Yutmi

KÜBA’DA SERBEST GÜN (.VIII.BÖLÜM) Kolomb Mezarlığı, Yine Eski Havana ve Coppelia Dondurmacısı

Mayıs 24 2011

Bu bölümde Havana’da geçirdiğim bir serbest günüden ve ELAM ‘dan bahsetmek istiyorum.

1 Mayıs’ın ertesi günü serbest gün. Herkes ne isterse onu yapacak. Benim programım Ankara’dan belli 🙂 Önce mezarlığa gidilerek Gürhan’ın istemiş olduğu “İtfaiyeciler” anıt mezarının fotoğrafları çekilecek, sonra Eski Habana gezilecek ve COPPELIA’da dondurma yenilecek. Tabii arada çıkacak küçük sürprizlere de her zaman hazır olunacak 🙂

Cementerio de Cristobal Colon (Kolomb Mezarlığı)

Sokağa çıktığımda Faruk’la karşılaştım. Nereye gittiğimi sordu, “mezarlığa” dedim. Bana biraz şaşkın gözlerle baktığı için açıklama yapmam gerekti. Meğer O da ünlü satranç şampiyonu Capablanca’nın mezarını görmek istiyormuş. Bana oğlu Kerem’den ve satranca olan merakından bahsetti. Böylece beraberce mezarlığa doğru yola koyulduk. Ben yolda yurt dışında yürüyerek gezmeyi çok çok sevdiğimden, bütün gün yürüyebildiğimden, kolay kolay yorulmadığımdan filan bahsederek ufak çapta Faruk’a yoklama çektim. Neyse ki o da yürümeyi seviyormuş, çok uzun süre yürüyebilirmiş. Elimizde harita, mezarlığı bulduğumuzda ikimiz de sevinmiştik. Sanırım o benim harita okuyabilmemden memnundu ben de mezarlığı bulmuş olmaktan 🙂 Zaman zaman sıkı inatlaşmalara sebep olsa da 🙂 daha sonra elimizdeki bu küçük harita, Faruk’la benim Küba’daki en iyi rehberimiz oldu :)…

19.yy sonlarında kurulmuş Cementerio de Cristobal Colon mezarlığında yaklaşık bir milyon mezar taşı varmış. Zaten daha mezarlığa girmeden, bahçe duvarlarının bir adayı kapsadığını görerek ne kadar büyük bir alana yayıldığını anlayabiliyorsunuz. Mezarlığa giriş biletlerimiz alır almaz, yaklaşık 60 yaşlarında bir hanım yanımıza yaklaşarak bizim rehberimiz olduğunu ve nereleri gezmek istediğimizi sordu. Biz de hemen “İtfaiyeciler” ve “Capablanca”yı söyledik. Kısa boylu, biraz kilolu, ela gözlü bir kadındı. Kirpiklerini kırpıştırarak peki ya “Ya La Milagrosa’yı?” diye sordu. Ben elimdeki cep rehberinde okuduğum için biliyordum. “Tabii tabii onu da ziyaret etmek istiyoruz” dedim. Bu mezarlıktaki en meşhur mezar o. Bir nevi türbe haline gelmiş. Çok fazla yazamayacağım isteyen daha detaylı bilgiye yüce Google’dan ulaşabilir. İrma bizi önce satranç şampiyonuna sonra itfaiyecilere, sonra da La Milagrosa’ya götürdü. Ben Gürhan’a söz verdiğim fotoğrafı çektim, Faruk’da Kerem’e götüreceğini (daha doğrusu onu da ben çektim :)) Biraz da size bizi gezdiren İrma’dan bahsetmek istiyorum. İrma’nın kocaman güneş gözlükleri, bir de o kocaman güneş gözlüklerini neden takmak zorunda olduğunu açıklayarak bizden özür dilemek ihtiyacı duyacak kadar hassas, kocaman bir kalbi var. Türkiye’den gelen Begüm adlı kız öğrenciyi -Begüm artık kendisine yazmasa da- hala kucaklayan bir şefkati var. Biz istemediğimiz halde, bizimle yola kadar gelip, nereden arabaya binmemiz gerektiğini tarif ederek bizi sahiplenecek kocaman bir yüreği var. Ve bu İrma’lardan Küba’da çok var 🙂

Eski Habana ve Copellia

Mezarlıktan sonra eski Habana’ya doğru yola koyulduk. Aslında her an bir şey yaşıyorduk ama şimdi o ufak tefek hikayelere de girecek olursam bu yazı, bir yazı dizisi olmaktan çıkıp, roman olma yolunda ilerlemeye başlayacak. Roman da çok uzun. Ben kesin sıkılırım 🙂 Baksanıza kısacık mezarlık gezimizin özeti bile ne kadar uzun sürüdü 🙂

Eski Habana’ya varır varmaz yanlış hatırlamıyorsam ilk iş kendimizi Heminway’in barına attık. Mojito içiceğiz ya… Sanki başka yerde mojito yok 🙂 O zaman öyle sanıyorduk 🙂 Sıcak susatmıştı. Neyse ki Faruk’da içmeyi seviyordu. Üstelik benden daha dayanıklı 🙂 Ara sokaklarda, arka sokaklarda dolandık. Ben her gördüğüm delikten içeri bir dalıyordum. Neyse ki badim de pek uyumluydu ses çıkartmıyordu. Zaten ben baştan şartlarımı söylemiştim. Mızırdanmak yasaktı 🙂 Eski Havana ile ilgili görüntüleri daha önce göndermiştim. Buraya da çeşit olsun diye bir kaç tane de gerçekten eski, yıkık dökük binalar serpiştiriyorum. Çünkü bunlardan da çokça var. Aaaaa az kalsın unutuyordum. Arka sokaklarda yürürken sopa bacaklı hokkabaz kıyafetli bir grubun içine düştük. Bunlar sokaklarda dolaşıp çocukları eğlendiriyorlardı. Bir süre onların içinde biz de yürüdük sonra ayrıldık. Akşam üstüne doğru Malecon bulvarından otele doğru yürümeyi önerdim Faruk’a. Önce itiraz edecek gibi oldu. Yorulunca bir şeye bineriz deyince kabul etti. Tabii Malecon bulvarı cep rehberindeki haritada göründüğü kadar kısa değilmiş… Daha ortalara bile varmamıştık ki Faruk su kaynatmaya başladı. Oysa benim niyetim şu taaa uzakta görünen, dalgaların patlayıp yola vurduğu yerden yürüyerek geçmekti. Bu arada Faruk da haksız sayılmazdı çünkü güneş artık karşıdan gelmeye başlamıştı ve yeterince sıcaktı. Ama ilk su kaynatan o olduğu için kozlar artık benim elimdeydi.

Önce cocotaxi diye tutturdum sonra da dondurmacı diye. İki çocuk babası olduğu için olsa gerek, çok sabırlı olduğunu söylemeliyim 🙂 Cocotaxi’ye binip, Küba’nın en meşhur dondurmacısına gittik. COPELLIA ! Havana haritasına bakarsanız orada yerinin işaretlenmiş olduğunu görürsünüz. Fotoğraf mı? Yutmoğraf duymasın ama dondurma söz konusu olunca… Neyse çoook uzun bir dondurma kuyruğunda saatlerce sıra bekledikten sonra 🙂 (inanın bu gerçek hikayeyi saatlerce okumaktan daha kısa) gerçekten çok ama çok lezzetli bir dondurma yedik. Yalnız ben Küba’da nerede dondurma yediysem aynı şahane tatla karşılaştım. Bu dondurmacıda neden böyle sıra oluyor pek anlayamadım. Belki erikli ile hayat suyu arasındaki fark kadar bir fark vardır ya da benim o dondurma yediğim yerlere halk girip dondurma yiyemiyordur onu da bilmiyorum 🙂

Akşam otele döndüğümüzde otelin bahçesinde Yasemin’le Ahmet’i gördük. galiba yemek yedim ve saat on bile olmadan uyudum.

ELAM ( Latin Amerika Tıp Okulu )


Ertesi gün hep birlikte ELAM’a gitmek üzere yola koyulduk. ELAM, Havana’nın yaklaşık 3km. Dışında, okyanus kenarındaki eski bir deniz üssü sahasına kurulmuş, dünyanın en büyük tıp okullarından biri. Burada bizi Dr.Dalmis Perez Carrasca karşılıyor. Doktorların %60’nı, Üniversitelerdeki hocaların %53’ünü kadınların oluşturduğu bu ülkede, ELAM’ın yöneticisi de bir hanımdı.

1998’de Orta Amerika ve Karayip ülkelerini vuran George ve Mitch kasırgalarının yarattığı felaketin ardından, bu yoksul ülkelerin gençlerine ücretsiz tıp eğitimi vermek üzere kurulmuş. Sağlık alanında uluslararası dayanışma amacıyla 1999 yılında kurulan okulda, 24 ülkeden toplam yaklaşık 10.000 öğrenci ücretsiz tıp eğitimi aldı. Bunların 2.000’i halen üniversitede okuyor.

Bir gencin ELAM’da okuyabilmesi için Lise mezunu, 25 yaşından küçük ve ülkesinin yoksul bölgesinden geliyor olma şartları aranıyor. Bu çocuklara önce 6 ay İspanyolca dersi veriliyor. 2 Yıl ELAM’da okuduktan sonra, 4 yıl boyunca Küba’nın değişik bölgelerindeki hastanelerde eğitimlerine devam ediyorlar. Eğitim ücretsiz. Gençlerin barınma ve yeme-içme ihtiyaclarını Küba karşılıyor ve sağlık sorunu olursa yine ücretsiz sağlık hizmeti sunuyor. ELAM’da Kübalı öğrenci yok. Tamamı yabancı ülkelerden gelen gençlerden oluşuyor.

1963’den bu yana 70.000’in üzerindeki sağlık görevlisi, Latin Amerika ve Afrika başta olmak üzere en az 92 ülkede sağlık hizmeti vermektedir. Hiçbir karşılık beklemeden…

Küba’lı doktorlar tarafından Afrika ülkelerinde 8 adet tıp fakültesi kuruluşu gerçekleştirilmiştir.

Küba, Devrim’den sonra sağlığa çok önem vermiş. Bununla birlikte yoksul ülkelerle yardımlaşma ve dayanışma etiği de gelişmiş. Sanırım o Arjantinli Doktor’un bu düşüncelerin gelişmesinde büyük payı var 🙂 Ben o Arjantinli Doktoru yalnızca genel kültür olarak bilirdim. Küba devriminin önde gelen gerillalarından biri… Bir de solcu gençliğin t-shirt ve posterlerinde… Bir de o çok sevdiğim şarkıda… Küba’da Ernesto Che Guevara’yı hissettim. Bunu şimdi tarif etmeye çalışmayacağım ama belki biraz gecikmeli de olsa onunla ilgili okumalar yapmaya başlayacağım kesin. Ernesto Che Guevara Küba halkı tarafından seviliyor. Hem de çok. Hem de öyle böyle değil… Bunu yazacaksam hakkıyla yazmak isterim.

“KÜBA’DA SERBEST GÜN (.VIII.BÖLÜM) Kolomb Mezarlığı, Yine Eski Havana ve Coppelia Dondurmacısı” için 5 Yorum

  1. ayse Diyor ki:

    Cristobal Colon’a gidişim biraz adrenalinli olmuştu benim. Turun son günüydü ve saat 16:00’ya kadar serbest zamanımız vardı. Önce Havana’nın ara sokaklarında biraz gezinip fotoğraf çektik, sonra La Floridita’ya gidip “Daiquiri” içtik. Biraz daha zamanımız kalmıştı. Beraber gezdiğimiz iki arkadaşa mezarlığa gitmeyi önerdim. Daha önce internetteki bir gezi sitesinde Cristobal Colon Mezarlığı ve Milagrosa ile ilgili bir yazı okumuştum. Madem buralara kadar geldik, madem boş zamanımız da var, görmeden gitmeyelim dedim. Arkadaşlar “Ne varmış o mezarlıkta” diye sordu. Ben de okuduklarımı, Milagrosa’nın ne kadar ünlü olduğunu anlattım. İkna oldular neyse ki. Ama zaman giderek daralıyordu. Yetişir miyiz yetişmez miyiz diye kısa bir şüphe dalgası geçti. Coco – taxi ile gitmeyi önerdim. Hem zamandan kazanırdık hem de coco-taxi’ye binmiş olurduk. Bu önerim de kabul gördü. Sağlama almak için coco-taksiciye Cristobal Colon’un yakında mı uzakta mı olduğunu sorduk. Yakında dedi. Dedi ama mezarlığa varmamız epey zaman aldı. Soğuk terler dökmeye başladım. Ya otobüse yetişemezsek, havaalanına yetişemez de uçağı kaçırırsak diye. Nihayet mezarlığa vardığımızda, coco’cuyu tembihledik, “bizi burada bekle, aldığın yere geri götür” diye. Alelacele Milagroa’yı bulduk-neyse ki zorlanmadık, pat diye karşımıza çıkıverdi nasıl olduysa-, birkaç fotoğraf çektik, yine telaş içinde coco’ya döndük. Otobüse de yetiştik =) Cristobal Colon Havana’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri bana kalırsa.

  2. ayse Diyor ki:

    Türkiye’den öğrenci var mıydı ELAM’da? Yıllar önce Hürriyet’in haftasonu gazetesinde Küba’da Tıp Fakültesi’nde öğrenim gören bir Türk kızıyla yapılan ropörtajı okumuştum. O kız şimdi ne yapıyordur acaba ? Merak işte 😉

  3. GÜLDEN Diyor ki:

    eline sağlık başakçığım,
    günlüklerini adeta soluksuz okuyor ve işte küba demekten geri duramıyorum ne kadar güzel ve duru yazıyorsun seni böyle bir geziyle birlikte tanıma fırsatım olduğu için çok şanslı olduğumu düşünüyorum
    izmirden sevgiler, dostlukla kal, gülden

  4. Yasemin Baylan Ural Diyor ki:

    O dondurmaları her öğünde yememize rağmen yeterince yememişim gibi hissettim :))
    Sevgiler, yasemin

  5. gülbüz uç Diyor ki:

    Yazıların ve fotoğrafların çok güzel Başak’çım .Acayip keyifle okuyorum eline ,yüreğine
    sağlık..Senin gözünden Küba çok hoş geldi bana .Yazıların (fotoğrafların da ) devamını merakla bekliyorum sevgiler…

Yorum Yazın