Topla pılını pırtını Büyük Yolculuk için!
Bu kadarını tahmin etmemiştim…
Pessoa ne zamandır rafta duruyor. Araya başka kitaplar girdi ve bir türlü sıra ona gelemedi. En sonunda bu sabah hızlıca sayfalarını karıştırırken gözüme takılan sözcükler, beni içine çekiverdi. Kendimi kimi zaman bir limanda buldum kimi zaman bir teknenin burnunda… Ve denizin kokusunu duydum sayfalarda. Tekne üzerinde olduğum günler geldi aklıma. Bembeyaz köpükleri geride bırakarak giderken tekne, bir gelin gibi süzülür. Ve güneş konfeti yağdırır durur sularına. Bense teknenin kıçında, ayaklarım beyaz duvağa dolaşmış, tekne nereye götürürse oraya…
Turuncular Pessoa’dan, türkuazlar benden 🙂
(...) Sular çağırıyor beni. Denizler çağırıyor, Beni çağırıyor ete kemiğe bürünen tüm uzaklıklar Ve denizlerin geçmişte yaşanmış bütün çağrıları beni çağırıyor (...)
Sene 2000… belki de 1999… tam hatırlamıyorum. Fethiye’de mavi tura gidiyorum sanarak içine düştüğüm bir dalış teknesi ile başladı her şey 🙂 O zaman gördüm -belgesellerden gayrı- bir dalış ekibi nasıldır. O zaman öğrendim denizin beni nasıl yeşile boyadığını, kusmamak için teknenin direğinde, hiç durmadan şarkı söylerken… Mavi tura gidiyorum sanarak içine düştüğüm dalış teknesindekiler sayesinde karşılaştım yıllar sonra lise arkadaşım Oğuzhan’la ve onun sayesinde açıldım mavi sulara… İki sene, altını bilmeden, üstünde en güzel günlerimizi geçirdik; deniz, güneş, müzik-ki olmazsa olmazı bu ritüelin-, şarap ve ben… 🙂
Kanıma girer denizin bütün bu ince ayartıcılığı Ve düşünü kurarım o anlatılmaz yolculukların Ah o uzak kıyılar ufukta alçalan! Ah o burunlar, adalar, o kumsal kıyılar!
İki sene hemen her hafta sonu tekrar etti bu seremoni. Ve bir gün, itiverdiler beni… denizin altını gördüm… Uçmayı öğrendim, hiçliği öğrendim, soluduğumuz havanın kıymetini, badinin değerini öğrendim. Bizim denizlerimiz yetmedi okyanusları öğrendim. Tüm bunların içinde yalnızlığı öğrendim…
Denizlere özgü o yalnızlıklar, hani bazen Pasifik'te, nasılsa okuldan kalma bir bilgiyle Bunun en büyük okyanus olduğu düşüncesi sinirlerimizi bozar Ve dünyada, her şeyin tadı da kupkuru bir çöle döner içimizde! Atlas Okyanusu'nun daha insanca, daha yumuşak uzanışı! Denizlerin en gizemlisi, Hint Okyanusu! Ey tatlı Akdeniz, kıyı bahçelerindeki beyaz heykellerin Geniş caddelerine vuran dalgaları seyrettiği gizemsiz, bildik deniz! Bütün denizler, boğazlar, koylar, körfezler, Bağrıma basmak isterim hepinizi, kollarıma almak ve ölmek! Ve siz, denizlerle ilgili her şey, düşüncelerimin eski oyuncakları! Bir düzen verin iç hayatıma benden habersiz!
Şimdi bunları okur da nasıl canı çekmez insanın denizi, hemi de tüm yaşanmışlıklarıyla! Deniz kokuyor sayfalar! Şiirin adı “Denize Övgü”. Oldukça uzun bir şiir. 40 sayfaya yakın 🙂 Bu kırk sayfa boyunca değişik duygu denizlerinde yolculuklar yapıp, eski limanları geziyorsunuz. Bazen de siz bir liman oluveriyorsunuz.
Kim bilir, kim Bir zamanlar, daha ben ben olmadan önce, benim de Böyle bir limandan yola çıkıp çıkmadığımı,
Pessoa’nın imgeleri ile kendi şiirimi yazıyorum yeniden. Ve belki onun için özgür şiir… Denizde olmak, tekne ile gidiyor olmak, gitmelerin en güzeli bence… Dünyada bir yerdesiniz ve gidiyorsunuz… Bazen dört tarafınız deniz, bazen dört tarafınız okyanus… Bazen adalar geçiyorsunuz, bazen solunuzda bir orman… Ama gidiyorsunuz; yüzünüzde bir serinlik, ayağınızda köpükler, denizde konfetiler…
Gidebilmek, nasıl olursa, nereye olursa! Gidebilmek o açık denizlere, dalgalar, tehlikeler içinden, Yol almak açıklara, başka yerlere, Soyut Uzaklığa, Belirsizlik içinde, gizemli gecelerin karanlığında. Rüzgara, kasırgaya kapılmış bir toz zerresi gibi sürüklenircesine!
Bir şiirinde de ne demiş biliyor musunuz Fernando Pessoa 🙂 “Topla pılını pırtını Büyük Yolculuk için!”
Çok kışkırtıcı! 🙂 Denizi özledim… Ne mutlu gidebilene! 🙂
10 Mayıs 2012 Perşembe, 08:13 at 08:13
Kim tutuyo ki şekerim…
Turkuvazlar da, turuncular da pek hoş.
10 Mayıs 2012 Perşembe, 09:53 at 09:53
Bence de çok kışkırtıcı!!…Hem sen hem Pessoa 🙂
Deniz iştahımızı kabarttın sabah sabah Başakçım;)
10 Mayıs 2012 Perşembe, 09:56 at 09:56
Başak’cım başlığı görünce bizimkisi yeni bir yolculuğa çıkıyor dar geldi bulunduğu yerler diye düşünürken… Ama yine de niye olmasın.
Yazdıklarını okurken yaptığımız dalışlara beni de aldın götürdün. Dediğin gibi soluduğumuz havanın, badinin değeri ne önemliymiş. Yaşamasam bilemezdim. Ben dalışı sizlerle sevdim. Teşekkürler.
Topla pılını pırtını gel yerleş İzmir’e komşu olalım ne dersin ? 🙂
10 Mayıs 2012 Perşembe, 10:31 at 10:31
her yol(culuk) içsel bir yol(culuk) değil mi aslında, kendinden kaçmak için yola çıksan da… olmadık kılıklara bürünüp, bazen alacakaranlıkta…
diyesim geldi. bu düet karşısında. 😉
10 Mayıs 2012 Perşembe, 11:31 at 11:31
Yazın bana Nazım’ın erken dönem şiirlerinden olan “Hasret” şiirini hatırlattı. Bestelendi de …
“denize dönmek istiyorum!
mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!
gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!
denize dönmek istiyorum!”
10 Mayıs 2012 Perşembe, 11:40 at 11:40
Ohhh! misss gibi deniz kokuyor… 🙂
Geçen hafta Demre de son dalışdan dönerken biraz yorgun ama keyifli…
Teknenin kıçında badimin özenle hazırladığı sipariş Hıdırellez dileklerini beyaz köpüklere bırakışını seyrederken içime depolamıştım bu kokuyu 🙂
Deniz çağırıyor beni…
10 Mayıs 2012 Perşembe, 11:52 at 11:52
sevgili başak,
dalış sezonunun açılışına yazdığın bu satırlar isabet oldu.. gene daldırdın bizi 🙂 ancakkk bu sefer baharla-yaz karışık olan bugünlerde zaten hızlı dalışlara başladık. 🙂 ama genede yazdıkların, kış ayların da … ahhh ahhh dedirten kupleler ile dolu olmasına rağmen.. gene de çok güzel olmuş. 🙂
10 Mayıs 2012 Perşembe, 11:53 at 11:53
Başakcım sen gitmişsin zaten..şu anda bir hamleye bakar ulaşmak..hem turkuaza hem de turuncuya.
10 Mayıs 2012 Perşembe, 11:58 at 11:58
Gittim gerçekten 🙂
Ruhum orada, ben bedenimi toplamaya çalışıyorum.
Pılım pırıtım derken…:)
10 Mayıs 2012 Perşembe, 13:20 at 13:20
Başakcım yazdıklarından sanki içten içe gitmeye niyet etmişsin gibi anladım. Gitmek güzel, kışkırtıcı elbette bir de deniz olunca gitme de kal diyemem!
10 Mayıs 2012 Perşembe, 14:21 at 14:21
Ben sana ne diyebilirim ki ,
lakin Orhan Veli
sanki bu gün için sana yazmış bu şiiri.
Sevgilerimle,
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikce
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere…
10 Mayıs 2012 Perşembe, 14:36 at 14:36
Yazın beni de aldı götürdü bir yerlere be Başak’çığım… Aynen ben de senin denize olduğu gibi dağa ve doğaya aş eriyorum. Aslında bütün mesele, ha!.. deyip sırtlanmak çantayı ve fotoğraf makinesini. Basit bir karar… Çok kafa yormaya gerek yok…
Kızmazsa Pessoa bir iki kelimeyi değiştireceğim dizelerinden.
Gidebilmek, nasıl olursa, nereye olursa!
Gidebilmek o ulaşılmaz görünen dağlara,
Karlar, fırtınalar, tehlikeler içinden,
Yol almak yükseklere, başka yerlere,
Uzayın sonsuzluğuna doğru,
Belirsizlik içinde, gizemli gecelerin karanlığında.
Rüzgara, kasırgaya kapılmış bir toz zerresi gibi
sürüklenircesine!
Ama yüreğin kıpır kıpır,
İçinde olağanüstü bir huzur…
Also spracht Geçkin Gezgin ;-))))
10 Mayıs 2012 Perşembe, 17:16 at 17:16
Ragipt derki ne beklemek için zaman ne koklamak için bahar gerekli Çagırınca atıverip gitmelisin her erteleyiş yeni acılar doguru sonrası pişmanlıklar :)) bekleriz Mis gibi yagmur da kokuyorsa burnuna dibideki onca yakomozu saklayabilirmisin içinde HAYIR…çagırıyorsa gitmelisin nede olsa O br AŞK :))
buyrun efendim.
11 Mayıs 2012 Cuma, 12:55 at 12:55
başak, çok güzel. eline sağlık.
13 Mayıs 2012 Pazar, 09:26 at 09:26
Turuncuların, türkuazları ve türkuzların turuncuları tamamladığı bir yazı olmuş. Ellerine sağlık.
Rod Stewart ve I am sailing’e davet ediyorum seni….
Ve Türk adetidir: Davete icabet edilir 😉
Sevgilerimle…
Tamer
13 Mayıs 2012 Pazar, 21:30 at 21:30
Efenim benim için büyük keyif 🙂 Buyurun bakalım http://www.youtube.com/watch?v=u1v60FITAfY
17 Mayıs 2012 Perşembe, 08:39 at 08:39
başak cım,
yazını ilk mailin geldiğinden beri outlookta bekletiyorum. yoğunluk ve gün içinde fırsat bulamamam bu yazıyla benim buluşmamı geciktirdi biraz 🙁 bu bekleyiş beni hem konu başlığının “KIŞKIRTICI” olması ve bana “gel gel gel ” demesi hem de her yazında olduğu gibi bu yazında da yine beni başka diyarlara götüreceğini bilmem daha da heyecanlandırdı sanırım. bekleyişim heyecan ve merakla pekişti yani anlayacağın. ben dalış sezonunu açamadım 🙁 bu nedenle okuduğumda o beyaz köpükler , dalış keyfi, dostluk, paylaşım, keyifli dakikalar … çok şey geçti kafamdan. gerçekten arkadaşların dediği gibi gitmiş kadar oldum. işte yazının gücü bu sanırım. hayal gücünle mutluluk salgılatması 🙂 gidemesek de hayal etmek ve huzuru yaşamak… bende hissettirdiğin buydu…
paylaşımın ve güzel kelimelerin , cümlelerin , paragrafların, şiirlerin için sonsuuuuuuuz teşekkürler 🙂
öpücüklerrrrr