Hoşuna mı gitti cüceyiz biz… :)
Kaptanımızı Ali, o dar ve toprak yollarda aracı çok başarılı kullanıyor. Şimdi gideceğimiz noktadan yapacağımız yürüyüşle Lekoban yaylasında konaklayacağımız yere varacağız. Sanırım artık gerçek treking yürüyüşleri başılıyor 🙂 Gürcistan’a adım adım yaklaşıyoruz. Eeee artık Gürcü müzikleri de dinlemeye başlayabiliriz.
Maden köyünün yukarısına, tepelere doğru çıktıkça sanki gökyüzünden yürüyüşe başlayacakmışız gibi hissetmeye başladım. Araç resmen bulutlara doğru ilerliyordu 🙂 Cancir Tepesindeki zirveye vardığımızda, sanki gökyüzünden yeryüzüne bakıyormuşuz gibi geldi bana. Artık telefonun çektiği son noktaydık. En az 2-3 gün dünya ile bağlantımız kesilecekti. Herkes kim tarafından merak edilecekse onları aradı :))) Yutmi sabırsız hadi hadi diyip duruyordu bana… Bir an önce telefon görüşmelerimi bitirip kendisi ile ilgilenmemi istiyordu.
Ali bizi tepede, bulutların arasında bırakıp, iki gün boyunca konaklayacağımız Lekoban yaylasına doğru yola çıtı. Artık aracımız yoktu. Bundan sonrasını yayan gidecektik. Biz de yürüyüşe başladık. Bazı geçişler gerçekten biraz zorluydu. Seyra bu yürüyüş sırasında sanırım yükseklik korkusunu yendi 🙂 Az gittik uz gittik, dere tepe düz gidemedik, hep indik çıktık :))) Bir tepenin ardına vardığımızda gördüğümüz manzara karşısında olduğum yerde yığılıp kaldım. Gözümüzün önünde, karşı tepeleri sarmalayan, alttaki vadiyi dolduran ama sürekli hareket halindeki bu sis kümesini ne yazsam anlatamam. Öyle hızlı hareket ediyordu ki… Dans desen dans değil ama doldurduğu alan dikkate alındığında çok görkemli bir şey… Artık gözümden akan sulara hakim olamıyordum. Burada biraz dinlendik. Ben de tüm bu görüntüleri özledikçe çıkarıp çıkarıp bakmak için hafızama kaydettim.
Yol üzerinde gördüğümüz dağ çiçekleri birbirinden güzeldi. Hele biri var kiiii… Yutmi ona aşık oldu sanırım çünkü hep o çiçeği yutmak istiyordu. Adı sabır otuymuş. Artık çiçeğe olan aşkından mı yoksa bana bir mesaj göndermek istediğinden mi bilmiyorum, o sabır otu çiçeğinden bolca yuttu. Fotoğrafları ne kadar elediysem de, anlaşılan Yutmoğraf’la da iş birliği yapmışlar Karadeniz fotoğraflarında baş rol sabır otunun oldu. Hangisi olduğunu kesin anladınız siz ama ben yine de tarif edeyim, hani o üzerinde kelebek olan 🙂 AAAA Bir de Yutmoğraf’ta ilk reklam fotoğrafını yayınladık :))) (Zafer, sen anladın onu 🙂 ) Ben yine sözü Yutmi’ye bıraksam iyi olacak… 🙂 Son bir şey daha; ne yalan söyleyeyim bu günkü yürüyüşe kadar “acaba boşa mı geldik, bütün gezi araba içinde mi geçecek” diyordum. Ama öyle güzel bir yürüyüş oldu ve öyle güzel yerler gördük ki, bu tüm geziye bedel… Karadeniz’de yayla yürüyüşü yapmanın Kızıldeniz’de dalmaktan hiç farkı yok !!!
Dere tepe aştıktan sonra en nihayetinde bizim yayla görünmüştü. Daha doğrusu Şener’in söylediğine göre o yayla bizimkiymiş. Ali’nin arabası da görünüyordu zaten 🙂 Grup biraz geride kalmıştı. Ülkü ile ikimiz önden gittik. Son düzlükte Saniye, Pınar ve Yıldız da yetişmişti.
Lekoban yaylasında 4 mahalle varmış. Ama bu bildiğimiz mahallelerden farklı… Her mahalle 2-3 tepe ötede :)))
Kalacağımız odalar ahşap. Çok sevimli… Ama öğle yorgunum ki -beni yoran yürüdüğümüz tepeler değil, araba ile geçtiğimiz yollar oldu- oda fotoğrafı çekecek halim yok. Burada gördükleriniz ertesi gün çektiklerim 😉 Odamıza yerleşip, biraz dinleniyoruz. Akşam yemeği de yine biraz yukarıdaki bir yayla evinde ve tamamen yöresel bir sofra bekliyor bizi. Kesme makarnadan yapılmış bir yayla çorbası, fasulye ve lahanadan yapılmış bir sebze yemeği, yoğurt, salata ve mısır ekmeği bana fazlasıyla yetiyor. Türlü ve pilava yer kalmıyor. Çaylar da içildikten sonra odalarımıza çekiliyoruz. Ama Saniye, Ülkü, Yıldız ve Pınar odamızı basıyorlar. İşte tam da o sırada ben bit bit bit günün özetini yazmaya çalışıyorum. Ve bir süre sonra dayanamıyorum…
Çok uykum geldi, bugünlük iyi geceler. Sabah ola hayrola :))
06 Ağustos 2014 Çarşamba, 10:19 at 10:19
Gözlerim dolarak okuyorum, bilmiyorum neden?
07 Ağustos 2014 Perşembe, 17:55 at 17:55
Alakasiz olacak biliyorum ama bir zamanlarin en sevdigim komik sarkilarindan biriydi :))
http://m.youtube.com/watch?v=M_Oq5dI7G_M
07 Ağustos 2014 Perşembe, 18:03 at 18:03
Alakasız zaten… 🙂 Ben de yazı başılığı yaparken aynen senin söylediğini söylemiştim kendime. Ama biz (Seyra, Zafer ve ben) gezi sırasında bir ara söylemiştik bu şarkıyı… ben de çok severim… Kendimce alakayı oradan kurdum hepsi o…
07 Ağustos 2014 Perşembe, 18:17 at 18:17
Başakcım,
Medtronic şirketinin reklamı süper olmuş.Firma sana artık cüzi de olsa bir bedel öder diye düşünüyorum::)))Ankara’nın bozkırı ve kuru sıcaklarını yaşadıkça oraları ve ekibi çok özlediğimi farkediyorum.Kime anlatsam geçirdiğimiz güzel günleri ” biz de katılalım size seneye olacak seyahatinizde” diyorlar.Yayla turizmi seneye patlatacak sanırım::))))
Çok güzel olmuş fotoğraflar ve yazılar.Sürekli anılarımızı tazelediğin için ne kadar teşekkür etsek az gelir.
Sağlıcakla kalın…
07 Ağustos 2014 Perşembe, 18:27 at 18:27
Zafer’cim benim gözüm o bandanada sen hala paradan söz ediyorsun!!
PES PES !!! :)))
08 Ağustos 2014 Cuma, 09:06 at 09:06
Hem fotograflariniz, hem anlatiminiz cok etkileyici. Muzik te cabasi..
08 Ağustos 2014 Cuma, 14:06 at 14:06
Başak’cım, ben Karadeniz gezisine ilk defa katıldım. Karadenizi bu güne kadar görmemiş olmakla ne kadar çok şey kaçırdığımı farkettim. Seneye tekrar gitmeyi düşünüyorum. Özellikle henüz doğallığını koruyan Macahel’e bayıldım. Yaylalarda olmak, mini traking gezileri yapmak, şelalelerde buz gibi suya ayaklarımızla dalarak serinlemek, yıldızlarla kaplı gökyüzünü görebilmek. Senin yazılarını okurken aynı duyguları yeniden yaşadım teşekkür ederim.
08 Ağustos 2014 Cuma, 15:52 at 15:52
Başak’cığım Saniye’nin söylediği gibi gözlerim doldu, anlatı ve fotoğraflar; muhteşem, olağanüstü, yaratıcı, çarpıcı,vurucu, hipnotize edici, büyüleyici, baştan çıkartıcı,
Karadeniz’de yaylalarda olmak, patikalarda yürümek güçlendiriyor insanı tıpkı şarj edilmiş akü gibi, işte hayatın zenginleşmesi…..
Başak çok teşekkür ederim. Sevgiler, görüşmek üzere;
09 Ağustos 2014 Cumartesi, 14:20 at 14:20
gerçekten harika başak’cık. çok güzel. senin yanaklarından, yutmi’nin objektifinden öpüyorum…
12 Ağustos 2014 Salı, 14:24 at 14:24
Yutmi’nin aşık olduğu kadar var 🙂 Çok nefis yazı da fotoğraflar da 🙂