Yutmi

İoanna Kuçuradi / “Duvarın hiç olmaması gerekirdi”

Şubat 26 2011

Ancak dar bir duvar var aramızda,

rastgele o da. Bir çağrı gelse

senin ya da benim ağzımdan,

yıkılıverir

gürültüsüz patırtısız.

Resimlerinden kurulmuştur senin”

Oturduğu kürsüden arada bir kalkarak arkasındaki beyaz tahtaya karaladığı şekiller üzerinde yazanı gösteriyordu. İşte bu. İde…

Sade bir dili vardı. Yalın, kolaylıkla anlaşılabilir. Dinleyenlerin anlayabilmesi için her bir sözcüğü özenle seçtiği belliydi. Yaşadığı o muazzam heyecanı, felsefede keşfediklerini bizimle paylaşmak istediği her halinden anlaşılıyordu. Ses tonu, vurguları ve beden diliyle sakin, hakim ve yumuşak bir görüntüsü vardı. Yüzüne yakışan gözlüklerinin arkasından mavi mavi bakan gözleri, ortadan ikiye ayrılmış uzun kakülleri, arkasında topladığı beyaz saçları, el örgüsü mavi ceketiyle, onca başarıya imza atmış 74 yaşındaki bu kadın, bir Profesör Doktor’dan ziyade masal kitaplarından fırlamış bir büyükanneye benziyordu. Yüreği o kadar açık ve büyüktü ki konuşma öncesi sunucunun saydığı unvanları ve ödülleri, kürsüdeki mütevazi duruşuyla ezip geçiyordu. Konuşmasında ve hareketlerindeki çocuksu doğallık insanı şaşkına çeviriyordu.

Sanata felsefe ile bakabilmekten bahsediyordu. Sanat diyordu Kuçuradi; “Harala gürele akıp giden zaman içinde, kaçırdığımız, göremediğimiz şeyleri bize gösterebilendir” ve “sanatçı, sıradan insanın göremediğini görebilendir” diyordu. “Bir eseri anlamak, göstermek istediği bağlantıları içerisinde görebilmektir.” “Gösterilen şeyin anlamı ne?” “Dünyamıza ne ekliyor?” buna bakmak gerek diyordu Kuçuradi.

Kuçuradi hakkında yazmak kolay değil aslında. Onun insana ve işine verdiği değer ve emeği gördükten ve bunca yılın birikimine ve tecrübesine rağmen, kurduğu cümlelerdeki özenli havayı soluduktan sonra, onu anlatırken de aynı özeni ve dikkati bir çok kişiden çok daha fazla hak ettiğini düşünüyorum. Kuçuradi’yi okumaya devam edeceğim, O’nun “ide”sini daha iyi anlamaya çalışacağım kesin. Çünkü söylemlerinde, insana, emeğe, değere ait çok önemli şeyler var.

Kuçuradi Hakkında yazmak istediğim çok şey var aslında ama dediğim gibi onu biraz daha tanımaya ve doğru cümleler kurmaya ihtiyacım var. Yazımı bitirirken, seminer sırasında okuduğu ve beni çok etkileyen, Kuçuradi’nin “Sanata Felsefe ile Bakmak” adlı kitabında yer alan, Rainer Maria Rilke’a ait bir şiiri paylaşmak istiyorum sizinle.

Sen Komşu Tanrı, uzun gecede

sert vuruşlarla sık sık rahatsız ediyorsam seni,

soluk alışını seyrek duyduğumdandır.

Hem, bilirim: yalnızsın büyük odada.

Ve bir şeye ihtiyacın olsa, aranmalarına

bir içecek sunacak kimse yok.

Hep kulak kabartırım. Küçük bir işaret ver.

Öylesine yakınım ki.

Ancak dar bir duvar var aramızda,

rastgele o da. Bir çağrı gelse

senin ya da benim ağzımdan,

yıkılıverir

gürültüsüz patırtısız.

Resimlerinden o kurulmuştur senin.

Adlar gibi durur önünde resimlerin.

Yanınca içimde bir kez ışık

seni en derinlerimde bana tanıtan,

çerçevelerinde yiter bir parıltı gibi.

Ve duyularım çabucak körlenmiş,

yersiz yurtsuzdur ve senden ayrılmış.

*   *   *   *

Bu şiiri sonuna kadar okuyan ve ne demek istediğini anlamak için bir daha okuyanlar (hatta bu sayfaya sırf bu şiir için bir daha girenler -zira bu açıklama kısmını sonradan ekliyorum-) ve “ben zaten şiirden alamam, ne demek istemiş ki şimdi? ” diyenler için bir süprizim var 🙂 Kuçuradi’nin kitabından, onun kaleminden bu şiirin yorumlanışını yazıyorum buraya 🙂

“…..

Hepsinde aynı sorun: kişiler arasındaki uzaklık sorunu, kapatılamayan mesafe; iki insanın birbirine yaklaşmak için ne kadar çaba harcarsa harcasın, yine de yaklaşamaması; bütün uğraşmalar, bütün didinmelerine rağmen kişinin dünyada yalnız, sipsivri olması; yan yana yaşayan insanların bile birbirine yabancı kalması verilmek isteniyor çeşitli biçimlerde. Ama bu mesafe karşısında tutumu başka başkadır her birinin; çünkü insan olarak bütünlükleri ve insanın gerçekliğini değerlendirmeleri başka başkadır.

Bir odada yapayalnız bir insan, önemli bir insan ve yandaki odada yine yapayalnız, ama diğerine ulaşma çabasında olan bir insan… Bu tarafta olan insanın diğerinin varlığından haberi varsa da, öbür tarafta olanın haberi olup olmadığı belirsizdir, ikide bir kulak kabartır ulaşma çabasında olan, diğerinin soluk alışına; soluğu duyunca, rahat durabiliyor bir süre için: demek ki o vardır, o hala oradadır: bu yeter. Ama arada bir bu soluk duyulmaz olur. Bir işaret, hala orada olduğunun işaretini vermesi, bir tepki göstermesi için, odaları ayıran duvarı yumruklar bu tarafta olan insan: o yoksa, dünya yıkılır çünkü; kendi dünyası yıkılır şüphesiz.

Aralarındaki mesafe dar bir duvardır; hem öyle bir duvar ki, biri diğerini gerekli sözle çağırsa, yıkılacak bir duvar. Ama bu mesafeyi eritecek tek söz söylenemiyor. Çünkü bu duvar, büyük odadaki insanın görüntüleriyle kurulmuştur. Bu görüntülerdir bu taraftaki insanın onu olduğu gibi görmesini engelleyen. Ama onu olduğu gibi göremeyince, onun kulağına erişebilecek tek çağrıyı kişi nasıl bulur? Duvarı yıkabilecek, ancak böyle bir çağrı olabilirdi. Ne var ki, onu böyle bir çağrı ile çağırabilmesi için, duvarın hiç olmaması gerekirdi.

Ve aralarındaki mesafe, ince bir duvar kadar az olan, ama yine de bir duvar kadar insanları ayrı tutan bu mesafe açık durur; yaklaşma çabasında olan insan, yaşamını bu mesafeyi aşmaya adamışsa da, açık durur. Çünkü yapılacak tek şey yapılamıyor: bütün çabaların, beklemelerin boş olduğu, mesafeyi aşmanın ancak bir tek yolu olduğunu, ama bunu da kendi gücünün sınırları içinde hiç gerçekleştiremeyeceğini bile bile, Komşu Tanrı’ya erişme çabasında olan kişi, monoloğunu sürdürür, duvarı yumruklar durur. Çünkü duvarın yıkılmasını sağlayacak tek şeyin gerçekleşebilmesi için, duvarın hiç olmaması gerekirdi ! ”

“İoanna Kuçuradi / “Duvarın hiç olmaması gerekirdi”” için 6 Yorum

  1. HAYRİNNİSA ÇİFTÇİ Diyor ki:

    HARKULADE TEK KELİMEYLE TEŞEKKÜR EDERİM.

  2. Çiğdem Diyor ki:

    Merhaba Başak. İstanbul’un soğuk, puslu ama bir o kadar da büyüleyici atmosferinden “iyi pazarlar” diye seslenmek istiyorum size. Yazınız ve Hocanın eserinden alıntı muhteşem. Bir hoca kalplere konuşur, onu duyan kalpler çiçekler açar, çeşit çeşit. Çiçeklerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.

    Sevgilerimle…
    Çiğdem

  3. Handan Özgen Erben Diyor ki:

    olağan üstü SÖYLEŞİ ye katılabilme şansını yakaladığım için mutluyum.Bu sayfada söyleşiden alıntılar ve yorumları görünce çok sevindim.Çok çok teşekkürler
    Handan

  4. zaika Diyor ki:

    Sevgili Başak’cığım,

    Galiba bu saatten sonra İoanna ile “küs” bozacağım. Ancak alkışlarım, İoanna’nın değil, senin “yakaladıkların” içindir.

    Sevgilerimle

    Zaika

  5. elif koç Diyor ki:

    bazen büyük odadaki komşu tanrı seslenir.. o çağırır ama çağırdığı onu anlamaz çünkü eğer onun anlayabileceği kelimeyi bilseydi o duvarı hiç yükseltmezdi..

    insan ilişkilerinde çeşitli şekillerini hep yaşayıp bir türlü adını koyamadığım doğal tanımını yapamadığım şeyi tam da o “herkesin göremediğini gören sanatçı” olarak çözümlemişler. paylaşımınız için çok teşekkürler size, kuçuradiye, rilke e ..

    sevgiler

  6. Zafer Diyor ki:

    Sevgili Başak,
    Harala gürele akıp giden zaman içinde, kaçırdığımız, göremediğimiz şeyleri bize gösterebildiğin için sana çok teşekkürler 🙂

Yorum Yazın