımı gerçekten etkileyici değil mi? Üstüne senin anlatışın bir güzellik daha katmış.,
Bu kayıtların Türkiye ye gelişinin hikayesini Sunay Akın ın proğramında B.Rahmi nin kız kardeşi anlattı; acayip güzel bir hikaye.
Yiğidim Aslanım türküsü, senin sesinden çok hoş olmuş. Bu güzel hediyen beni mutlu etti, çok teşekkür ederim. Yüreğine sağlık.
Sevgilerimle,
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 08:00 at 08:00
nasıl bir nesilmiş ki nazımlar ve daha nice aydınlar çıkagelmiş ve yıllardır yüreğimizi her okuduğumuzda ısıtan memleket , aşk ancak böyle yaşanır sevilir hakkı verilir dedirten dizelerle bizi buluşturmuş. ve nasıl bir memlekette yaşıyoruz ki bir tane böyle “adam gibi adam” çıkmıyor ülkemizde. kimsenin yerini kimseyle doldurmak değil amacım. sadece isyanım karanlıklara giden düşünceler topluluğuna bürünmüş insanlarımıza. kaç kişi kaldık kim bilir…ne çabuk unutuldu kaypak olmadan bir ideoloji , bir aşk , bir sevgi adına savaşmak…
başak cım çok iyi geldi. servet abi seni tanımıyorum ama bizi bu dizeleri tekrar hatırlattığın için yüreğine sağlık…
sevgilerimle
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 10:46 at 10:46
Harikaa:-) Ellerine sağlık, özlemiştim seni, iyi geldi…
Tüm dostlara, üstadlara, şiirlere, güzel seslere ve güzel yüreklere selam olsun…
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 10:48 at 10:48
Aydınlık ve sıcak bir Ankara sabahında güzel günlere dair umut yeşertmenin giderek daha zorlaştığı gelecekteki sabahları düşünürken Nâzım’ın dizeleri ve işte bu şarkı bir kez daha hatırlattı düşlemekten vazgeçmemek gerektiğini. Düş ve ardından düşün ile çıkacağız aydınlığa. Bu güzel merhaba için sağ olasın Başak’çığım.
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 13:54 at 13:54
Bu adamlar nereye gider, ellerinde Işık parçaları…
okuyalım mı Ilgaz’a giderken Başak 🙂
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 21:48 at 21:48
Geçenlerde Dino’ların mektuplaşmalarını okudum. Orda da Abidin Dino, İstanbul’a bir iş için geldiğinde bir bankaya gidiyor. Oranın müdiresi de Orhan Veli’nin kızkardeşiymiş. İkramlar ikramlar. Abidin, kadına Orhan Veli’nin kendi sesinden şiir bandını soruyor. O da yayımlandı geçenlerde. Orhan Veli kıyak adam belli 🙂
Senin sesin de kaymakmış. Eyvallah.
27 Ağustos 2012 Pazartesi, 22:03 at 22:03
Başakçım, neredeyse eve gelir gelmez açtım Yutmoğraf’ı, bir yudumda okudum hemen; çok duygulanarak dinledim… Hem sen, ne güzel söylemişsin! Yüreğimi titrettin gece vakti ey derin insan 🙂
29 Ağustos 2012 Çarşamba, 10:23 at 10:23
Başakkk ben az önce okudum bu bölümü. Geç kalmışım. Ne iyi geldi şiirler, hele de senin sesin!
Yüzümde gümüş gemiler…
Sevgiler.