KÜBA (BÖLÜM.VI.)( Morro Kalesi, Las Terrazas )
HABANA MORRO KALESİ
Kaç bölüm bitti ben daha hala Küba’da birinci günü bitiremedim 🙂 Ama inanın en özet haliyle yazıyorum. Bir de bizim gruptakilerin öykülerini yazmaya kalksam bu yazı dizi bir yıl sürer her halde 🙂 İlk günün akşamı, akşam yemeği ve top atışı gösterilerini izlemek üzere Morro kalesine gittik. Morro Kalesi Doğu Habana’da. (Habana’nın sağ üst köşesinde (bkz. Harita:)) Buraya Entrada Kanalı’ndan, alt tünelle geçilerek ulaşılıyor. Bu kale, 1563-1630 yılları arası kolonyal dönemde korsan saldırılarına karşı inşa edilmiş. O dönemde halkı kalenin içine çağırmak için her akşam saat dokuzda top atışı yapılırmış. Bugün de bu top atışı bir seremoni ile devam ediyor.
Burada beni çok etkileyen bir şey oldu. Top atışı gösterileri hava karardıktan sonra başlıyor. Ben de top atışı gösterilerini görüntüleyebilmek için yutmoğrafımı üçayağın üstüne bağlayıp, oradan oraya koşturmaya başladım. Askerleri iyi bir açıdan yakalamak derdindeyim. Çok profesyonelim ya :)… Işığı bile ayarlamakta zorlanıyorum. Tam askerler önümden geçerken, onları kadraja almak için geri geri giderken arkadaki basamağı görmedim ve az kalsın düşüyordum. Tam o sırada uygun adım tek sıra halinde yürüyen askerlerden biri bana doğru hamle yaptı. Beni tutması imkansız bir uzaklıktaydı. Sanırım refleks halinde beni uyarmak için hamle yapmıştı. Böyle bir şeyi dünyanın hiç bir ülkesinde yaşayabileceğimi sanmıyorum. Bu bir Kübalı farkı gibi geldi bana. Kübalıları tanıdıkça böyle düşünmekte pek de haksız olduğumu sanmıyorum.
Top atışlarından hemen sonra bir karnaval havası esiyor kalenin içinde. Özel kostümlü dansçılar ziyaretçilerle birlikte dans ediyor, eğleniyorlar.
Morro Kalesi’nde ne mi yedim? HATIRLAMIYORUM ! 🙂
LAS TERRAZAS
Ertesi sabah, 30 Nisan Cumartesi günü, kahvaltı sonrası PINAR DEL RIO’ya doğru yola çıktık. Şehrin yıkık dökük görüntüsüne karşın, Küba’da oto yollar, sokaklar ve caddeler çok geniş ve bakımlı. Pınar Del Rio’da da Küba Dostluk Derneği bizi turistik bölgenin dışında başka bir yere götürdüler. “Las Terrazas” adlı doğa koruma projesini ziyarete gelmiştik. Kırk yıl önce (yani devrimden önce) yarı çölden ibaret olan bu bölgede teraslama yapılarak ağaç dikilmiş. Siyah beyaz fotoğrafa bir daha bakın isterseniz 🙂
Bu proje için çalışan 200 hanelik bir köy kurulmuş. Köydeki sağlık merkezini gezip, buranın doktorundan biraz bilgi aldık. Doktorlar yılda en az bir kez aile ziyareti yapar, tüm aileyi sağlık muayenesinden geçirirlermiş. Özel durumlarda bu daha sık olabilirmiş. Mesela ailede bir şeker hastası varsa bu yılda üç veya dört sefere çıkabilirmiş. Buradaki doktorların çalışma şartları şöyle:
Günde yaklaşık 12 saat çalışıyorlar
Sabah 30 hastaya bakıyor, öğleden sonra 8 aileye sağlık muayenesine gidiyorlar
Haftada bir veya 15 günde bir meslek içi eğitim görüyorlar (böylece tıp dünyasındaki gelişmelerden haberdar ediliyorlar)
Konuştuğumuz doktor (bkz. Foto) işini çok sevdiğini, bunda en büyük rolün köy halkının kendisine olan sevgisi olduğunu söyledi bize…
Bunu söylerken gözlerine baktım, boğazıma bir yumruk oturdu. Doğru söylüyordu. Nasıl bilebilirsin diye sormayın, biliyorum işte. Hissettim. Bu doktorun bakışlarında bir şey vardı. Güçlü, gururlu, sevgi dolu bir şey. Aldım o gözleri yanımda getirdim. Hala ara ara bakıp tanımlamaya çalışıyorum. Tanımlayamıyorum.
UNUTMADAN KÜBA’DA SAĞLIK HİZMETİ VE İLAÇ ÜCRETSİZ.
Bu köyde yemek yedik. Bir sebze çorbası vardııııı 🙂 Önce herkes burun kıvırıp yarım kaşık aldı çorbadan. Sonra da 2. tabaklarını yalayıp yuttular 🙂 Tam bizim damak tadımızda bir çorbaydı. Patates, havuç ve mısırdan oluşan bu çorba Küba’da yediğim en lezzetli yemekti.
Göle indik sonra. Göl kıyısında bir ressamın evini ziyaret ettik. Küçük sevimli bir evdi. Kocaman camları göle ve ormana bakıyordu. Yaklaşık 20 kişi haldur huldur o küçücük eve dalmıştık, ressam da bizi büyük bir içtenlikle evine kabul etmişti… Göle açılan bahçenin basamaklarına oturdum, yüzümü avuçlarımın arasına aldım ve öylece dakikalarca kaldım… Yine boğazıma bir yumru geldi oturdu…
Ressamın evinden Faruk, Gülden ve İlhan’la beraber çıkıp, otobüse doğru yürümeye başladık. Ben çok susamıştım. Giderken önünden geçtiğimiz bara gidip bir su almak istedim. Tam o sırada barın sahibi barı kapatıyordu. Bizi görünce tekrar açtı. Gündüz vakti barı niye kapatıyordu bilmiyorum. İçeri girip bir su istedik. Bize su getirdi. Duvarda bir gitarcının resimleri vardı. Ödüller sonra… Suyu içerken etrafa bakmaya devam ettik. Fotoğraftaki sanatçıyla bize suyu veren yaşlı adam arasında bir şey olmalı diye düşündüm. Sordum. Kendisiymiş. İngilizce bilmediği için anlattıklarını tam anlayamadım ama evi dolaşabileceğimizi işaret etti eliyle. Evi müze haline getirmişti. Duvarlarda meşhur olduğu dönemlere ait gazete kupürleri, aldığı ödüller, giydiği kıyafetler ve çaldığı enstrümanlar vardı. Sonra tekrar yaşlı adama baktım. Onun yüzünde de diğerleri gibi mütevazi bir ifade vardı… Hoşçakal dedikten sonra ayrıldık oradan. Otele döndüğümüzde saat kaçtı hatırlamıyorum 🙂 Artık ertesi günün heyecanı sarmıştı çünkü. Yarın günlerden 1 Mayıstı.
21 Mayıs 2011 Cumartesi, 14:21 at 14:21
Çok güzel günlerden biriydi, o ressam; Lester Campa beğendiğim iki küçük resme bitirici bir kaç küçük fırça darbesinden sonra ikisine de ayrı ayrı çocuklarımın isimlerini yazarak imzaladı.
Benim için inanılmaz anlardan biriydi, orada mıydım yoksa rüya mı görüyordum..Bu adam Küba’nın önde gelen 15 ressamından biriydi ve benim için yanımda resimlerimi imzalıyordu.Yıllar sonra çocuklarım o resimlere bakarken ,nasıl ellerine ulaştığının hikayesini anlatırken acaba o imzalar atılırken benim gözlerimden yuvarlanan yaşları bilecekler miydi? Bu özel ülkenin ,özel insanlarının değerini bilen çocuklarım olduğu için seviniyorum.
O anı çektiğin fotoğraf da benim için çok değerli Başakcım! Sevgilerimle..
Yasemin 🙂
21 Mayıs 2011 Cumartesi, 15:16 at 15:16
çok iyi gidiyor başak.. yoğun çalışma tempomun arasında açıp okuyorum ve bir anda kendimi orada hissedip dinleniyorum. görselden çok sosyal içerikli bir gezi olma yolunda ilerliyor. yayınları hatırlatman gerçekten iyi oluyor, ihmal etme lütfen 🙂
23 Mayıs 2011 Pazartesi, 10:03 at 10:03
Başak,
Bilgilendirici, eğlenceli, renkli paylaşımların için çok teşekkürler. Küba yazılarını bitmesin sürsün beklentisiyle takip ediyorum.