RAJA AMPAT I.Bölüm
Bu dalış gezisi benim için yalnızca sualtı olmadı. Dalışla ilgili anılarımı da yazacağım ama ondan önce ve belki de ara ara yazmak istediğim duygular var. Çünkü başta da söylediğim gibi bu gezi benim için yalnızca bir dalış gezisi olmadı.
Raja Ampat, Endonezya’da, bizim dalışlarımızı yaptığımız bölgenin adı. Raja-Ampat’a Sorong’dan tekne ile gidiliyor. Burası, benim şimdiye kadar gittiğim, evimden en uzak olan nokta. O kadar ki; bu uzaklık ister istemez bana “uzak” sözcüğünün içeriğini tekrar düşündürdü. Türkiye’den kilometrelerce uzakta, neredeyse dünyanın bir ucunda, Ekvator’un üzerinde, Pasifik okyanusunda, Karadeniz türküleri dinlerken insan ister istemez “uzak” sözcüğünü farklı bir boyutta düşünüyor. Ve Rilke’nin dediği gibi “yalnızca içte olan yakındır, başka her şey uzak” bunu birebir yaşamak ve gözlemlemek… “Ne var bunu anlamak için pasifik okyanusuna gitmeye ne gerek var” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklı olabilirsiniz, ama ben kendi adıma “uzak” sözcüğünü farklı bir ışıkta, netlikte ve derinlikte ve hatta belki de aslında bir daha yaşadım. Bu gezinin en çarpıcı yönlerinden biri oldu benim için.
Maldivler’de “dünyada bir yerdeyim ben” diyordum. Ama Burada Kardeniz türküleri dinlemek ve söylemek geldi içimden 🙂 Maldivler’le Raja arasında, tekneden tutun da, sualtına, mürettebattan tutun da doğasına kadar çok fark var. Bir kere Maldivler’de kara görmedik diyebilirim. Kara denilebilecek su üstündeki küçük sığlıkları saymıyorum. Oysa Raja’da her sabah farklı bir kara parçasının yakınında açıyorduk gözlerimizi.
THE PASSAGE
Beni bu gezide çarpan ikinci nokta ise; bir dalış bölgesi olan “The Passage” manzaraları oldu. Bu bölge ile ilgili profesyonel çekimler yapan arkadaşlar olduğu için benim çektiğim birkaç fotoğrafın aslında gerçeğin binde birini yansıttığını da özellikle belirtmeliyim. Bu dalış bölgesi “Waigeo” ve “Gam” adaları arasında bir geçit. Başı ve sonu kumluk sığlıklardan oluşan, derinliği en fazla 13-15mt olan, ortası dere gibi akan ve yer yer ters akıntıların rastlandığı enteresan bir dalış noktası.
Dip yapısı ve canlı türleri açısından çok zengin bir bölge. Hem makro hem de geniş açı çekimleri için çok zengin. O nedenle buraya iki dalış yaptık ve ilkinde makro çekim yapan arkadaşlarımızın bazıları daha sonra kameralarını geniş açıya göre ayarlayıp öyle indiler suya. Özellikle rengarenk ve çeşit çeşit mercanlar insanı büyülüyor. Burada ben de amatörce fotoğraflar çektim ve bütün amatörlüğüme rağmen beni sevindiren fotoğraflar oldu. Meğerse iki adadan yükselen dev palmiyeler, güneş ışığının suya direkt vurmasını engelliyormuş. Bu da makinenin zorlanmadan ışık ayarını yapmasını sağlamış. Ben de bu şans sayesinde birkaç güzel fotoğraf çekebilmişim 🙂 Passage’ın sualtı çeşit çeşit tavşanla dolu. Ama dedim ya ben esas mercanları sevdim. Bir sanat galerisini gezer gibi gezdim. Profesyonel anlamda geniş açı çekim yapan arkadaşların müthiş görüntüler yakaladığından eminim. Bu güzellikleri en kısa zamanda bizlerle paylaşmalarını sabırsızlıkla bekliyorum.
Buranın bir diğer çarpıcı yönü ise akıntılar. Aslında Raja’da dalış yaptığımız çoğu bölge oldukça akıntılıydı… Burada akıntı tek bir yöne değil. Ters akıntılar ve zaman zaman aşağı basan akıntılara rastlamak mümkün. Kenar sığda mercanları, orta derinde (derin dediğim yer de en fazla 12-15mt.) ise dere gibi akan bir su ve büyük baş deniz canlıları görüyorsunuz. Hatta bu dere gibi akan suda, bizim rehberlerden biri ile kaplumbağa kafa kafaya çarpışmışlar. Tam bir komedi :)) Türkiye’de gördüğümüz baraküdaların en az 4-5 katı büyüklükte olanlarını gördük, sonra devasal boyutta (abartıyor olabilirim ama benim şimdiye kadar gördüğüm en büyük akyalardı) akyalar. Yine şimdiye kadar görmediğim irilikte ve renklerde İstakoz gördüm. Bir de neydi kafasında yumru olan balık… Hani Napolyan’a benzeyen…. İşte ondan da gördük. Dedim ya burası oldukça değişik ve renkli bir dalış bölgesiydi.
Passage’in en önemli anılarından biri de gezimizdeki iki çiftin evlenme teklifleri oldu. Boğaçhan Hoca ve Cenk, Banu ve Sinem’e sualtında evlenme teklif edip yüzük taktılar 🙂 Bunun hikayesini bir dahaki bölüme saklamak istiyorum. Onları buradan bir kere daha tebrik ediyor ve hayat boyu mutluluklar diliyorum.
Döndüğümüzden beri uyku düzenim bozuldu. İki gecedir sabaha karşı 2-3 gibi kalkıyorum. Geçen sefer çektiğim fotoğraflarla oyalandım biraz, dün gece de yazmak geldi içimden… Yazılarımı parti parti göndereceğim yine. Ama bu sefer gün gün olmayacak. Aklıma geldiği gibi yazacağım. Hem gözünüzde daha rahat canlansın, hem de sıkılmayın diye de bolca resim koymaya çalışacağım 🙂
Bir dahaki bölümde görüşmek üzere 🙂