Fotoğraflarım ve ben…
Sevgili Servet Abi geçen ay bir öneri getirdi;“Olur mu bilemem ama bir önerim var. O ayın beğendiğin bir karesini, çekerken neler düşündüğünü ya da seni neyin heyecanlandırdığını bir kaç satırda anlatsan…”
Ben de bunu yapacağımı söyledim. Meğer ne zor işmiş 🙂 Ama söz ağızdan çıktı bir kere… Ocak ayında çektiğim fotoğraflardan birini seçmeye koyuldum. Abant ve Amasra fotoğraflarından oluşan seçkiye baktım.
Öncelikle beni en çok nelerin heyecanlandırdığını sordum kendime fotoğraflara bakarken… Sonra kendimle ilk defa böyle bir şeyi konuştuğumu farkettim…
Ağzımdan çıkan ilk sözcükler; ışık, renkler ve doku oldu… Işık söz konusu olduğunda ise beni en çok heyecanlandıranın güneş ışığı olduğunu söyleyebilirim. Güneş ruhumu öyle güzel okşuyor ki -eğer çok tatsız bir durum yoksa- güneşli günlerde keyifsiz olmam neredeyse imkansız. Güneş ışığı ile renkler arasındaki ilişki sonra… Kesinlikle flört ediyorlar 🙂 Evet aynen böyle düşünüyorum. Güneşle renkler arasında gizli bir flört var. Dokularla da öyle… Güneş ışığı dokulara daha anlamlı, daha derin bir hava veriyor. Doku konusuna daha sonra değinirim belki ama şimdi daha çok renklerden söz etmek istiyorum.
Nasıl bir aşkı gizlemek mümkün değilse, aşık bir insan, nerede olursa olsun kendini belli ederse, renkler de güneş karşısında kendilerini öyle ele veriyorlar işte. Çok daha canlı ve anlamlı oluyorlar. İçlerindeki gizli tüm güzellikleri dışa vuruyorlar 🙂 Yoksa koca siyah bir borunun kustuğu pas lekesi, nasıl bu kadar güzel görünebilir ki başka türlü? Ya da soğuk, gri bir kayadan böyle güzel pırıltılar nasıl çıkabilir?
Aslında yanlış söyledim. Pırıltı kayadan çıkmıyor. Pırıltı sudan çıkıyor. O da ayrı bir konu tabii. Yani su ile güneşin ilişkisi… Güneşle su bir araya gelince yıldız doğuruyorlar 🙂 Siz yapabilir misiniz? 🙂 Bu nasıl güzel bir şeydir…
Aşk, var olan bir şeyin içindeki güzelliği ortaya çıkarabilense eğer, sanıyorum ben bu aşkı görüntülemeyi seviyorum ve bu beni heyecanlandırıyor.
Tabii tek başına değil… İçinde bulunduğum ortam, kiminle ya da kimlerle olduğum, kendi ruh halim, kimi zaman orada oluş sebebim, bazen uzaktan gelen bir melodi… Sanıyorum tek bir uyaran olabildiği gibi bir çok uyaran da olabiliyor.
Evet, ben sözümü tuttum, hem de bir değil iki kare üzerinden yazdım yazımı. Ama güneşsiz fotoğraflarım da var 🙂 Bakalım onlarla ilgili ne hissediyorum. Onları anlatmak daha zor olacak sanki 🙂 Bilmiyorum ki, bakalım 🙂
01 Şubat 2012 Çarşamba, 11:23 at 11:23
Başak’cığım ne güzel olmuş… Harika! Fotoğraflar “dile gelmiş”.
Bence de her fotoğraf bir öyküdür. O kareyi düşlerken bir öykü yazıyorsun aslında. Çok şey yazmana gerek yok belki . İki kelime ile de öykü yazılabilir. Hani güzel şair Gülten Akın der ya : Sonra işte yaşlandım.
Bir öneri daha. Sen hayallerini, gördüklerini bize sunuyor, paylaşıyorsun. Çok sevenin, izleyenin var. Bu kez, her ay seçtiğin bir kareyi izleyenlerin dillendirsin. Örneğin: Pas lekesi deyip geçme, demirler de ağlar. Kim bilir kaç zamandır orada. Terkedilmiş. Üşüyor.. İçin için ağlıyor…. gibi.
Eminim çok hoş öyküler çıkacak. Ne dersin?
Sevgilerimle
Servet
01 Şubat 2012 Çarşamba, 15:32 at 15:32
Servet Abi ne güzel fikirler bunlar 🙂
Ben buna mest olurum da katılım olur mu bilmiyorum 🙂
Yine de deneriz 🙂 … İlk Öyküyü sizden bekliyorum o zaman.
Şöyle yapalım mı? Siz öyküyü yazın, ben de seçtiğiniz fotoğrafla birlikte öyküye yeni bir sayfa açayım ne derseniz?
Bu yazışmamızı öykücü arkadaşlarıma da gönderiyorum, belki katılmak isteyen olur 🙂
Bir de bakıyorsunuz ben de öykü yazmaya başlıyormuşum 🙂
Şaka şaka… Zaten fotoğraf bana öyküyü değil, daha çok şiiri getiriyor 🙂
01 Şubat 2012 Çarşamba, 12:23 at 12:23
Yok yok ben size bulaşmayım :-)))
Siz işi iyice felsefeye vurmuşsunuz…
Bu garip gezgin ne anlar felsefeden!..
Ama, alttaki varsayıma da katılamadan edemiyorum. Aslında ben bunu yapıyormuşum da yıllardır farkında değilmişim…
“Aşk, var olan bir şeyin içindeki güzelliği ortaya çıkarabilense eğer, sanıyorum ben bu aşkı görüntülemeyi seviyorum ve bu beni heyecanlandırıyor.”
Ve de aşk hiç bir olumsuzluğu görmez.
O, yalnızca kendisini göklere uçuracak, mutluluktan mest edecek ve sürekli saf saf sırıtmasına neden olanları görür…
İşte öyle…
Mucuk, mucuk…