LABİRENT’te kaybolanlar
…
Bir labirentte girmeye hazırsanız buyurunuz;
Sevgi emekse eğer, Labirent Atölyesi olarak, biz, bu sergi hazırlıkları sırasında, Nazlı, İbrahim, Oğuz ve Fazlı’nın fotoğrafa, KA’ya ve bizlere olan sevgisini yaşayarak gördük. Hepsine buradan bir kere daha teşekkür ediyoruz.
Geçen sene Fazlı Öztürk tarafından açılan bu atölyede yaşadığım ilk duygular; şaşkınlık, heyecan ve biraz da endişe idi. Aslında size bu atölyeyi daha önce bir iki defa çıtlatmıştım. KA’da fotoğraf çekmeye farklı bir boyut getiren çalışmaların olduğunu “kulaktan kulağa” yazımda https://www.yutmografim.com/kulaktan-kulaga/ paylaşmıştım. Ama çok da fazla açıklama yapmamıştım.
Labirent atölyesi, Yutmi’den çok beni zorlayan bir atölye oldu. Çünkü bu atölyede bizden istenen; okuduğumuz bir metin, izlediğimiz bir film ve dinlediğimiz müziklerden yola çıkarak fotoğraf çekmemizdi. Bu benim daha önce denemediğim bir şeydi. Labirentten sonra Yalçın Savuran’ın açtığı foto-roman atölyesinde de buna benzer bir çalışma yapmıştık ki o çalışmaların sergisini de sevgili Nurgök’ün güzel yorumları ile birlikte sizlerle paylaşmıştım. https://www.yutmografim.com/bir-kis-gecesi-eger-bir-yolcu/ , https://www.yutmografim.com/bir-sergiyi-gezmek/
Labirent’in çalışmaları geçtiğimiz hafta sonu sergilenmeye başladı ve önümüzdeki bir hafta boyunca da “Foyart” galeride sergilenmeye devam edecek. Serginin küratörlüğünü (sergi düzenleyicisi) Fazlı Öztürk yaptı. Ama en az onun kadar sevgili Oğuz Karakütük, Nazlı Deniz Oğuz ve İbrahim Karakütük’ün de bu sergide ciddi emekleri var.
Lafı çok fazla uzatmak istemiyorum. Size sergiyi göstereceğim. Eğer vakit ayırabilirseniz yerinde görmenizi öneririm. Foyart Galeri Cinnah 66 numara. Kanada Büyük Elçiliği’nin biraz üstü. Ama gitmeden önce size vereceğim bilgileri değerlendirir ve bu sergiyi keyifli bir yolculuğa çevirmek isterseniz sergiye esin kaynağı olan eserler hakkında biraz bilgi edinmenizi öneririm. Ben burada sizlere elimden geldiğince birşeyler aktarmaya çalışacağım 🙂
Fotoğrafların basım sürecinde bulunamadım ama sergi salonunun hazırlanmasında neredeyse tüm ekip birlikteydik. Cuma günü sabahtan galeride buluştuk. Fotoğraflar çerçeveli olarak galeriye geldiğinde heyecan başlamıştı. Tüm duvarlar ince ince düşünülmüş, fotoğrafların boyutları, çerçeve biçimleri, duvardaki yerleri ayrıca tasarlanmıştı. Bir fotoğraf sergisi tasarımının (ya da sergilenecek her ne ise) en az eserler kadar önem taşıdığını bizzat yaşayarak görüyordum ve böyle bir deneyimin içinde olmak beni fotoğraf çekmek kadar heyecanlandırmıştı. Foto-Roman’ın sergi hazırlık sürecinde Ankara dışında olduğumdan bu benim ilk deneyimimdi. Ayrıca bu serginin diğerinden farkı, bir sergi salonunda gerçekleşiyor olmasıydı.
Tüm fotoğraflar, metreden su terazisine kadar her türlü ölçü aleti kullanılarak duvarlardaki yerlerini alıyordu. En eğlenceli duvar, Van Gogh’un resminin olduğu duvardı. “Buğday Tarlası ve Kargalar” adlı eserin büyük boy baskısını duvara yerleştirirken hepimiz çok heyecanlıydık 🙂 Van Gogh’un bu tablosu hakkında ne biliyorsunuz? Ben çok az şey bildiğimi bu atölyede öğrendim. Bu tablo için çekilmiş fotoğrafları okuyabilmek için bu tablo hakkında yazılanlara bir göz atmanızı öneririm. 😉
Bilin bakalım burada ne oluyor? Beyhan ne yapıyor acaba? Bunu anlayabilmek için Rus yönetmen Tarkovsky’nin “Stalker” adlı filmini izlemenizi öneririm. Filmin afişi biraz itici gelebilir belki ama film sıkı bir film 😉
Hazırlıklar her tarafta devam ediyor. Blues Brothers iş başında. Galerinin girişine serginin bilgileri yapıştırılmalı.
Biz hummalı bir biçimde çalışırken Yutmi durur mu… O da kendine eğlenecek birşeyler buldu ve başladı Fotoğraflardaki yansımaları hüpletmeye :))
Hazırlıklar tamamlandı. Hadi artık gezelim;
Labirent’in içine girmeye hazır mısınız?
Merdivenlerden inince sağınızdaki duvarda, Rodrigo’nun gitar konçertosundan yola çıkılarak çekilen fotoğraflar yer alıyor. Tüm atölye üyeleri bu müziği dinleyerek birer fotoğraf çektiler. Fotoğrafları izlerken duvardaki kulaklıklardan da müziği dinlemeniz mümkün.
Rodrigo’nun gözlerinin görmediğini, gitar konçertosunun üç bölümden oluştuğunu, Rodrigo’nun İspanyol gitarını hiç bir zaman iyi çalamadığını, konçertoyu eşi ikinci çocuğuna (Cecilia) hamile iken hastanede olduğu sırada yazdığını bir çok kişi tarafından rivayet edildiğini, Rodrigo’nun; “İçimizde üstün olan şey her ne ise, bir gün onun galip geleceğine hep inanmışımdır.”dediğini, Deniz Gezmiş’in son arzusunun bu konçertoyu dinlemek olduğunu biliyor muydunuz?
Hemen sol taraftaki duvarda ise Jim Jarmusch isimli Amerikalı yönetmenin “Dünyada Bir Gece” adlı filmine bir gönderme var. Hepimiz aynı akşam aynı saatte (saat 22.00’da) birer fotoğraf çektik. Bu filmi de izlemenizi öneririm. Salonun geniş kısmında sağ taraftaki duvarda ise Mahmut Temizyürek’in “Göçebe Buluşmalar” adlı kitabındaki “Yer” metninde hareketle çekilmiş fotoğrafları göreceksiniz. Tam karşıda Van Gogh, onun hemen yanında şse “Bir Zamanlar Amerika” adlı filmin müzğinden yola çıkılarak üretilmiş fotoğraflar yer alıyor. Bu fotoğrafları da müzik eşliğinde izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=h0qkavCKrFQ
Salonun solunda Carmina Burana’nın O Fortuna’sından esinlenilmiş fotoğrafları göreceksiniz. O Fortuna onüçüncü yüzyılda oluşan Latin ortaçağ goliardic şiiridir, Carmina Burana olarak bilinen koleksiyonun bir parçasıdır. O Fortuna, kadere ve Fortuna’ya, Roma mitolojisindeki tanrıça ve şansı kişiselleştirerek sitem eder.
Ey Kader, ay gibi döneksin,
hep büyüyen veya küçülen;
menfur hayat önce zulmeder
ve sonra teselli eder
canının istediği gibi;
sefalet ve kudreti
buz gibi eritir.
Kader — korkunç ve boş,
sen çark-ı felek, art niyetlisin,
refah boşunadır ve daima hiçliğe dönüşür,
gölgeli ve örtülü bana da bulaştın;
şimdi hilekarlık ile, çıplak sırtımı
kötülüğüne teslim ediyorum.
Kader, sağlıkta, ve erdemde,
bana karşıdır, sürülen
ve ezilen, daima esarette.
Öyleyse şu saatte gecikmeden
kopar titreyen telleri;
mademki Kader güçlü adamı yere serer,
herkes ağlasın benimle!
Serginin sonuncu çalışmasını ise “Zincirlemeler” oluşturuyor. Bu tıpkı bir kulaktan kulağa oyunu gibiydi ve en keyif aldığımız çalışmalardan biri oldu. Sevgili Mahmet Temizyürek bu çalışmada konuğumuz oldu ve en az bizim kadar heyecanlandı ve çalışmalardan keyif aldı. Sanırım bir sonraki Labirette, zincirlemelerde bize katılacak. Bunu çok isteriz…
İşte Labiret’in süreci böyle bir süreçti. İnsanı besleyen ve çoğaltan bir süreç. Labirent’in mimarı, benim sevgili tavşanım Fazlı’ya bize böyle bir ufuk açtığı için teşekkür ederiz.
Hadi bu hafta keyifli bir iş yapın; şu iki filmi izleyin ve bitmeden sergiyi yerinde gezin. Yer metnini sergide bulabilirsiniz. Çok uzun olmadığı için orada okuyabilirsiniz. Bu arada serginin yarım saatte gezilecek bir sergi olmadığını da hatırlatmak isterim, zamanınızı ona göre ayarlarsanız iyi olur 😉
22 Şubat 2016 Pazartesi, 01:22 at 01:22
Başak hocam elinize sağlık, yazı çok güzel olmuş. Okurken o hoş, keyif dolu, hayattan kendim için bir şeyler çalabildiğim anlara geri döndüm. Başta KA ailesi olmak üzere bu süreçte emeği geçen herkese, Fazlı hocama, Oğuz’ a, Nazlı’ ya, İbrahim’ e ve ekip arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler… İyi ki varsınız ve hayatımdasınız. Daha nice projelerde beraber olabilmek dileğiyle… Sevgiyle ve fotoğrafla kalın.
22 Şubat 2016 Pazartesi, 04:35 at 04:35
Ben okurken kayboldum, bu labirentte. Ne güzel calısmalar bunlar. Sanki bu labirent beni de içine alacak gibi gorunuyor…
Hep ileriye sanatla birlikte…
22 Şubat 2016 Pazartesi, 09:23 at 09:23
Başak’cığım,
Uzun zaman olmuştu Yutmoğraf’a uğramayalı. Özlemiştim doğrusu. Çok sevindim. Ellerinize sağlık. Açlışışta oradaydım. Üretilen fotoğraflara hayran kaldım. Labirent fikri de çok hoşuma gitti. Yaratıcılığı zorlayan ve geliştiren, yeni ufuklar açan bir çalışma olmuş. Emeği geçenleri kutlarım. ( Daha sakin bir öğleden sonra sergiyi tekrar gezeceğim daha detaylı bakmak ve anlamaya çalışmak için )
22 Şubat 2016 Pazartesi, 10:03 at 10:03
Sevgili Başak,
Yazı harika olmuş.. Bu süreci hiç yaşamamışım gibi baştan sona heyecanla zevkle okudum. Ellerine sağlık. Labirent Atölye boyunca siz sevgili ekip arkadaşlarımızla, Fazlı hocamızla atölye asistanlarımız sevgili Zehra ve sevgili Eda ile çok güzel zamanlar geçirdik..Bu süreç boyunca sergimizden başka iki de bebeğimiz oldu:) Tunca Tuna ve Kerem bebekler:)) hoşgelmişler:)
Labirent atölyeye Katılan tüm Arkadaşlarımın vermiş olduğu emekler, çıkardıkları işler çok kıymetli. Her birini kutluyorum ve buradan bir kez daha sevgilerimi iletiyorum. Ve işlerimizin sergiye dönüşmesi Sürecinde çok Yorulan ve emek veren sevgili Oğuz, İbrahim ve Nazlı’ya da çok teşekkürler.
Ve sevgili hocamız Fazlı. Çok teşekkürler herşey için. Bizi unutma;)
Beyhan
22 Şubat 2016 Pazartesi, 10:48 at 10:48
Saygı ile.. “Labirentte Kaybolanlar” yerine, ‘Kendini Bulanlar’ adını verdim bu üniteye. Sadece şu ‘Carmina Burana’ opera5a müziği, ailece hepimizi sarhoş etti. Başak ÇETİN’İ yürekten kutluyoruz
*matematikçi, bilim uzmanı*
22 Şubat 2016 Pazartesi, 11:11 at 11:11
Uzuuuun zamandır uğrayamadığım Yutmoğraf’a bugün Labirent’le bir giriş yaptım 🙂 eski dostları özlemişim çok..yine harika projelerde yer almışşsınız; Labirent’in çıkış fikrini çok sevdim. Evet bu sergi öyle kolay kolay gezip bitirilemez türden…insan böylesi bir labirentte zevkle kaybolur! 🙂 Hepinizin ellerine sağlık…
22 Şubat 2016 Pazartesi, 12:02 at 12:02
Başak’cım Rodrigo’nun gitar konçertosunu her zaman severek dinlemişimdir, şu anda bunları yazarken senin sayende yeniden dinliyorum. Deniz GEZMİŞ’in son arzusunun bu konçertoyu dinlemek olduğunu yeni öğrendim ve artik daha anlamlı olmaya başladı teşekkür ederim.
Sevgiler
22 Şubat 2016 Pazartesi, 13:09 at 13:09
Evet, evet kesinlikle katılıyorum, bu sergiyi görmelisiniz, umarım zaman ayırabilirsiniz… Ellerinize sağlık, tüm ekip ve Başak ve Yutmi:-)
22 Şubat 2016 Pazartesi, 16:05 at 16:05
Başak hanım yutmoğraftaki labirent kaybolanlar sayfasındaki yazı için yaptığınız espiri ,yazıların ve resimlerin yerleşimi çok güzel ve harika olmuş zor işi başarmışınız ellerinize kollarınıza sağlık düşünüp parmaklarınızla tuşları basıp yazdığınız için çok teşekkür ederim
23 Şubat 2016 Salı, 09:28 at 09:28
Sondan başa doğru;
Bu sergi yazısı harika. Emeğine,kalemine sağlık Başak.
Serginin ,bir sergi salonunda açılması çok isabetli olmuş.Keşke daha büyükçe bir Sergi Salonu olabilse veya Salonun iki katı birden kullanılabilseymiş dedim içimden:)
Sergi; Sanki genel olarak Fotoğrafın ;
“kendini ifade biçimi ” olduğunu,
Bir yaratma,paylaşma,aktarma,iletişim,diyalog,yorum dili ..”bir dil ” olduğunu,
Giderek,gerçekten bir sanat olduğunu , adeta kanıtlıyor…
Ya da ben bunun bukadar net gözönüne serildiğine ilk defa şahit oldum.
Sergi; (ne kadar uzun sürede ve ne kadar detaylı gezilirse gezilsin) Gezip çıktıktan sonra da devam eden bir sergi gibi..Bunu etkileyiciliği,akılda kalıcılığı dışında araştırmaya,okumaya,dinlemeye,izlemeye sevketmesi açısından söylüyorum
Sen burada, gelmeden mümkünse dinlenmesi,izlenmesi,okunması gerekenler hakkında tüyolar vermişsin .
Ama inanıyorumki bunun gereği hem sergiyi görmeden anlaşılmayabilir hemde sergiden sonra mutlaka tekrarına ihtiyaç duyulur.
Ayrıca;Sergi gezilmeden öncesi ve sonrasındaki bu yapılanlar da yeterli olmıyacaktır, Özellikle ,müziklerin hissettirdiklerinin fotoğraf dili ile anlatılmasında ,mutlaka anında dinleyerek bakılması gerektiğini farkettim…Bazı müzikleri ,(nasılsa biliyorum diyerek ) dinlemeden fotoğraflarına baktım..Fakat müziği hatırlayamadığım zaman kulaklıktan dinleyerek bakma ihtiyacı hissedip ,böyle yapınca ,hepsine ,müzik dinlenerek bakılması gerektiğini hissettim…
Buraya yazdığıma göre ,sana özel de birşeyler yazayım:)
Yukardaki ,hepsine,müziği dinlenerek bakılmalı fikrine ,senin ,”Bir zamanlar Amerika” ya çektiğin fotoğrafa bakınca kapıldım..
Buğday tarlası ve kargalar a seçtiğin fotoğraf içinde kutluyorum seni:)
Serginin bir atölyeden çok daha fazla atölye konusu olabilecek kadar çeşitlilik barındırdığını ve beni gerçekten kulaktan kulağa çağrışımı yaratan “zincirlemeler”in etkilediğini de söylemeliyim.
Fazlı Hocadan başlayarak emeği geçen tüm Ka eğitmenlerini ve
Bu güzelliği yaratan siz atölye ekibinin tamamını kutluyorum.
Emeğinize,yüreğinize sağlık…
Çoookkk Teşekkürler 🙂
23 Şubat 2016 Salı, 12:03 at 12:03
Sevgili Hasan
Yazın sergiyi ve bizleri çoğaltmış gerçekten. Çok teşekkürler… Hem heyecanımızı hem düşüncelerini paylaştığın için…
23 Şubat 2016 Salı, 12:26 at 12:26
Sevgili Başak.
Sergi bittikten sonra atölyeden geriye anılardan ve birkaç fotoğraftan başka bir şey kalmayacak diye yakınırdım. Bu ayrıntılı ve eğlenceli yazınla sağlam bir kayıt oluşturmuş oldun, sağolasın. Böylelikle atölyenin kitabını yapmadığımıza üzülmeyeceğiz. Anımsamak istediğimizde açıp açıp bu sayfayı okuyacağız.
Diğer emeği geçenler de bir kez daha sağolsunlar. Olmasalardı olmazdık
Esenlikler..
24 Şubat 2016 Çarşamba, 09:26 at 09:26
Sevgili Basak,
Bilmedigim 2 sey ogrendim. Deniz Gezmis’in son istegi ve Carmina Burana’daki kader siiri. Hem gitar koncertosunu, hem de bu eseri cok daha anlamli ve kiymetli kildin kalbimde. Tesekkurler.
25 Şubat 2016 Perşembe, 09:38 at 09:38
eeeeeeeeeeeeeee
Nasıl çıkacağım bu labirentten, ya da çıkmayıp kaybolsam, kaybolsak …
güzel yaşamlarda, güzelliklerde
sevgiyle
27 Şubat 2016 Cumartesi, 14:20 at 14:20
Başakcığım ellerine sağlık. Sürecin heyecanı, enerjisi, kokusu, rengi herhalde ancak bu kadar hissettirilebilirdi. Yutmiye ve sana kocaman sevgiler, sarılmalar
28 Şubat 2016 Pazar, 01:08 at 01:08
Emeğinize sağlık.
Fikir, uygulama ve sunulma şekli çok hoş.
05 Nisan 2016 Salı, 18:32 at 18:32
Saygı ile.. Sanatçı, yazar dostumuz Başak ÇETİN’İN bu zengin kapasitesinden, herkes nasibini alsın istiyorum. Çıkıştaki ‘Carmina Burana’ ikramı da cabası. Kutluyorum. *matematikçi, bilim uzmanı*